bugün

hayatımın önünden akıp giden binlerce berbat olay, hayatımızın önünden geçen sayısız kitlesel rezilliklerimiz, kaybettiklerim, kaybettiklerimiz, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımız, hayalini kurmakla yetinmek zorunda olduklarımız, çözülemeyen binöerce karmaşa...
içi boş bir hayat yaşamak zoruma gidiyor, geçmişime takılı kalmak canımı sıkıyor, yaşamaktan da sıkılıyorum aslında.
ama 9 yaşında dünya tatlısı bir oğlum var. bana hala ihtiyacı olduğunu biliyorum. ondan vazgeçemiyorum. her akşam eve dönüşümde hoş geldin babacım diye atlayışlarını hatırlıyorum, ona yaşatmayı aklımdan bile geçiremediğim acıları düşünüyorum.
arada kalmışlığın verdiği bir yorgunluk, bir huzursuzluk.
yutkunamıyorum.
dertlerin, sıkıntıların vesaire, üstüste binmesinden dolayı yaşanan durumdur.

siktir etmeli insan bazen, bencillikse bencillik olmalı yeri geldiğinde evet yeri geldiğin de başkaları için üzülmemeleri onca dert varken başkasıyla kafasını yormamalı, usandırmamalı kendini.

hayata bağlanmamalı, birilerine bağlanmalı, en yakınına kimsenin ayıramayacağı kadar güçlü bağlanmalı insan birilerine, birilerinin birilerini hayatta tutması gerek. hayat; insanı kendisinde tutamaz. hayat; ölümün sahte halidir, yan sanayisidir, fake hesabıdır, çakmasıdır.

şöyle bir dönüp baktığımızda, hayatın, bizim ölmemiz için ne kadar da çabaladığını anlayabiliriz. kim bilir belki hayatta, hepimizden kurtulup artık yalnız kalmak istiyordur, hani bazen tüm gün boyunca evden çıkmayıp kafanı dinlersin ya, yalnız kalmak istersin ya, belki hayatta böyledir, belki o da yorulmuştur ve artık kıçını dönüp yatmak istiyordur.

ama hayır! onun bir sorumluluğu var! onun sorumlu oldukları şeyler bizleriz, e iyi de bu hayat buna rağmen nasıl bu kadar bencil olabiliyor? nasıl bu kadar vurdumduymaz davranabiliyor?

-artık yutkunamıyorum.