bugün

işe yeni başladığım şirkette görür görmez acaip hoşlanmış, her hareketini saniye saniye takip eder olmuştum. o da buraya başlayalı 2 ay olmuştu ve ben bunu şans olarak görüyordum.

empati ya da başka pencereden bakamadığımdandır belki de; dünyanın en güzel kızıydı o benim gözümde ve ''yıllardır burada çalışıyor olsa, kesin birileriyle beraberdir, ama yeni başladığına göre hayatında birileri yoktur'' gibi saçma bir düşünce vardı beynimde. kendimi şanslı ilan etmiştim bile.

hayatımda sadece bir kere, gidip bir kıza, ona ilgi duyduğumu söyleyebilmiştim bugüne kadar. o da arkadaşlarımla iddialaşmanın ürünüydü ve üzerinden yıllar geçmişti. böyle bir sorunum olduğunu biliyordum ve işin en acı tarafı buydu. aslında reddedilmek değildi korkum, ama tam olarak bugün bile ismini koyamamışımdır hala. çekingenlikti herhalde.

ne yapabilirim diye düşünmedim açıkçası. sadece durumu o rahatlığa getirebilmek için adım attım. çok sıkı birer arkadaş olmuştuk bile. her gün yemeğe beraber iner, molalarımız beraber verir ve sigara içmeye beraberce giderdik. ben hala her halini takip edip, dışardan yapabildiğim kadar çaktırmamaya çalışıyordum. onların grubu dört kızdan oluşuyordu ve dördü de bekardı. her gün klasik olarak erkek arkadaşlarından bahseder, beraber nereye gittiklerinden tutun da, onlar ile ilgili herşeyi mevzubahis yapar, geyiğin dibine vururlardı. bizimki ise özel hayatı ile ilgili ufacık bir ayrıntıdan bile bahsetmez, bu da beni hem tedirgin hem de biraz mutlu ederdi.

tedirgin etmesinin sebebi; belki de birileri vardı hayatında ve bunu saklıyordu. belki anlatmak istemediği gerçekleri, unutamadığı anıları ya da gerçekleşmesini umut ettiği düşünceleri vardı. herşeyi ama herşeyi düşünüyordum. mutlu etmesinin sebebiyse basit bir düz mantıktı; hayatında birisi yoktu ki bahsetmiyordu, olsa herkes gibi o da bahsederdi. ama o herkes gibi miydi? bunu zaman gösterecek. belki de herkes gibi olması için tanrı'ya yalvardığım, sızlandığım anlar ile geçecekti.

gel zaman git zaman derken şirkette kırk yılda olacak bir olay oldu ve pazar günü 3-4 saatlik bir mesai yapılması için görevlendirilecek birileri aranmaya başlandı. diğer kızlardan daha yeni bir eleman olduğu için bu göreve o layık görüldü, malum devrecilik sadece askerde değil hayatımızın her evresinde geçerli bir sistem. ben de o pazar, işyerine yakın bir yerlerde işlerimin olduğunu, arzu ediliyorsa 3-4 saatlik bahsi geçen o işe yardım edebileceğimi beyan edip kapağı attım hemen onun yanına. evet o pazar şirkette sadece ikimiz olacaktık. hem de 3-4 saat; bundan daha inanılmaz bir şey olamazdı o an benim için. kanatlarım yok ama uçabiliyordum.

barış manço'nun ''bugün bayram'' diye haykırdığı günler geldi aklıma; en güzel giysileri giymiştim ben de o gün. bayramdan daha bile öteydi sanki. o gün açılmalıydım ona; ama nasıl yapacağımı nereden başlayacağımı bilmiyordum. su akar yatağını bulur dedim kendi kendime, sen yeterki istekli ol.

şirkette buluştuk ve başladık çalışmaya. hem konuşuyor hem de iş yapıyorduk. sıkıntının tam olarak ne demek olduğunu, belki de o gün ilk defa anlamıştım. hayır yapamıyordum! bırak bir yerden başlamayı, konuyu oraya nasıl getireceğimi bile bilmiyordum. bu kadar samimi ve yakın arkadaş olmasamıydım diye düşündüm kendi kendime. böylesi daha zordu, ya kabul etmezse, sonrası ne olurdu?

küçük bir mola verdik ve şirketin içinde bulunan banklardan birine oturduk. koskoca finans şirketinin içinde parklarda bulunan tahta banklardan bulunması ne garipti. suni bir romantizm. aman allah'ım!

