bugün

Öncelikle ihtiyar kelimesi "seçme, tercih etme" anlamına da gelir. Burada "edilgenliğin seçimi" anlamındadır başlık. Konumuza gelelim:

Süratle, çatılarını edilgen olarak ördüğümüz cümlelerimiz, sosyal -dolayısıyla etkilenen- insanın bu kırılmaklığı, yapılmaklığı, kılınmaklığı; ötekilerin etki gücünden mi? Yoksa insan, bu değin etkiye açıklık ortasında etkilenmeye direncini, etkinlenme eşiğini yetiremiyor mu?
Ama insan, 'kendisini uyarlayabilme'nin onun özsel bir yetisi olduğunu iddia etmiyor mu; yoksa kendisini uyarlamadaki 'aktif özne'liğini de terk edip uyarla'n'mayı mı bekliyor?

Belki de bunu çok derinlerde sorguluyoruz. Şöyle yapalım;
Yoksa insanın bu edilgenliği 'ihtiyari' mi?
-"ama nasıl olabilir: bir şey olarak bir yere götürülmek, götürülenin istenciyle nasıl ilişkili olabilir? Nasıl olur da edilgenlik aktif bir ihtiyarilikle bağdaştırılabilir? "

Bunlar gayet yerinde sorular. Zira insan gibi istence sahip olduğu varsayılan bir varolanı geçelim, kendisi varlığı gereği kullanılmaya müsait olan herhangi bir aletin, edilgenliği tercih etmesinden bahsetmek oldukça tutarsız görünüyor.
Fakat buna daha farklı bakmayı deneyelim.

ilkin tüm karşıdan gelen eylemlerin koşulu olan "müsaade"ye göz atalım.
Birisinin bir şeyi yapmasına izin vermek ihtiyaridir. izne sahip kimse eylenmesi için onay beklediği eylemi gerçekleştirmede hürdür artık. Müsaade eden kişi, müsaade alan kimsenin gerçekleştirdiği eylemi, -o eylem izin alınandan başka olmadıkça- eleştirme hakkına sahip olmadığı gibi bu eylemden de buna müsaade etmiş olarak eylemin faili kadar sorumludur. Dolayısıyla iki istencin, biri "onay vermeklik" ve diğeri "gerçekleştirmeklik" olarak varlığı söz konusudur. Bu durumda eylemin gerçekleştirilmesinin ön koşulu müsaadedir.

Şimdi buradan hareketle edilgenliğin de ihtiyari olduğunu söylüyorum. Bir insan tarafından; kırılmak, mutlu-üzgün kılınmak, kurtarılmak, düşürülmek vs... tümü, "tarafından" olan insana, en başta zorunlu olarak müsaade etmeyi gerektirir.

(Bir şeye izin vermenin yalnızca sözsel olarak "yapabilirsin" olmadığını söylememe gerek yok sanırım.)

Bunları göz önünde bulundurduğumuzda kimi zaman zahiren kimi zamansa zımni olarak edilen "müsaade" edilgenliğin koşuludur. Nihayetinde müsaade etmek de edenin inisiyatifinde olduğundan ihtiyaridir. Eğer ki edilgen eylemi bir süreç olarak ele alırsak ya da bunun aşamalı olduğunu düşünürsek, hepsinin en başında eyleme müsaade etmenin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tüm bunların ışığında edilgenliğin istence bağlı olduğunu söylemek kadar tabii bir şey yoktur.

Hiç sorumlu olmayan insanın en sağlam bahanesi ya da her menfi hal ve şeraitte eylemek yerine kahraman bekleyen insanın bu geçen süredeki devinimsizliğinin mazereti olan edilgenlik; 'istencin sorumluluğu' üzerine örtülen bir örtüdür.

Not: istenci olmadığı varsayılan nesne ya da alet dediğimiz eşya da mı kullanılmaya müsaade ediyor? Belki bunu var oldukları zaman boyunca seçmiyorlar ama bu şeylerin varlığı özsel olarak "kullanılmaya müsait" olmak olarak müsaade edilidir zaten.