bugün

yazması kolay uyduruk öykü tipidir.

bir örnek uyduralım:

yelkovan akrebi vurduğunda yalnız kaldığından habersizdi. akrep öylece yığıldı on ikiye. biraz bekledi yelkovan. kalkmadı akrep yerden. anlamıştı yelkovan, düz ovada engebeli bir yalnızlığın içinde olduğunu. akrebi arkasında bırakıp ilerlerken arada bir dönüp bakıyordu, akrepte en ufak bir kıpırtı yoktu. yalnızlık vardı. bir de hasımlar. korkak adımlarla devam etmeye başladı yelkovan.

yelkovan ilerlerken zor tuttu kendini durmamak için. ama devam etmeliydi. devam edebilmesi için tek yol buydu. devam etmek. birkaç adım sonra yelkovanı bekliyordu ilk düşmanı, ayağa dikilmiş bekliyordu öylece, başı hafif öne eğik, bağdaş kurmuş oturuyordu öylece. yelkovan yavaş adımlarla yaklaştı hasmına, selam verecek oldu, selamsızlıkta ağzını bıçak açmadı. lafa girdi ilk düşmanı; "yalnızlığa hoş geldin, burada zakkum bahçesi yok, engeller var. sorun da şurada, aştığın engeller seni bitirecek olanlar. aşmasan da biteceksin zamanım benim. bitmek için varsın sen. düşman yaratıldık biz. bana "bir" derler. ikidir benim en büyük kıskançlığım. devam et yoluna. zamanın kısıtlı." son cümle yelkovanın en büyük donesi olmuştu. kısıtlıydı yelkovan. acizdi. devam etmeliydi yoluna. yolda bir an daha ilk düşmandan pes etmeyi düşündü. ama tamamlamalıydı bu işkenceyi. kendi işkencesini katlanılır hale getirebilmek için devam etmeliydi. bir an için köşesine çekilip öylece bitirivermeyi istedi.

derken karşısına çıktı ikinci düşman. güvenemedi kendine. düşman girdi lafa. "ikinin diyarına hoş geldin. ben pişmanlığım. akrebim senin için, güneş için ayım ben, gece için gündüz, insanlar için ayrılık. ilk an gelsin aklına. hani akrepsiz kaldığın. onu öylece orada bırakabilmen geldin. bunları hak edensin sen. pişmanlıkların devam edecek öylece, yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olacaksın genelde. "keşke"ler yok burada "neyse"ler var. bu şekilde avut kendini."devam etti yoluna yelkovan. daha konuşuyordu iki. bir an için onu dinlemediğine pişman oldu sonuna kadar. daha sonra ileri geldi aklına. başı dönmeye başlamıştı. biraz da su lazımdı. birkaç ürkek adım attı.

toparladı kendini o sırada. karşısındaki düşman dik duruşluydu. ne bire benziyordu ne ikiye. iyice yakınına sokulmadan girmedi söze ilk büyük düşmanı. sokuldu iyice. o an gelmişti; "kıskançlığa son adımını da attın. ben senin için akrebim, doğu için batıyım ben, toprak için su derler bana, kalem için kağıt. kıskançlık senin için ilerinin en büyük adaletsizliği olacak. sakın tanrıyı kıskanayım deme. ilk kıskançlığındı halbuki bu senin. son olmadı. devam de edecek. seni sevmeyeni kıskanabildiğin zaman yaşayabilirsin huzuru. zor umut." yelkovan ağlamak için zor tuttu. boğazı düğümlendi. tanrıyı kıskanma fikri bile onu çok ürkütmüştü. tanrıdan özür dileyecek oldu, utandı. devam etti yoluna.geriye dönüp baktığında gerçekten "acı" vardı. ne zor bi sınav bekliyordu yelkovanı öyle? bir kaç adım sonra engebeler sıklaştı. ayağı takıldı bi ara, aynı yerde bir kaç adım. yürüdü sonra. sınav zor meslek vesselam. "dört"tü bu sefer karşısındaki. “bana hayal derler. herkes için hayal. artık senin için akrebim ben, ayrılık için yeniden doğuş, ay için güneşim ben, dağlar için bir adımım ben, insan için mutluluk. her şeyin doğası benim. yaşamanızın sebebiyim ben. şu anı hayal edebildiğin sürece huzura ereceksin. şu anda acıdan başka bir şey yok elinde. çıkmazlar için çözümüm ben. bu yolculuğun sonunu hayal edenler kaybetti hep. başında da acı var sadece”. yelkovan öylece kalmıştı. dününü düşündü biraz. acı çekti. kendisini düşünmekten korktu. korku var ya korku, onun hayali de olmaz gerçeği de. sonraki adımı düşünmeye başladı. dayanamıyordu.bi tokat attı kendine.

