bugün

TEMA Vakfı, internet'teki sayfasında çiçeklerin ve ağaçların sembolik anlamlarına yer vererek, bu canlıların dilini "mitolojik" öykülerle anlatıyor.

insanlığın ilk tanıdığı gül, "kusursuz güzellik ve mükemmelliği", unutma beni, gerçek "aşk ve hatırayı", lale "güzel gözler ve ünü", çilek çiçeği "saygı, sevgi ve öngörüyü" simgelerken, meşe ağacı misafirperverlik ve erdemi" temsil ediyor.

TEMA Vakfı internet'teki sayfasında değişik kültür ve mitolojilerde çiçeklerin ve ağaçların sembolik anlamlarına, tarihe çiçek sevgisiyle geçmiş olan kişilerin mitolojik öykülerine yer veriyor.

Gül, "aşkı, büyüyü, umudu ve ihtirası" simgelerken, kusursuz güzelliğin ve mükemmelliğin de sembolü olarak kabul ediliyor. Buna göre kırmızı gül "seni seviyorum, sana aşığım", pembe gül "zarafet, incelik ve hafiflik", sarı gül "arkadaşlık ve neşe", kayısı gül "arzu ve heyecan", beyaz gül "saflık ve gizem" anlamına geliyor.

Yunanlılar gülü, Afrodit'in sevgilisi Adonis'in kanına benzetirken, Doğu mitolojisinde gül, aşkın her çeşidinde sevgiliyi temsil ediyor.

islam mitolojisi ve tasavvuf anlayışında ise gül, ilahi güzelliği temsil ediyor. Tasavvufi sembolizmde gonca halinde gül "birliği", açılmış gül ise "birliğin çokluk halinde görünüşünü" temsil ediyor. Gül bahçesi "gönül açıklığı, kirinden pasından temizlenerek, ilahi güzelliğin yansımasına hazır hale gelmiş kalbi", gonca, "insanın kendisiyle ve Tanrı'yla başbaşa kalmasını" simgeliyor. Buna göre, açılmış gül, "can sırrını açığa vurmak" anlamına geliyor.

Eski bir Avusturya halk hikayesinden adını alan "Unutma Beni Çiçeği "gerçek aşk ve hatıra" anlamına geliyor.

Hikayeye göre, iki aşık Tuna nehri boyunca yürürlerken, kız nehrin üzerinde yüzen güzel bir mavi çiçek görür. Çiçeğin akıntıyla sürüklenip gitmesinin kendisini üzdüğünü ifade eder. Sevgilisi çiçeği yakalamak için suya atlar, ama dalgaların altında kalır ve boğulmaya başlar. Çiçeği sevgilisine fırlatır ve son nefesinde "Unutma Beni" diye bağırır.

Kelt mitolojisinde unutma beni çiçeğinin peri hazinelerine giden yolu açtığı düşünülür. Hazinenin saklandığı kayanın kenarına unutma beni çiçeğini bastırıldığı zaman, gizli mağaranın kapısının açıldığına inanılır.

Lale "güzel gözler ve ünü" sembolize eder. Batı mitolojisinde, lale, sahibinin bir "talih muskası" olarak biliniyor.

Lale, rengi ve şekli dolayısıyla doğulu şairlerin büyük ilgisini çekerek, "sevgilinin yanağına, şarap dolu kadehe, muma, yaraya" benzetilmiş. Dünya tarihinde ilk "lale deliliği" ise 16. yüzyıl istanbulu'unda yaşandı. Lale kelimesinin Osmanlıca yazılışında, harflerin sıraları değiştirildiğinde "Allah" ve "hilal" kelimelerinin elde edilmesi, laleye duyulan düşkünlüğü artırdı.

Çilek çiçeği, "saygı ve sevgi, mükemmellik, öngörüyü" simgeliyor. Yunan mitolojisine göre sümbül, adını, Hyakinthos (Avrupa dilinde sümbül) adında bir Yunan delikanlısından alıyor. Sümbülün hikayesi ise şöyle:

Hyakinthos, Apollon'un can ciğer arkadaşıymış. Bir gün disk atma yarışında Apollon'un attığı disk Hyakinthos'un başına çarpmış. Delikanlının boynu bir çiçek gibi kırılmış, çimenler al kana boyanmış. Apollon arkadaşının cesedini kolları arasında alıp, "Ah, senin yerine ben ölseydim" demiş. O anda çimenler yeniden gövermiş ve Hyakinthos'un öldüğü yerde güzel bir çiçek açmış ve bu çiçeğe Hyakinthos yani sümbül denmiş.

18. yüzyılın ortasında Fransa Kralı 15. Louis'nin metresi olan Madame de Pompadour, sümbülün Fransız seçkinleri arasında popüler bir çiçek haline gelmesini sağlarken, bugün "stil ve zarafetin" sembolü olarak kabul ediliyor.

Meşe ağacı ise "misafirperverliği" sembolize ediyor. Birçok kültürde güçlü ve önemli bir ağaç olarak bilen meşe ağacının barış ve koruma gücüne sahip olduğuna inanılıyor.

http://arsiv.hurriyetim.c.../01/02/12/yasam/26yas.htm
Bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu.

Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı.

"Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar"

Toprakana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi.

Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar.

http://www.ada.net.tr/mitoloji/daphne.html
Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda eko dediğimiz yankılara dönüşür.

Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir; aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.

http://tr.wikipedia.org/w.../Narcissus_%28mitoloji%29