bugün

başlamasına bir haftadan az kalan konser. şu sıralar şehre indiğinizde rize sokalarında konuşulan tek şey pink floyd. bugün akşam yemeği için bir şişe şarap almak üzere girdiğim bir marketteki bayımla david'in o muhteşem soloları hakkında ufak ve tatlı bir sohbette bulundum. ardından anarşizm kokusu giderek artan rize sokaklarının nabzını tutmaya koyuldum. şehrin kuzey kıyısındakiler konsere çoktan hazırdı. minareler arasında uçan domuzlar ve metro duvarlarına yazılmış "eğitime ihtiyacımız yok" yazıları bunun ilk göze çarpan emareleriydi. biraz ilerledikten sonra pink floyd tshirtü giymiş yaşlı floydian amcaların kahve evlerinde oturup konsere ve eski floyd'a dair sohbetler ettiğini gördüm. dayanamayıp "merhaba efendim, izin verirseniz biraz oturmak isterim" dedikten sonra içlerinden bir tanesinin "elbette bayım, buyrun" diyerek yanına bir sandalye çekmesi bir oldu. o küçük kahve evinde syd barrett'tan önceki ve sonraki pink floyd hakkında derin bir sohbete daldık. bu güzel sohbet o kadar uzun sürmüş olmalıydı ki, bittiğinde hava çoktan kararmıştı.

"gitmem lazım bayım. hey john! konserde görüşmek üzere" dedikten sonra bir tanesini elimi tutup, "syd... syd'i anmadan olmaz" dedi. haliyle kahve evindekilerle hep birlikte kadehlerimizi kaldırarak avazımız çıktığı kadar bağırarak eşlik ettik:

rimembur ven uy vör yaang
çayın layk dı saan
çaaaaay nooooon uuuuuy kureyzu daaaayımın...