dışardan da darbe aldı bu tokattan sonra. özdeşim yapmaya çalıştı hayatla. birden karşısına çıktı. “ulaşılmayanım ben. senin için akrebim, hayat için ölümüm ben, nefes için ferahlığım bu diyarda, insan için sükunet. ulaşamadıklarına çamur atacaksın bol bol bu masalda. bu masalda ulaşamadıkların alışamadıkların olacak. alışkanlıklarının ulaşılmazlığı ikimizi de söndürecek ilerde. sahi gençliğin vardı senin. başın da dikti. eğer bir gün o zamanlar gelirse aklına ben de yanında olurum senin. sona ulaşmayı dene artık. devam..”ulaşılmayanları vardı elbette yelkovanın, ilave bir nefesi hiç ulaşamamıştı mesela. sevdiklerine de hiç ulaşamamıştı yelkovan. söylediklerine alışmıştı sadece.

altının sükunetiyle kendine geldi. güldü ilk olarak sessiz sessiz, sonra lafa girdi. “bana sevgi derler. senin için olmayanım ben, siyah için beyaz oldum hep, bana göre nefretim ben, insan için yalanlar. bunca yıl kovaladım seni hep, itekledin beni. hatırlarsın birinde kurşun görmüştün, o sırada ulaşacak oldum sana, sonra akrep kurtardı seni ondan. sevemedin kurşunu. kovalamaktan bıktım ben. itekleme sırası bende artık. git hadi!” yelkovan arkasına baktığında ağlıyordu altı. kendine sarılmıştı. duvarlardaki yazı ilgisini çekti. “şüphe”. buydu özeti aslında, altının olayı buydu, sevgi şüphe demekti.

önüne döndü geri . yedi göründü gözüne. çok çekiciydi yedi. gülerek yaklaştı hatta. dinlenmeye ve dinlemeye niyet ederek çöktü oraya; “hoş geldin, hasret için fazla güleryüzlü yaklaştın bana, en çok acıtanınım ben senin. senin için akrebim ben, gözler için ışığım ben, düşmanlar için huşu derler, ölüler için yaşamım ben, yaşayanlar için ölü. en çok hasret duyduğun şey nedir düşündün mü hiç? ilk nefesini özlüyorsun sen, ilk tık sesinde sadece mutluluğun vardı. tıkandın ama sonradan, hasretler önünü göstermedi bir süre sonra. benden milyonlarca var. daha önce görüştün kardeşlerimle, onlara hasret duyuyorsun şu anda, abileriyim onların, son olarak, toz toprağım ben…” yelkovan öksürmeye başladı, kan geldi ağzından, üzerine karanlık çöküyordu artık, yedi ağır konuşmuştu. geri dönüp derin bir kucak açmak istiyordu yedi’ye. yedi yerinde yoktu. özlemişti yediyi şimdiden. olan olmuştu işte. yine kayıp…

