bugün

hayatlarında bir tane fidan dikmemiş çakma komünistlerin terörizmidir. he deyin geçin. yüz vermeyin ibnelere.
bu ülkeyi kendi malı zanneden istediği gibi yakıp yıkabileceğini sanan orrrospu çocuklarına karşı yürütülen şanlı direniştir.
tamamen siyasi sözde yeşillik çayır çimenle alakası olan olaylardır.
işbu entry, tamamen dışarıdan bir gözle yapılmış objektif gözlemlere dayalı bir entrydir.

polisin insanlık dışı müdahalesine maruz kalmış direniştir.

şimdi efendim, kendi gözümden yaşadığım olayı anlatayım.

sabah kızılay dolmuşuna bindim. normalde a1 kapısından, yani eskişehir yolundan çıkardı dolmuşlar ancak kapı kapalıymış, -sebebi ya metro inşaatı imiş sanırım- o sebepten dolayı araba a4 kapısından yani yol çalışmaları nedeniyle şu aralar pek bir gündemde olan kapıdan çıkış yaptı. kızılay'dan odtü'ye döndüğümde ise saat 2 civarıydı ve dolmuş a1 kapısından giremedi, arkadan dolaşarak a7 kapısına yöneldi.

bir önceki gün 5000 ağaç dikileceğinin reklamı yapıldı ve bütün öğrenciler broşür dağıtılarak davet edildi. bundan aşağı yukarı tahmin etmiştim olayların çıkacağını.

dersten 5 buçukta çıktım ve eğitim fakultesi önünden çarşı tarafına otostop çektim. trafik çok yoğundu ve kkm kavşağına geldiğimizde gördük ki, çarşı yolu, yani a4 kapısına giden yol kapalı. sebebi öğrencilerin toplanmış olması. evi a4 kapısının çıkışındaki yüzüncü yılda olan bir arkadaşıma a4 kapısında olayların çıktığı ve katiyen kapı tarafına gitmemesi yönünde mesaj geldi. o arkadaşla saat 8 gibi a4 kavşağının o taraflara gittik ve arkadaşla oradan ayrıldık.

mükemmel bir öğrenci kalabalığı vardı. sloganlar atılmakta, kol kola birlik olunmakta idi. olayları gerilerden, 5. yurdun önündeki yoldan, yani a4 kavşağının biraz gerisinden izledim.

öğrenciler a4 kapısına yakın, uzaktan bakıldığında tam da yokuş üzerinde konuşlanmışlardı. çok büyük bir kalabalık vardı. derken, tak! ses bombaları ardı arkasına atılmaya başlandı. çevremden edindiğim bilgilere göre polis bize göre sağ tarafa konuşanmıştı.

gaz bombaları ve ses bombaları ardı arkasına yağıyordu. dikkatimi çeken bir başka şey de sunshine cafe'nin biraz yukarısında kalan öğrencilerin ormana doğru attığı gaz bombaları idi. ilk olarak onların ormana kasten attığını düşünüp 'yapmayın bunu, lütfen yapmayın' diye geçirdim içimden, ancak ön yargıma kurban gitmemek için olayı araştırmak, aslını astarını öğrenmek istedim. çevremdeki okuldaşlarımla kurduğum diyaloglar sonucunda öğrencilerin attığı göz yakan, boğaz yakan, can yakan o gaz bombalarının polisler tarafında atılmış olduğunu öğrendim.

yani polis ardı arkası kesilmeksizin gaz bombaları atıyor, öğrenciler de gaz bombası yayılmadan, etkisi fazla büyümeden hemen ormana atıyor. sizin alnınızdan öpeyim e mi! yiğit cengaverler, korkusuz devlersiniz benim gözümde. ortada hiçbir çıkar yok iken kendinizi öne atmanız, sağlığınızı, çekeceğiniz acıyı umursamadan yiğitlik örneği göstermeniz, benim bu gece tanık olduğum en güzel olaydı. her birinin alnından öpmek istedim o cengaverlerin, hepsi benim kardeşim oldu o an.

gecenin ilerleyen saatlerinde polis, ses ve gaz bombalarını abartılı ve acımasız bir şekilde kullanmaya, öğrencilerin ortasına atmaya devam etti. öyle yakınımıza attılar ki, yarım saat, bir saat aralıklarla 2-3 kez yokuştan geriye, a4 kavşağının o taraflara püskürtüldük, herkes büyük bir korku içinde aceleyle geriye koşuştu, polise edilen küfürler ve havada yankılan sloganlar eşliğinde.

