bugün

yuvarlanan taşların dahi dile gelse kendi iradeleriyle yuvarlandığını söyleyeceklerini iddia eden spinoza'nın ilahî rastlantısallık olarak tabir ettiği varolma haline toptan bir karşı koymanın müstehzi bir ifadesi. lakin bilincin tabiatı itibariyle hep edilgen bir yapıda olduğunu söyleyen ve bizleri bilinç yerine bedenin ne yapabileceğini tartışmaya iten modern düşünürlere de bir cevap niteliğinde. neticede birileri seni öldürüyor, yine edilgenlik falan. köle ahlakı, möle ahlakı yani. niçeler, miçeler.

tabii, eğer kant'ın tabir ettiği bir şekilde bir mutlak varsa, bu mutlağın bize bir vasıtayla -ki bilinçtir, yazılsın köşelere- gelebileceği ve bu vasıtanın da mutlaka, mutlağı bulandıracağı iddiasına karşın, hegel'in o halde kantçı tabirle mutlağa erme, kavramın olgusallaşması, bilincin yitişi ile mümkündür diyerek belirttiği hal de olabilir.

zaten nietzsche demiyor mu, bilincin yok oluşu mükemmeliyettir diye? diyor. ama bir mutlağın olmaması da boş yere intiharı getiriyor. değil mi? sisifos da kayaları yuvarlıyor. kartallar stephen dedalus'un gözlerini oyuyor. titanlar dionysos'u parçalayıp yutuyor. zerdüşt, zarları atıyor. prometheus'un ise ciğerlerini -yine onlar- kartallar kemiriyor. oluşun sonu gelmiyor. bu işler nereye varıyor? varmıyor. zaten mesele de orada, varmıyor; bir yere varmıyor. daha doğrusu bir yerlere vardığı zaman varacağı hep yeni yerler olduğu için varmıyor. o halde.
(bkz: allahını seven üzerime toprak atsın)
hayattan bıkmış kişinin talebidir. yerine getiren olur mu bilinmez.
"gokbor'oğlan tarafından yazılan modern, ama modern olduğu kadar da lirik bir şiir. 1978 yılının, mart ayında, konya'da yazıldığı tahmin edilen bu şiirden bize kadar gelebilmiş parçalar, london british museum'da korunuyor: yetkililer tedirgin, gokboru'nün şiiri artık londra'da: gazeteler yazıyor.

'monad nedir bilemem ben hala
tavsıyan makaraları alamam kollarıma'

-araştırmacılar, monad nedeniyle leibniz'in bilinç harici her şey kantçı ifadeyle a-posterioridir ve mükemmeliyet ve denge ve nizam dünyaya hakimdir tezine bir atıfın mevcut olduğu konusunda -şiirin bu parçasında- görüş birliğinde. tabii bu denge teorisi, epikür'ün ataraxiası gibi içkin bir dengeyi değil, aşkın bir "ilk-neden"i imlediği için gokbor'oğlan tarafından büyük bir hışımla karşılanıyor: tavsıyan makaraları alamam kollarıma. sürreel esintiler, karpatlardan bize uzanan rüzgarlar gibi vücudumuzu sarıyor.

kırmızı ile sarıyı topladığımda meydana gelen
bilemem ulan, nedir, masaları sürükleyince
-peşinden, tuttuğum kuşları kafamda saklarım-
böylece, ölümleri çelikten ve prusya'dır.

-araştırıcılar, yarıştırıcılar; çelik ve prusya kısmının, büyük bismarck'ın blood and iron'ı ile alakalı olduğu mevzunda hemfikir.

hemşireleri öldürmek meseleyi çözmüyor
uzayan zincirler prometheus'u yormuyor
kırılan sürahiler artık yere düşmüyor
ölüm bile insanları, evet, ölümbil
bilemem deyince de
sızar oralardan.

çeşmelerden akan patrona halil'i düşünmek
benim için bir pleasuredur, bilirsiniz.

-mana karışıklığı sürüyor, niçin bu kadar sürreel, bilinmiyor.

zamanı aşırdığım kamaralar teker teker
spinoza'yı imliyor ulan, zaman yok diyor

uzanıp kendi yanaklarından öpüyor.

-yoğun dada etkisi göze çarpıyor."

kaynak: makiyeddin tengüşoğlu, gökbör'oğlan'ın inanılmaz imgeleminin türk çağrışımcılığına bıraktığı derûnî etki üzerine, abalcık yayınları, 2003, genişletilmiş ikinci baskı; s. 22-24
güncel Önemli Başlıklar