ağzındaki son kanı da tükürdükten sonra göğsündeki acıyı dindirmek için dinlendi biraz. sekizin çığlığıyla kendine geldi biraz sonra. “ölüyoruuuuuum!” hızla koşmaya başladı sekiz’e doğru. son adımında yere takıldı ve “ölen sekiz” in dizleri önüne düştü. gülmeye başladı sekiz pis pis. “sahte den de başka bir hoş geldin bekleyemezdin değil mi? bak bana, altım ve üstüm sahtedir benim. senin için mutluluk oldum artık, gülümsemeler için hıçkırık olurum, sahibiniz için nefretim ben, aşk için nihayet oldum sonunda da. nihaventten girdim hayatına senin, ilk ağlaman da sahteydi, şimdiki ağlaman kadar. neşelerinden bahsetmiyorum. hayallerin bile bendim senin. varlığın da bendim senin, yokluğunda yanında yokum sadece. orada sadece birimiz varız, tanışırsın elbet.” birden ayakkabı buldu birkaç vuruş ileride bir çift, aşınmış ayakları çok sevindi buna. ayaklarını geçirirken farketti ayakkabıların buzdan olduğunu. birkaç nefeste eridi ayakkabı. yelkovanın göz yaşları geniş boynundan süzülerek ayaklarına düştü, yandı ayakları yelkovanın. artık dizleri üstüne çökme vakti gelmişti.

zor da olsa vardı dokuz’un başına. “umudun kalmadı hiç. yanlışlarından dön. ben senin umudunum, akrebim ben, hasret için mutluluktum ben, yalnızlık için sahte olurum. çocuklarım onlar benim. bizlerden sıkılma. yok olsak da varrız yanına kısa zamanda. bir dost edinmiştim bir zaman, adı “anlam”dı. anlamımı buldurdu bana o. kendimin farkına vardım. o zamanlar ben de acizdim. hala acizim. ama bak bana, kendim oldum en azından. kendin olmakta fayda var. yaşadığın hayatta mutluluğu değil kendinliği kovala. öyle yapanlar kazandı hep. git artık. bulacağım seni. çok sonra.” bu sözler yelkovana gelecek vaad etti. geleceğe yürümeye başladı yelkovan adım adım.dolmuştu iyice, eski deliliği de yoktu artık. sadece dolmuştu. birden ışıklar söndü. sağı solu eliyle kontrol etti. hiçbir yeri göremiyordu. emekleyerek el yordamıyla devam etti. ilerledikçe derin ve pis bir koku geldi burnuna, elini attığı ondan başkası olamazdı, ölü gibi bir ondu bu. ölü gibi kokan ölü gibi bir on. ondan ses çıkmadı. merhabalarına cevap alamadı yelkovan. devam etti. ileride ışıklar açıldı tekrar. yalnızlık yerde yatıyordu. onu boğazlamış bir yalnızlıkla beraber. onbirin anlamıydı bu, şimdi daha net. yalnızlıklarla ilgili aklına geldi hemen şu söz “ ben kıskançlığım, ileride ben senin kurtarıcın olabilirim”. yalnızlıklar yalnızlıklarını kıskanarak birbirlerini telef etmişti. ikisi de yerde yatıyordu. kıskançlık onlara pahalıya mal olmuştu. artık ikisi de hiçbir zaman yalnız olamayacaktı. “yalnızlık” isteği ikisini de yerle bir etmişti. yalnız olmayan bir çift yalnızlık, gülümsedi yelkovan. yalnızlıkların üstüne basarak ilerledi on ikinin yanına, derken “o”nu gördü. akrepti orada öylece oturan, hesap vaktiydi.

yanına geldi akrebin, tam yanına. derken hesabın ağırlığını gördü. veremedi hesabını. sıktı kafasına. öldü, tekrar dirildi, öldü, tekrar dirildi. mermi bitti yaşam bitmedi, mermi bitti akrep bitmedi, tabancalar bitti, şakaklar bitti, akrep bitmedi. hesabım ağırlığını düşünerek üzerini değiştirmek üzere sıcak odasına girdi daha sonra, hesaba hazırlanacaktı sıcak odasında. oda çok ama çok sıcaktı…
Bir ara denediğim hede.

Birgün Kusurlar Ülkesi'ne kusursuz bir adam gelmiş.
Kusurlar Ülkesi'nin insanlar epey şaşırmış bu adama.
Acaba gizli bir kusuru olabilir mi diye incelerken adamın bacağını kırmışlar.
Adam da canı acıyınca aniden küfür edivermiş.
Sonra adamı Kusurlar Ülkesinin kralı yapmışlar.