bugün

savaş yüce'nin ümit yayıncılık'tan çıkan ve güneydoğu'da gazi olmuş vatan evlatlarını anlatan kitabı.
kitap üzerine hasan pulur 11 eylül tarihli milliyet'teki köşe yazısında şöyle yazmış;

--
"GÖZLERiMi GATA'da açmıştım, bir ayağımın ve gözümün olmadığını, diğer ayağımın parçalanmış ve kırık olduğunu, sol elimin parmaklarının koptuğunu fark ettim."
***
"TABURA döndük, revirde yirmi gün yattım, kurşun bir sakatlık bırakmamıştı. Ayağa kalkmış, timimin başına dönmek için sabırsızlanıyordum. Bölük komutanım, beni yanına çağırıp:
- Artık timle göreve çıkmayacaksın, tabur kantininden sorumlu olacaksın dedi.
Kantin çavuşu olmak için komanda eğitimi almadığımı, tabur komutanına çıkacağımı söyledim.
Tabur komutanına tekmil verdikten sonra:
- Komutanım, ailemin tüm ısrarlarına ve torpil yaptırmak istemelerine rağmen dilekçe verip gönüllü olarak buraya geldim. Beni arkadaşlarımın yanına göndermezseniz, kaçar, onların yanına giderim dedim.
Komutan yanıma yaklaştı, alnımdan öptü, senin gibi elli askerim olsa sırtım yere gelmez dedi ve eski görevime göndereceğini söyledi."

EVET Sayın Başbakan, askerlik yan gelip yatılacak yer değildir.
Kimi şehit düşer, kimi gazi olur, onların hikâyesi de "Biz Kınalı Bacaksızlar"da yazılır.
Eski bir Anadolu geleneğidir, geline kına yakılır, eşine, çocuklarına kurban olsun diye.... Kurbanlık koçlara kına yakılır, Allah'a kurban olsun diye... Askere giden delikanlıya kına yakılır, vatanına kurban olsun diye...

--
tam zıttı bir cihette, "zemzem suyuyla yeşeren bacaklar" vardır ki, garip ülkenin başbakanı tarafından kendisinin ve yakin çevresinin oğullarına bahşedilmiştir.

uzak durunuz.