bugün

Kurşuni rengin değişik tonlarıyla kaplı bir gökyüzü... Marmara ufukları da öyle... Yer yuvarlağı insan'dan önceki dönemlerin anıları içinde gibi...

Eylül sonlarında hep böyle olur.

Kimbilir kaç milyon şiir, öykü, roman, yazı, şarkı, beste, tablo, heykel, fotoğraf, film Eylül sonu kurşuniliğinin hüznünü emzirip durmakta gelip giden kuşaklara... Tabii hayatın da bir sonbaharı olduğu çağrışımlarını yelpazeleyerek...

Biliyor musunuz ki aktif siyasetçiler hiç söz etmezler kendi hayat sonbaharlarından... Sanki insanları sonsuza dek yönetme tutkusunun azatsız birer tutsağı olmuşcasına...

Biner yıllık kesitlerden bakınca ne kadar da anlamsızca düşüyor millet, devlet, siyaset, savaş, ezme, yok etme, öldürme kavramları...

Ama yaşarken bazı çevrelere büyük olanaklar sağlıyor bu tür kavramlar...

Örneğin silah üretimleri, silah satımları...

* * *

Neyse ki bilgi çağıyla globalleşme döneminin en büyük özelliği silah pazarlarının eski kârı sağlayamaması...

Elde kalmış füzelere baksanıza. Nerdeyse süper marketlerde başlanacak satışlarına...

Benim çocukluğumda mızraklı süvari alayları vardı. Şimdi sadece eski zaman filmlerinde kaldı onlar. Mızrakları da kimbilir ne oldu?

Dikkat ederseniz lenduha uçak gemileriyle, tank ve denizaltı üretimlerinde de bir duraklama var...

Uydular her an saptayabiliyor bunların hangi koordinatlarda bulunduğunu...

Onun için de eski önemleri güngünden azalıyor.

* * *

Besbeli ki silah endüstrisinin dünya ekonomisindeki oranı bir anda sıfırlanmayacak...

Bunları kolayca kakalayacak yerler bulmak da zor değil.

Örneğin Rusya demode füzelerle stratejik çemberler yaratır önce. ABD kökenli silah satıcıları da çembere alınmış bölgelere yeni önerilerde bulunurlar...

Sağlanan kazançlar 8 Büyükler'in denetiminde adaletli olarak kırışılır sonradan...

I. Dünya Savaşı sonunda ABD Başkanı Wilson'un ileri sürdüğü barış ilkelerine karşı Lenin'in tutumu neydi acaba?

Neden Moskova Sevr'e karşı çıktı, neden Vaşington Lozan'ı imzalamadı?..

Bu tür konular ne ölçüde malolmuştur ki Türk kamuoyuna?

* * *

Bin ciltlik bir kitaplığı bulunan insan sayısının 45 bini geçmediği 65 milyonluk bir ülkede, siyaset rantını paylaşım kavgaları kolayından sona erebilir mi?

Ve bir de bakarsınız bir yanda siyasal islam manzaraları, bir yanda devlet içi çete görüntüleri...

Sonunda en hazini de Avrupa TV'lerinde bayrağa takılan şırınga olur...

* * *

Derken yüz yıl daha geçer, derken yüz yıl daha...

Eylül sonlarında gökler hep aynı kurşuniliğe bürünür, denizler de...

Dünyaya yeni gelen bebeklerin yumuk yüzleri, dünyadan ayrılıp gidenlerin çökük yanaklı sararmış yüzleri...

Bu arada Ankara siyasetçilerine de ne yapıp yapıp bir eskimo helası almalarını önermek gerek. Çok işlerine yarayabilir.

Nedir biliyor musunuz eskimo helası?

iki sopa...

Birini, çömeldiğin yerden ayağın kaymasın diye önüne kakıp tutunacaksın, ötekiyle de çevrene sokulan kurtları kovacaksın...

Ah evet Eylül sonu işte...

çetin altan
balık tutmak için açtıkları oyuktur muhtemelen.
(bkz: üşüyen kaka)