bugün

bundan uzun yıllar önce...

ilk okula yeni başlamışım. biraz ezik bir tip olan ben, babam yanımdan gidiyor diye beni okulda tek başına bırakıyor diye hüngür hüngür ağlamıştım. o anda yanıma bir kişi geldi adımı sordu; ahmet dedim. bende mustafa dedi. işte o gün o arkadaşla yıllar süren bir dostluğumuzun başlangıç cümleleriydi bunlar.

biz üç kişi, mustafa, ömer ve ben. dost, kardeş ve hatta kardeşten de öteydik. aynı ilkokulda okuduk, aynı liseye gittik, aynı mahallede otururduk. beraber az maça gitmedik, az kavga etmedik, az dayak yemedik. ben üniversiteyi kazanıp yanlarından ayrılana kadar; hep beraber takılıyorduk. aralarında bir tek ben üniversiteyi kazanmıştım. onlar kazanamadı ve askere gidip, iş güç sahibi oldular.

2008 yazı...

okullar kapanmış memleketime geri dönmüşüm. hemen arkadaşları arayıp, bir yerde buluştuk. eski günleri yad edip, kadehlerin dibine dibine vuruyorduk. bu sırada ömer bana dönüp dedi ki; kardeşim ben evleniyorum sadıcım (bkz: sağdıç) sensin. ben bunu duyduğumda şaşkınlıkla beraber, çok sevinmiştim. keza; ömer serseri ruhlu bir tipti ve asla evlenmez, yuva kurmaz diye düşünüyordum. bu haber karşısında sohbetimiz daha neşeli devam etmişti.

2009 yılı...

ömer kardeşim evlenmiş, bir oğlu bile olmuştu. karısı; ailesinin bulduğu, başta görücü usulü olmasına rağmen zamanla ömer'inde hoşuna gitmişti. dışarıdan bakılınca gayet mutlu bir tablo çizen bir aileydiler.

2011 yılı temmuz ayı...

diğer kardeşim dediğim; mustafa evleniyordu bu sefer. oda görücü usulüydü. yine ben sadıcıydım. nazlı isminde gayet güzel, efendi, kapalı bir kızdı ve mustafa'ya aşıktı. mustafa askerlikten sonra, kadın çanta ve cüzdan işinde çalışıyordu. kadınlar ile çok haşır neşir bir işi olduğu ve karakteri kadın düşkünü biri olduğu için; evleneceği kız için üzülmüştüm baştan. ama sonra düşündüm ki; belki bu kız mustafa'yı hizaya sokar.

2012 yılı 3 şubat....

hayatım en kötü anını gördüğüm gün. insanoğlunun ne kadar şerefsiz bir mahlukata dönüşebilme ihtimalini gördüğüm gün. hayatımda keşke hiç yaşamasaydım dediğim gün.

biz üç arkadaşın takıldığı bir yazlık ev vardı. bu evin üç anahtarı vardı ve bu anahtarlar ben, ömer ve mustafadaydı. o gün canım çok sıkkın olduğu için ve kafa dinlemek için, yanıma içki ve nevalemi alıp o eve gittim. kapıyı açtım ve yatak odasından sevişme sesleri geliyordu. baştan belki bizim elemanlar karısını getirmiştir deyip evi terk etmeyi düşündüm. tam evi terk edecekken; mustafanın, zeynep ismini telafuz etmesiyle beynimden vurulmuşa döndüm. noluyor burada amına koyum diyerek yatak odasının kapısını açmam ile, mustafa ile ömerin karısını çırılçıplak yatakta görmem bir oldu.

baştan sadece bakakaldım öylece. sonrada ağzıma gelen her küfürü söyledim yüzlerine. kadın hemen kaçtı ve üstünü giyinmeye başladı. mustafa bana köpekler gibi yalvarıyordu aramızda kalsın diye.

ikisinide oturttum karşıma ve neden yaptınız dedim;

mustafa= kardeşim, karım 7 aylık hamile ve bende uzun süredir cinsel ilişkiye girmiyordum ve zeynep bana yakın davranınca kendimi alıkoyamadım dedi.

ben= bana kardeşim deme şerefsiz. sen en adi orospu çocuğusun dedim.

sen söyle lan kaltak dedim sen neden yaptın..

zeynep= ömer beni aldatıyor dedi. bende ondan intikam almak için yaptım dedi.

sadece suratlarına tükürdüm ve allah belanızı versin dedim ve evden çıktım gittim.

şimdi arkadaşlar; öyle çıkmaz bir ikilemdeyim ki; şimdi bu olayı ömer'e anlatsam mı anlatmasam mı? anlatırsam, kesin mustafa denen o şerefsizi ve karısını öldürür. eee ortada bir çocuk var. anne mezarda, baba hapiste bu çocuk nolucak?

mustafa'nın karısına söylesem; kadın hamile ve 8. ayına giriyor. ya üzüntüden çocuğunu düşürürse.

işte bunları düşünmekten beynimde filler sikişir oldu. çok feci başım ağrıyor ve o günden beri durmadan içiyorum. bu olayları unutmak için.

ama sanırım söylemeyeceğim ve allahlarından bulsunlar diyeceğim. çünkü; dediğim gibi kötü senaryo aklıma geldikçe, daha çok vicdan azabı çekeceğimi biliyorum.

edit= imla hatası.
dost acı söyler sözünün ortaya çıkma nedenidir. eğer gerçek bir dost ise her zaman dürüst olmayı seçer.
dürüst dostluk'ta anlaşabileceğimiz ikilemdir. dürüst dostluk. bu ikisi birbirinden uzak olmamalı. dürüstken dostluğun da getirileri ve götürüleri ele alınmalı, dostken de dürüstlük göz ardı edilmemeli. kişiye düşen ikisi arasındaki dengeyi iyi kurabilmektir zannersem.