bugün

iki kişinin beraberliğinde yaşanan ilklerin günüdür.
tanışma, birlikteliğe karar verme * , sözlenme, nişanlanma ve evlenme gibi günler, bir çift için özel günlerdir.

bu ilk günlerin yaşandığı günler muhteşem anlarla dolu muhteşem günlerdir.

de... bu tarihi alınan günlerin sene-i devriyeleridir zor olan.
muhteşem kılan heyecanlı anlar hatırlanarak heyecanlar tazelenmek istenir.
hatırlamazsan karşındaki için bittiğinin resmidir.
sorar hatırlatma adına ve sen en yanlış cevabı verirsin... gözden düştüğün andır.
-hayatım, bu gün ne?
-çarşamba
.... sessizlik......
bir şeyler ters gidiyor! na na na naaaa....
göz göze gelirsin... "hadi bil(e)me de göreyim seni" bakışlarıyla çarpışırsın.
insan beyni bu, saniyenin 1/1000 hızla ilerler impuls, değerlendirmeleri yapar ve efektör organ faaliyeti başlar.
-eeeh yani canım, geçen yıl salı idi, nasıl unutacağımı düşünürsün...! bizim günümüz, düğün günümüz...
kalkılır kucaklanıp öpülür, sıcak teması bertaraf etmenin adına (!) atlatılmıştır da, ne kadar yıl yaşlanılmıştır artık...

özel günü hatırlamayı "geçtin" diyelim...
ya hediye aldın mı?!

bunu dramatize etmeyi düşünmüyorum.
burada canımı sıkan tek şey kadınların sadece günü hatırlayıp hediyesini bekleme şeklinde gösterdikleri davranıştır. sanki sunak yerine koymaktadır kendini. hediye verilerek takdis edilmeyi beklerler. sanki adamın evliliği kendisi demek... artık ne mana ise bana o kadar manasız gelen davranış şeklidir.
sormak lazım...
sen, partnerin ve evliliğiniz...
evlilik sen mi oluyorsun ki; niye kutlanmayı beklersin.
evlilik ne kadar sensen, o kadar da "o" dur.

notumsu: bazıları bu eleştirime; en güzel hediye "ben"im imasıyla pişkince gülümserler... evlilikte kendilerini hep "veren" konumuna "koyulmaktan" memnun, "alma"nın tadına varamadan yaşarken...