bugün

şairin dediği yola çıkar bu acı farkediş. "Nicedir özlemişim, Bir dosta sarılıp Ağlamayı" demek gibi. anne, baba, kardeş sevgili insanın mutluluğu bulduğu bu dünyalar güzeli varlıkların yanında bir de dostlar vardır. ne zaman kendimi yalnızlığa sürgün etsem bir dosta sarılıp ağlamayı özlediğimi hatırlıyorum. çünkü bursa'da bir sabah uyanıp pirinç hanın o efsunlu duvarlarına varınca, orda bir bardak acı çayı yudumlayınca, çınarların koyu gölgeleri masalara düşünce insan geçmişe ve dostlarına döner. oysa, daha dün değil miydi!! şurda oynaşan haylaz çocukların şen sesleri. köşede bir adam oturmalı, evet oturmalı bir gazate açıp memleket haberlerine dalmalı ve derin bir soluk... çocuklara attığı sevecen bakışlar. çınar yaprakları harelenmeli taze ve en güzel tonundayken. dünya henüz temizken insan dostlarını kaybetmemişken. kapıyı çarpıp çıkmamışken evden, anne sağ elini kederle alnına götürmemişken, baba kaygıyla yolunu gözlemiyorken oğullarının ve kızlarının, çınar henüz yeşilken.

sonra dostlar, bir bir uçup giden yıllar gibi, tek tek şehirlerimizi ve hayatlarımızı terk eden dostlar. sihirli bir fanusa hapsedemediğimiz dostlar. işte o dostlara bir gün sarılıp ağlamayı özlemek demek, artık çocukluğun ve gençliğin bitip yavaş yavaş büyümeye evrilen bir yaşamın eşiğine gelmek olduğunu bilmek ah... insan bir dostuna şehrin meydanlarında sarılıp ağlamalı. bütün şehir ve kalabalıklar inleyen iki yüreğe baktıkça belki bir papatya beliriverir iklime çöle dönmüş coğrafyanın göbeğinde.

bir dosta sarılıp ağlamak evet ihtiyaç duyunca ertelenmemesi gereken bir şeydir.