bugün

futbol izlemeye pek gidemedim stadyuma. ben para verip bir hizmet alıyorsam; o hizmette itilip-kakılmayacağım; küfür duymayacağım. zevk veren şey ne orda? sporun kendisi. spordan zevk almak için vermeliyim para, yani öyle olmalıydı. sevgilimle ya da ailem ile gidebilceğim bir ortam olmalı gitmem için. Malesef türkiye bana bunu sağlayamadı hiç. Bir ingiliz seyircisi gibi, kaçan golün ardından küfür eden değil moral vermek için alkışlayan bir taraftar grubu görmedim- göremedim maalesef.

basketbol bu ortamı sağlıyordu. pek popüler değildi o sıralar. pınar karşıyaka maçlarına giderdik ailece, bizim gibi aileler olurdu. pek kalabalık değildi, ama olsun. en azından senin gibi seviye arayan insanlar vardı orda. ama futbol holiganlarına yetmedi stadyumlar. maalesef yetmedi. spor salonlarını da doldurmaya başladılar. meşale mi ararsın, küfür mü arasın, kavga mı ararsın? hepsi stadyumdan, buraya da bulaştı.

dedik en azından bayan basketbolu izlemeye gidelim, amaç spora yakın olmak değil mi? orayı da keşfettiler maalesef. sorsan takımdan 2 kişinin adını bilmez, 40 dakika maç boyunca salyalarını akıta akıta anırır bu hayvanlar. amacı o ortamdır. anırmayı sever, kavga çıksada tekmeyi bassam diye umut eder. bundan zevk alan, bunun için boğazından kısıp izmir'den elazığ'a maça giden tipler hiç az değil.

neyse artık basketbol da zehir oldu bizlere. gitmiyoruz bir kaç yıldır, gidemiyoruz. çok merak ediyorum, acaba ne zaman oturacak türkiye'de bu "taraftar" kültürü. korkuyorum, her daim üçüncü dünya ülkeleri gibi kalmaktan.
Efes in maclarina giderdik, Ahmet Cömert spor salonuna. Harbi soluksuz izlerdim, çok küçüktüm o zaman kendime söz verdim büyüyünce basketçi koca bulcam diye. Evet bir zamanlar basketbol izlemeye giderdik.