bugün

hızlanan zamana, değişen şartlara, batının yükselişine bakıldığında acıyla itiraf edilen sözdür. çünkü zaman, artık bilgelikten, seyyahlardan, kendini yollara vuran hakikat düşçülerinden, derin anlamlardan yana kesinlikle değil. bütün bir dünyayı cırtlak renkler donatıp insana yaşamak için hafifletici unsurlar sunan mevsimler yavaş yavaş ortadan kalkarken, bir şeylerin fena halde ters gittiğini anlamak o kadar da güç değil.

doğunun zamanı doldu. saçma sapan üç noktalarla ya da ünlem işaretleri ile donatmayacağım bu yazıyı ya da yanıbaşımızdaki savaşlardan bahsetmeyeceğim, çünkü bunu benden daha iyi anlatabilecek pek çok başka yazarlar var. ben, (ki 'ben' kelimesi şeytanın tanrı'ya karşı çıkarken söylediği ilk kelimedir)(sadece aklıma gelmişken yan bilgi olarak vermek istedim) doğunun tükenmesinin ne gibi anlamlara denk geldiğini dikkatinizi çekmek isterken, tıpkı doğu gibi içinde derin bir arayışın ve hüznün varlığını duymuş kişilerin çekeceği sıkıntılardan kısaca bahsetmek istiyorum.

bütün bir orta doğu birbirini yiye dursun, bu başlık bize, pastel rengi bir dünyanın ve çoğu sayfası günümüzde hiç açılmadan silinmeye başlamış bir ağır romanın sona erdiğini açıklıyor. bu başlık, biz türlü türlü bireysel ya da toplumsal bunalımlar geçirip batıdan şifa bekledikçe, bu topraklarda yetişmiş insanların, batının sert/soğuk ve de katı düşünce yapısı karşısında nasıl da ruhlarının donduğunu, bir belirsizliğe itildiğini ve ilerde işin daha da çığrından çıkacağını belirtmek istiyor. çünkü bugün doğunun sıkışmışlığında bu var; felsefenin ilk bu topraklarda atıldığını unutarak, aslında cevabın gömülü olduğu tarihe derin bir ihaneti sergileyerek albert camus gibi kişileri okuyor, o adamların soğuk ve aslında hiç de insancıl olmayan düşünce yapılarında kendimizi bulmaya çalışıyorken, büyümüş olduğumuz şu coğrafyada, içine insan kalbi işlememiş olan fikirler olmadan rahat edemeyeceğimizi unutuyoruz.

konuyu biraz dağıttım gibi. fakat başa çıkılabilecek gibi değil. bunca tarih, bunca savaş, bunca bilgi ve birikim hiç kurcalanmadan dağınık bir sandık içerisinde toparlanmayı bekliyor ve çoğumuz doğunun kayıp gidişini umarsızlıkla seyrediyoruz.

sonuç olarak şunun olacağı açık; inişin daha da hızlanacağını göreceğiz hep birlikte. bulduğu her fırsatta sevgisini göstermek isteyen kalplerimize, batının soğuk kayıtsızlğının çökmeye başladığını iyicene anlayacağız.

ve batı karşıtı bir yazı yazmak amacında olmadığımı anlamanız çok önemli. sadece elimizdeki tükendiğinde, 'öz' bittiğinde, bizi neyin beklediğini bilmeliyiz. ben, derin bir insan sevgisi ve melankoli ile yoğrulmuş bu 'varlık'tan vazgeçmek istemem. aslında, doğuya ihanet etmenin ne denli büyük bir kafasızlık olduğunun yeterince farkında mıyız?

masallarıyla, saraylarıyla, yıkımlarıyla, alev olup gitmiş kütüphaneleri ve son yüzyılda çığrından çıkmış yozlaşmaları ile bu çöken koca doğu dünyası, "zamanın doldu" demeden önce son bir şansı daha hak ediyor.

benim için çok çok karışık ve dolu bir konuydu, saçmalamış gibi gözükebilirim fakat kısaca özetlemeye çalıştım. yapamadıysam kusura bakmayın.