bugün

ilk önce belirtmek isterim ki, bu genellememde samimiyetinden ödün vermeyen sevgililere lafım yok. anlaşılan 50 karaktere sığdırmak için baya kasmışım, neyse.

bir umutla seversin karşındakini, karşılık beklemeden. hani şu yeşilçam fimlerindeki gibi, sonunu bile bile! elbette her insan sevdiği insanın leyla, bir mecnun, bir aslı, bir kerem, bir ferhat ya da bir şirin olmasını beklemiyor. fakat bir avuç mutluluk bazen tahmin bile edemeyeceğimiz pek çok şeyi değiştirebiliyor.

aslında hiçbirimizin karşımızdakine sevgisini kanıtlaması için türlü maskaralıklara girmesine veya aşkından dağları delmesine gerek yok. onu sevdiğini karşındakine hissettirebilsin, yeter. ya da karşınızdakine değer verdiğini ona belli etsin, bu onun sevdiceğini düşündüğünü gösterir. sevdiceğinin de bu sevgiyi görmemesi için kör olması gerekir heralde.

her şey hoş, güzel bir şekilde ilerlerken bir gün ayrılık kapınızı çalıyor ve medeni bir şekilde yollarınızı ayırıyorsunuz. 2-3 güne kalmadan bir bakıyorsunuz ki hakkınızda atıp tutmalar baş göstermiş. hesap sormak istiyorsunuz haklı olarak... ayrılmadan önce peşinizden ayrılmayan sünepe beyinler ne oldu da bugün size aklınca ahkam kesip dayılanabiliyor!

aldığınız cevap, bir "kendine iyi bak"'tan çok daha fazlası. amaç, "ahaha, bu ilişkiyi ben bitirdim" diye sözde karizma sağlayabilmek.

ne diyelim a dostlar, "karizma" kavramı biz görmeyeli 3 kuruşluk insanların eğlencesi olabilecek kadar basitleşmiş...

bize de, "yaşananlara saygı duymayan insanın kendisine de saygılı olmasını beklememek" düşüyor.

son olarak; hayat ne garip değil mi sözlük ya, herkes kendisine biçilen rolü layığıyla oynuyor, bir bakıma da kendisine yakıştırabildiği artistlenmelerle yaşıyor, valla!...