bugün

bu genç komandoların, gerçek öyküsüdür.

tunceli-hozat yöresinde bir karakol 45 kere basıldığı için yer değiştirmektedir. karakol askeri daha yukarıda bir tepenin üstüne yapılan, yeni karakola taşınmışlardır. boş kalan karakolun ise etrafındaki mayınlar temizlenecektir. bu işlemi yapan grubu korumak adına, bizi karakola 2 aylık görev için gönderirler.

karakola gittiğimizde pekte iç açıcı bir tabloyla karşılaşmadık. yaklaşık 1 ay boş kalan karakol, resmen harabeye dönmüş. yakındaki köyden gelenler, karakolun camlarını indirmiş, hayvanlar ciddi anlamda her yere sıçmış,sinekten ve kokudan geçilmez haldeydi. karakolu adamakıllı süpürüp, temizleyip içine yerleşecektik. yerde yatıp, geceleri üşümemek için sadece yağmurluklarımızı kullanabilecektik; onları yorgan gibi üstümüze çekecektik. mayın temizleyenlerin emniyetini akıl edip bizi oraya gönderen tsk, bizim insan olduğumuzu akıl edememişti (!) herhalde. ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen, tek bir arkadaşımın dahi devlete, tsk'ya, komutanlara, allah'a isyan ettiğini hatırlamıyorum. kendi kendimize konuşurken dahi olumsuz şartlar kimsenin umurunda değildi. bunu görene kadar, bizimle kurtuluş savaşı ruhu arasında çok fark olduğunu düşünüyordum. halbuki gerektiği zaman, bu ruhun tekrarlandığına şahit oldum. ulu önder atatürk'ün de dediği gibi: "muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

bize sadece bir derin dondurucu vermişlerdi. komutanlara yatak getirmişlerdi; onların keyfi yerindeydi. haftalık yiyecek ve içeceğimizin dışında da hiçbir şeyimiz yoktu. yattığımız yer de temizliğe rağmen sinek kaynıyor ve toz kokuyordu. genede görev bilinci kimseyi isyan ettirmemişti.

bir gece, çoğu arkadaşımız nöbette yada ayak işi peşindeyken, bir grup asker yattığımız yerde konuşuyorduk. o ara 45 kere baskın yemiş bir karakolda olduğumuz geldi aklıma ve bir soru sordum arkadaşlarıma: "beyler! olurda şehit düşerseniz ve ben hayatta kalırsam, benden istediğiniz bir şey var mı? hani bende ölebilirim. geride kalanlara bi'nevi vasiyetiniz ne olur?"

bu soru bir nebze tuhaf duygular oluşturdu o gece. sanki herkes ölümü daha önceden düşünmüş gibi hazırdı.

en net sabri'yi hatırlıyorum: dedektörcümüz. hani mayının üstüne ilk giden adam. bana: "ölürsem yeni doğacak yeğenimin adını sakın sabri koymasınlar!" demişti. sebebi: aynı kaderi yaşamasınmış. bu kadar ince düşünmesi duygulandırmıştı bir çoğumuzu. haklıydı da böyle durumlarda şehidin adını aileden birine koyardı bizim türk halkımız.

ölümle dalga geçenlerin arasında arafat'ı hatırlıyorum birde. vanlı deli oğlan! kan parasıyla annesinin tedavisinin yapılmasını istediğini söylemişti. hastalığından bahsetmek istemedi; ama ciddi ciddi ajandasında evinin numarası olduğunu, eğer şehit olursa arayıp söylememi istedi. ailesi gururlu olduğu için bu parayı ret edeceğinden emindi. ama alsınlar, kullansınlar dedi.

nişanlısına hatıra yollamak isteyenler, babasından sevgi görmediğinden yakınanlar... duygulu bir gece olmuştu.

ben de ablamın yakın zamanda düğünü olacağını benim yüzümden kendi mutluluğunu ertelememesini vasiyet etmiştim.

onca asker oturmuş, ölümden söz ediyorduk. benim gibi kavga etmeyi dahi sevmeyen bir sürü barışçıl insan... aramızda kürt de vardı, laz da, arap asıllı da. sorun çıkartanlara kızıyorduk. bir yerde bir yanlışlar yapılmıştı.

o gece uykuya daldığımızda karakola sızma girişimi olmuştu. arkadaşlarımız fark edip ateş etmiş ve teröristleri geri savmıştı. o gece ve sonrasında hiç bir arkadaşıma bir şey olmadı. çok şükür şimdi hepsi sağ salim ailelerinin yanında.

ancak, 3-4 gün sonra bize günlük ekmek getiren ekmekçimiz, tamda bize ekmek getirirken kurşunlandı. bu olayı haberlerden hatırlayan vardır belki. adam maalesef öldü. terörü hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. bu olay bizi bayağı etkiledi. günlerce ekmeksiz idare etmemizden bahsetmiyorum. bir insanın türkiye'de türk askerine ekmek götürüyor diye öldürülmesi ağırımıza gitmişti.

vesselam...
hazin ihtimali değerlendirmektir.

okudum. duygulandım. şimdi belkide hakkari de her hangi bir karakolda yapılandır.

allahım sil şu hainleri şu alemden. helak et.
özel mesajdan destek veren arkadaşlarıma teşekkür ederim.

orada görev yapan askerlerin ruh halini biraz olsun anlamanızı istedim. tabi en iyi yaşayan bilir. sonuçta kelle koltukta geçen aylar...
başımızın üstünden havan mermisi geçerken bile düşünmediğimiz, düşünemediğimiz durum. bulunduğumuz mevziyi gece basmaya gelen teröristlere atılan izli mermilerin sayısına bakıp " bu kadar uygulama atışı yapılıyor yarın terörist gelse cephane kalmayacak" diye konuşup güldüğümüz olmuştur. allah nasıl oluyorsa askere güç veriyor, dört bin kişilik tugayın içinde nöbetteyken karanlıktan korkan arkadaşlarım, arazide nereye, neye bastığını bile düşünmeden yürüyordu.
ölüm riski yüksek olan bir askerseniz bizim gibi her gece yapacağiniz bir aktivitedir.
neden diye sormamakla alakalıdır. bi' sorsan aslında...
türkiye şartlarında bu hikayenin tam adı şöyle olmalıdır;
- oturup, ölmeden konuşan 10 asker.