bugün

500 yıllık-600 yıllık anıtsal çınar ağaçlarına, doyabilir misiniz bakmaya? Yüzlerce yıllık sakız ağaçları için de öyle, ceviz ağaçları için de öyle, günlük ağaçları için de öyle...
Öyle anıtsal bir ağaca, arabasıyla sık sık toslayıp başını derde sokan acemi bir sürücüyü; diyelim hoş sohbet bir akşamcıyı, yahut yeni araba almış bir emekliyi, yahut genç ve güzel bir hanımı biraz daha rahatlatıp, kendisine güvence sağlamak için; o anıtsal ağacı kesmeye kıyabilir misiniz?
* * *
Kesmeye kıyan da olur, kıyamayan da...
Vaktiyle doğduğum köşk yıkılırken; arka bahçesindeki, bir zamanlar arasında kolon salıncağımın kurulu durduğu, yan yana iki çam ağacı da kesiliyordu.
Kaçar gibi uzaklaşmıştım balta seslerinden ve balta sesleri, bir süre kulaklarımda yankılanarak takip etmişti beni.
Çocukluğumun çamlarını, herhalde daha çok seviyordum onlara balta sallayanlardan.
O nedenle de Beethoven'in, gök kuşağı kapsamlı sözünü hiç yadırgamadım:
"Ben bir ağacı, bir insandan daha çok severim."
* * *
Son 100 yılda, Türkiye'de ormanlar üstüne yazılmış yazılarla, yapılmış incelemelerin fihristli bir arşivi var mıdır Orman Bakanlığı'nda, bilmiyorum.
Nasıl ki Türkiye'de bütçeden Orman Bakanlığı'na ayrılmış olan payla; 9 milyon nüfuslu isveç'te, ormanların bakımı ve korunması için ayrılmış olan payın, kıyaslamalı bir tablosuyla dökümünü de bilmiyorum.
Bildiğim bütçeden Orman Bakanlığı'na ayrılmış paydan, Savunma Bakanlığı'na ayrılmış olan payın, yüzde 1500'den daha fazla olduğu...
Vatanın savunması için gösterilen önemin, neden binde 1'i bile vatanın içindeki ormanlara gösterilmez, onu da bilmiyorum.
* * *
Ormanlar için yazılmış yazıların büyük bir bölümü, tek parti döneminde hem Ulus gazetesinin başyazarı, hem de -telif haklarıyla geçinme kolay olmadığı için- Bolu milletvekili olan Falih Rıfkı imzasını taşır.
Türkiye ormanlarının nasıl ziyan zebil edildiğinin acıklı öyküleri de vardır o yazılarda...
* * *
1950-1955 yılları arasında bendenizin de, orman mühendisleriyle büyük bir dostluğum vardı. Bolu ormanları içindeki "orman evleri"nde sabahladığımız olurdu onlarla.
Ormanlarımız hakkında çok şeyler öğrenmiştim orman mühendislerinden.
Ormanlarımız, ormanların çevresindeki ağaçların kaçak olarak bilgisizce kesilmesi yüzünden yok oluyordu.

* * *
Oysa ormanların içinden, ömrü bitmiş ağaçların kesilerek ayıklanması gerekiyordu ve bizim ormanların içindeki -toplamı 300 bin km bulması gereken- orman yollarımız yeterli değildi.
O nedenle de ormanlar dışından ve hödükçe kesilerek imha ediliyordu.
* * *
O tarihlerde elimden geldiğince, yığınla yazılar yazmıştım ormanlarla ilgili.
Sonuç ne oldu biliyor musunuz?
Ormancıların benimle dostluk ederek, beni davet etmeleri sessizce engellendi.
* * *
"Nobel ödülleri"nin kurucusu Alfred Nobel, bir kimya bilimcisiydi ve nitrogliserin kökenli "dinamit"in mucidiydi.
O dönemlerde isveçliler, kayalıkların altındaki demir madenlerini çıkarmak için; kayaları, ormanlardan kestikleri ağaçları yakarak parçalamaya çalışıyorlardı.
Alfred Nobel, ormanları kurtarmak amacıyla, kayaların parçalanmasında kullanılması için geliştirmişti dinamiti...
* * *
Ne çare ki Nobel'in yarattığı patlayıcılar, silah endüstrisinde çok daha büyük bir ağırlık kazandı.
Ve derler ki, Nobel buna çok üzüldüğü için, ömrünün sonunda kurumlaştırdı "Nobel ödülleri"ni...
* * *
Orman Bakanlığı'nın bütçesindeki küçümenlik... Ve alınamayan orman yangınlarını söndürme uçakları...
Türkiye'de bütçe yasalarıyla ve bütçenin bakanlıklar arasında nasıl paylaşıldığıyla; hele hele bu paylaşımın, başka devletlerdeki paylaşım oranlarıyla kıyaslanmasının ortaya koyacağı dikenli gerçeklerle, ilgilenmiş kaç vatandaşımız var ki?
* * *
"Onlar-biz" ayrımının, ekonomik tablolardaki dökümü; ne muhalefet liderleri tarafından getirilir gündeme; ne TV ekranlarında bol bol konuşan ekonomi uzmanları tarafından; ne de üniversitelerin düzenledikleri panellerde...
Kedi neyini nasıl örterse; Türkiye'de de öyle örtülür, bireylerin "yaşam kalitesi" açısından, ne kadar zavallı olduğunun rakamları.
Buna deniz ticaretindeki durumumuzu da ekleyebilirsiniz; bütçe tarihimizin artan nüfusla birlikte nasıl bir grafik çizmiş olduğunu da...
* * *
1648'de tahttan indirilerek idam edilen Sultan Deli ibrahim'den sonra tahta, 7 yaşındaki oğlu 4. Mehmet, 19'uncu padişah olarak çıkmıştı.
Çocuk padişahın babaannesi Kösem Sultan, tüm egemenliği eline geçirmiş durumdaydı ve ilk iş olarak da, 80 yaşını aşmış olan Sadrazam Sofu Paşa'yı önce azlettirmiş, sonra da boğdurmuştu.
* * *
Avcı Mehmet lakabıyla ünlenecek olan 4. Mehmet, 11 yaşındayken de; devletin gelirleriyle giderlerini düzenleyerek, ilk bütçeyi yapmaya çalışmış olan 7 aylık sadrazam Torhoncu Ahmet Paşa idam edildi.
* * *
Torhoncu Ahmet Paşa'nın, sarayın gelirleriyle giderlerini kayıt altına almaya çalışması; bu kez de 11 yaşındaki padişahın annesi Turhan Sultanı kızdırmıştı.
* * *
Görülüyor ki, bugün de ülkenin ekonomik iskeletinin, tüm ayrıntılarıyla bir "MR"dan geçirilmesi, pek istenmemekte...
Ve ormanların yana yana yok olup gitmesinin, derinlerdeki ekonomik nedenleri de, o yüzden pek kurcalanmıyor.
* * *
Sabotaj olasılığı, ihmal, havaların sıcak gitmesi ve kuzey rüzgârları, yangınların nedeni...
Orman köylerinin durumuyla, ormanlarda tarla ve yerleşim yeri açma sevdalılarının durumu ve amfibik uçak yokluğunun nedeni de, herhalde ekonomi dışı bir çengele takılı; örneğin güneşin geç batmasına...
* * *
Boş verin orman yangınlarına; asıl sorun, gelecek yıl cumhurbaşkanlığına kimin seçileceği...

çetin altan