yan yanaydık ve kalbim deli gibi çarpıyordu. oturmuş dışarıyı seyrediyorduk. sessizlik tüm ortama hakimdi, kimse konuşmuyordu. her ne kadar belli etmesem de sanırım biraz bir şeyler anlamıştı. belki de cesaretleneyim, istediğim ortamı yaratabileyim diye danışıklı olarak susuyordu; bilemiyorum.

sonunda sessizliği bir bıçak gibi yardım

- mehtap

+ efendim

- sana bir şey soracağım

+ soor

- senin sevgilin var mı?

güldü. aslında bu gülücük komik bulunan bir şeye ya da şaşırganlık sonucu verilen bir tepki değil, zaman kazanabilmek için saniyelerle sınırlı beyhude bir çabaydı.

+ hmm hem var hem yok gibi

bu ne demekti lan. ''hem var hem yok gibi'' aman allah'ım. duymak istemediğim bir şeyle mi karşılaşmak üzereydim.

- o nasıl oluyor?

+ yani aslında sevgili gibi değiliz. ne bileyim sanki arkadaş gibiyiz, tam adını koyamıyorum.

- hmm ben senden çok hoşlanıyorum mehtap. acaba senle ben?

kem küm aksırık tıksırık ve bilimum boğazı gıcıklayan herşey!.. insan utanır ve kızarır, buraya kadar tamam; ama kızardığını ya ona birinin söylemesi ya da bir ayna yardımıyla fark eder di mi? .. hayır!

böyle zamanlarda kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyorsun çünkü mimiklerini hareket ettirebilmek için en ufak bir boşluk bile bırakmıyor yüzünde toplanan kan. ifaden hep aynı kalıyor, mal gibi oluyorsun. öyleydim.

+ şeyyy ben senden böyle bir şey beklemiyordum açıkçası. ne bileyim hani biz seninle gayet iyi iki arkadaşız.

lanet ettim kendi kendime. dedim sana salak! o kadar iyi arkadaş olmamalıydın, ona bunu biraz fark ettirmeliydin, biraz gizemli olup dikkatini çekmeliydin. beceremedin işte.

kıvırabilmeliydim. dansöz gibi kıvırıp normale dönebilmenin bir yolunu aradım ;ama kısa sürdü. devam ettim;

- bak beni yanlış anlama. (her zamanki efsane klişe girizgah, yanlış anlarsa ne olur anlamazsa ne olur, ya da karışık bir problem mi amk nedir!) aslında bunları söylemem tam olarak sana yapılmış bir teklif değil (ya başkası mı vardı?) yani kem küm

o güzel gözlerini gözlerime dikmiş o anki söylediklerimi değil, ruhumun anlattıklarını dinliyordu. bunu gördüm, bunu kesinlikle gördüm o an gözlerinde. bu beni cesaretlendirdi;

- ben senden inanılmaz bir elektrik alıyorum ve sanırım sana aşık olmak üzereyim. ama bu kendimi kontrol edemeyeceğim anlamına gelmez. çünkü hayatımda biri var da diyebilirdin. kendimi, buna hazırlamıştım ve şuna emin ol hayatımda biri var da deseydin hislerimi sana açıklamaktan çekinmeyecektim.

kıvırabildiğimi hissedebiliyordum.

- neyse boşver ya kapatalım bu konuyu gitsin; söyledim rahatladım. tek isteğim o eski arkadaşlığımız zeval getirmeden devam edebilmek, sanırım bunu bana çok görmezsin.

+ hayır tabi ki. daha bile yakın oluruz bakarsın.

bu ne demekti lan. içime akan gözyaşları gazyağına dönüştü birden, bir kıvılcımdı bu ve hemen attım içeriye. kocaman bir ateş, büyük bir ışık belirdi birden. umut ışığı!

normale döndük ve iş bittikten sonra birbirimize iyi akşamlar dileyip ayrıldık. aşıktım...

devamı için; (#13046665)
Gündemimdeki konudur. Karşı tarafa bazı duygularımı hissettirdim ama yine de çok çekiniyorum. Ya ona karşı rezil bir tutum içerisine girersem kaygıları beni benden alıp götürüyor. Beni istemezse inanılmaz mutsuz olurum. Öyle mala bağladım bekliyorum. Korku halindeyim. Kalbim çıkacak sanki. Ya hayır derse? Ya evet derse?