bugün

Bir ulusu fethetmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri ise borçla. Kılıçla yapılan eylem belki son çare olmaktadır ve maliyeti de oldukça yüksektir. Bu nedenle, bir ülkeyi veya bir ulusu köleleştirmenin birinci unsuru onu borçlandırmaktır.

Öncelikle, emperyalist ülkeyi oluşturan büyük şirketlerin uygun kaynakları kullanabilmesini sağlayan ülkeler bulunur, petrol gibi. Ardından dünya bankası veya ona benzer (imf) başka bir kuruluştan o ülkeye büyük bir kredi ayarlanır. Ancak para asla o ülkeye gitmez. Paranın aktarıldığı yerler, hedef ülkeye yatırım yapan büyük şirketler veya onlarla işbirliği yapan yerli birkaç yatırımcıdır. Böylece, bütün ülke borca sokulmuş olur. Bu borç ödenemeyecek kadar büyüktür ve plan işlemeye başlar. Ardından, emperyalist emeller güden ülkenin atadığı ve ekonomiden anlayan kişiler borca sokulan ülkeye gider ve bu borcun ödenemeyeceğini, bu nedenle hedef seçilen kaynak veya kaynakların kendilerine ucuza satılmasını isterler. Bunun yanında, borca sokulan ülkede bir askeri üs kurmak, kendilerini desteklemeleri için dünyanın herhangi bir yerine askerlerinin gönderilmesini veya BM'de herhangi bir savaş durumu için kendi lehlerine oy kullanılmasını salık verirler, Irak ve Afganistan savaşlarında olduğu gibi. Talan devam eder ve ülkenin elektrik kurumu, sular idaresi veya telefon idaresi gibi stratejik öneme sahip önemli değerlerini özelleştirirler. Tabi ki özelleştirmeden en karlı çıkanlar çok uluslu şirketler olur.

Cari açığı her geçen gün artan ülke yeniden borç almak zorunda bırakılır. Alınan her borçla birlikte daha fazla faiz ödemek zorunda kalırlar ve bu döngü asla son bulmaz. Bunun arkasından, koşullara bağlı veya iyi yönetim talepleri gündeme gelir. Aslında bu durum hedef ülkenin kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetler, yer altı kaynaklarının kullanımı, teknik şirketler, eğitim, adli, sigorta ve bankacılık sistemleri dahildir. Böylece, hedef ülke üst üste gelen darbelerle gerçek bir sömürü haline dönüşmüş olur. Bütün bunların başarılamaması neticesinde son çare olarak hedeflenen ülkeye herhangi bir bahane ile askeri müdahale yapılır. Bu müdahale BM'nin sessiz kalması ile çok kolay ama maliyetli olur. Ülke devrilir, ülke harap edilir ve yeni getirilen yönetimlerle son derece karlı inşaat anlaşmaları yapılır.

Yukarıda sayılan bütün adımlar belki bizlere tanıdık geliyordur. Basiretsiz yöneticilerimiz sayesinde aynı evrelerden yavaş yavaş ama emin adımlarla yürüyor olmamız bir rastlantı değildir.
(bkz: zeitgeist addendum)
kızılderililerden alıntı olduğu iddia edilir, topraklarınızı nasıl kaybettiniz sorusuna;
" buraya geldiklerinde onların ellerinde kutsal kitapları bizimse topraklarımız vardı, sonra gözlerimizi açtık bu kez onların elinde topraklarımız vardı bizimse elimizde kutsal kitap...
(bkz: allah ile aldatmak)