zaman ilerledikçe öğrencilerin yokuş üzerinde, yol ortasında tahta çalı çırpı gibi nesneleri birleştirdiğini farkettim. ne olduğunu anlamaya çalıştım ama, pek de güç olmadı bu. polis okula girmesin diye barikat kurma amacında idi öğrenciler. bir anda, bir köşesinde ufak bir ateşin yandığını gördüm. anlam veremedim ve pek yorum yapmadım. 5 dakika sonra polis bombardımanı başladı ve içeriye bir polis aracı girdi, her taraf duman olmuştu, göz gözü görmüyordu ve polis aracının barikatı geçemeyip geri döndüğünü farkettim. ama amacında başarılı olmuştu, öğrencileri geri püskürttü ve göz dağı vermeye devam etti. araç geri gittikten sonra barikatın yavaştan alev aldığını gördüm. amaç, polisi hiçbir şekilde kampüs içine sokmamaktı. normalde böyle yakma eylemlerini desteklemem ama bunu kesinlikle destekledim ve mantıklı buldum, çünkü ben bu gece net olarak gördüm ki, eğer o barikat olmasaydı polis bugün kampüsün içine girer ve ortalığın amına kordu. bu kafadan sallama veya provokatif bir hissiyat değil. böyle düşünmemi sağlayan bizzat polisin ta kendisi..

evi yüzüncü yılda olan arkadaşıma mesaj atıp durumu sorduğumda otostopla diğer kapılardan bir şekilde eve ulaştığını ve a4 kapısında tutuklamaların başladığını söyledi. yanımdakiler de 2 kişinin tutuklandığını söyleyerek durumu teyit etti. bir de, bahsetmedim hiç ama, gece boyunca odtü semalarında turlayan bir helikopter vardı, ışığını kampüsün içindeki çeşitli yerlere ve öğrencilerin üzerine tutup öğrenciler baskı altına amaçlayan ve muhtemelen a4 kapısındaki polis için onların tam olarak göremediği içerideki durum için istihbarat sağlayan bir polis helikopteri..

konumuza dönelim, barikatın alevi, daha da arttı, eklenen yeni nesnelere. burada küçük de bir eleştiri yapmak istiyorum. bu, bugün için benim kafama yatmayan, kabullenemediğim tek şey. barikat için etraftan başka nesneler de bulundu ve eklendi. farkettim ki, yurtlar bölgesindeki çimenlerde bulunan, öğrencilerin boş zamanlarında üzerine oturduğu bankların ters çevrilip sürünerek barikata atılmak üzere götürülüyor. bir oldu, iki oldu ve dakikalar sonra üçüncüsü de gitti. olmadı.. yakıştıramadım. tek olmadı dediğim, tek yakıştıramadığım bu idi, zira banklar kampüs içinde öğrencilerin gayet de güzel bir şekilde kullandığı ve sosyal müdürlük tarafından maliyeti sağlanan nesneler.. olaylar hakkında tek eksim bu benim.

sözün özü, inanılmaz bir polis zulmü vardı bugün odtü'de. ama ben, mutlu ayrıldım geceden, çünkü ikinci yılımı geçirdiğim okulumda ilk kez hayal ettiğim gibi ideolojik olarak ayrılıklar yaşanmadan, sadece ve sadece "ağaç" meselesi için toplandı insanlar, molotof atmadan, taşkınlık yapmadan, sadece ve sadece kendini, okulunu, ağacını savunarak.. ve ben bu gece ilk kez hissettim direnişin masum ateşini..
acab'ın acab'lığını ettiği, yerden göğe dek haklı direniştir. hükümetin saldırı köpekleri gemi iyiden iyiye azıya almışlar.

tüm bunlar bir bir birikiyor. recep tayyip erdoğan, senin ölümün ecelinle olmayacak be gürcü dönmesi.
destek olunması gereken eylem. polisin düşman topraklarına girer gibi kampüslere girdiği, belediye işçilerinin öğrencileri taşladığı ve kürekle dövdüğü bir dönemdeyiz artık. biz buna karşı çıkmazsak neye karşı çıkıcaz afedersiniz? eylemleri yeren, eylemcileri terörist olarak etiketleyen arkadaşlara hatırlatmak isterim ki sizin vergilerinizle yapılıyor bunlar. ankara'nın ulaşım sorununu çözmeyecek o yolun masrafı da, bizlere atılan kapsüller de, o kana susamış polislerin maaşı da, tomaların akreplerin yakıtı da sizin-bizim cebimizden çıkıyor. buna karşılık da yine hepimizin olan ve ankara'nın en büyük eksiği olan binlerce ağaç katledilerek yapılıyor. elinizi vicdanınıza koyun da dur deyin artık şuna.

odtü ne kadar sol fraksiyonlarla gündeme gelse de apolitik olan adamlar bile artık katlanamaz oldu bu duruma. polis artık rektörden izin alma gereksinimi bile duymuyor kampüse girip terör estirmek için. dün azıcık nefes almak için girdiğimiz kafenin içine bile -ki a4 kapısına yani çatışmaya uzak bir yerde ve aynı zamanda bu kafe yurdun bir parçası- kapsül girdi, çalışanlar ve öğrenciler kendilerini dışarı zor attı. 2 arkadaşımız gözaltına alındı, sayamadığım kadar çoğu kapsülden yaralandı ve bir arkadaşımızı belediye işçileri kürekle dövdü.

hükümetin oynadığı kesim belli ve geri kalanları hiçe sayıyor bu demokrasi diye bağıran hükümet. insaf edin. biz burdayız durabildiğimiz kadar zulmün karşısında durmak için.
bu şarkı da dünya nın herhangi bir yerinde zulme direnen kardeşlerime gelsin.