bugün

entry'ler (9)

fatih terim in yüzsüzlüğü

Gel de Cemal Süreya'yı arama. Fatih Terim'in yüzü ve yüzsüzlüğü tam onun kalemiydi. "99 Yüz" adlı portreler kitabına, "Yüzsüz Yüz" veya "Toplumsal Yüz" diye bir zeyl yakışmaz mıydı?

Terim artık kişisel bir yüz değil, toplumsal bir yüz, toplumsal bir yüzsüzlüğün yüzü. Kızarmadan yalan söyleyen bir yüz. "Herkes sıfır, ben bir" diyen bir yüz. Birinci tekil şahıs konuşurken "biz", birinci çoğul şahıs konuşurken "ben" diyen bir yüz. "Biz" ve "ben"in tek bir şahıs olduğu bir yüz. "Üç attım", "yendim" diye konuşan bir teknik direktörün yüzsüzlüğü.

Bir televizyon programında, karısıyla ilişkisi, ev hayatı hakkında sorulan soruya verdiği cevapta "imparator her yerde imparatordur" diyen bir yüzsüz. Faşizmin yüzü. Faşizmin yüzsüzlüğü. Onun yüzü, çoktandır geniş kalabalıkların yüzü. Ve tersi. Geniş kalabalıkların yüzü, onun yüzsüzlüğü.

Futbolculuğunda hakemin yüzüne tükürdüğü için Galatasaray kaptanlığından azledilmişti. Jübilesi, futbolculuğundaki yüzsüzlüğünün abidesiydi: Orta yuvarlağa helikopterle inmişti. O güne kadar görülmüş şey değildi, o günden sonra da görülmedi...

1974-75 sezonundan 1984-85'e, kesintisiz on yıl oynadı Galatasaray'da. O on yıl boyunca takımın kupa asıydı. Ve o on yılda Galatasaray tek bir şampiyonluk kazanamadı. Futbolculuğuna diyecek yoktu, ama hali tavrı sempatik olmaktan uzaktı. Galatasaray'daki ilk beş yılında "Tatlı Cadı" dizisinden mülhem "Semanta Fatih" diye anılıyordu, ikinci beş yılındaysa, tribünlerdeki "Uğursuz Fatih" mırıltısı giderek tezahürata dönüştü...

Futbolu bıraktığı yıl hocası Dervvall'di. Ve Derwall, yardımcılığına onu değil, Mustafa Denizli'yi getirdi. Eski kurtun bir bildiği vardı herhalde.

Galatasaray için Derwall neyse, millî takım için de Piontek oydu. Danimarka ekolünü yaratan hocanın yardımcılığına Fatih getirildi. Ama onu seçen Piontek değil, federasyondu. Bazı cenahlarla hep sağlam ilişkiler kurdu. Cimbom'a hoca olduğunda Mehmet Ağar'la kankaydı. Dört yıl üst üste kazanılan şampiyonlukların üçüncüsünü kankasına ithaf etti. Galatasaray'ın yönetimi buna ses çıkarmadı ya da çıkaramadı. Ama zaten Galatasaray'ın da, Türkiye gibi, '80'lerden beri yüzü çok değişmişti...

1973'ten 1987'ye, 14 yıl şampiyonluk görmeyen Galatasaray tribünlerinin sabırlı bekleyişi sona erdiğinde, sevincin yanısıra ekşi bir tat vardı ağızlarda. Yüzsüzlük bu kadar yaygınlaşmamıştı. Rakip takım taraftarlarının ortak sloganı "para, şike, işte cimbom işte" Cimbomluların canını yakıyordu.

Galatasaray yönetimi, şampiyonluk için her gayrımeşru yola yüzsüzce başvurmuştu. Bütün takımlar "iki yabancı kuralı"na uyarken Galatasaray devlet katlarındaki etkisini kullanarak Kovaçeviç'i Mirsat Güneş yapmış, üç yabancıyla oynuyordu. Daha sonra yüzsüzlüğü iyice ele alıp Fransız Didier Six'i Dündar Siz yapıp yabancı sayısını dörde çıkarmıştı. Yüzsüzlük bu kadarla da kalmadı, alenen teşvik primleri verildi, resmen de savunuldu.

Özal dönemiydi, tribünler de yüzsüzlüğü benimsemeye başlamıştı. Zirve, UEFA finalinin yolunu açan Leeds maçıydı. Maç öncesinde iki Leeds taraftarının bıçaklanarak öldürülmesi tribünlerin yüzünü kızartmadı. Yönetim de, ne futbolcuların kollarına siyah bant takmasına lüzum gördü, ne de saygı duruşuna. Medya da yüzsüzlüğün şahikasını sergiledi, cinayetten katilleri değil, maktulleri sorumlu tuttu. Terim'in yüzü, bu yüzsüzleşme sürecinde bugünkü şeklini aldı, faşizmin bayrağı oldu. Saha içinde oyuncusunu tartaklamakta beis görmedi, onu eleştirmeye cüret eden gazetecileri tehdit etmekten kaçınmadı. TV söyleşilerinde muhabirler Terim'in hışmından çekine çekine soru soruyor, sunucular hep alttan alıyordu. Mangalda kül bırakmamakla ünlü Erman Toroğlu, Ahmet Çakar gibi isimler onun karşısında süt dökmüş kediye dönüyorlardı. Terim hep haklıydı, hep doğruydu, aksini söylemek kimsenin haddi değildi, zaten kimsenin de buna niyeti yoktu.

Yüzsüzleşen bir toplumun Terim'e tapınması doğaldı. Teknik adamlardan yöneticilere, tribündeki taraftardan sahadaki oyunculara, futbol aleminin "rol modeli" oldu. Etkisi iş dünyasına bile sirayet etti, işadamlarına yöneticilik konusunda konferans bile verdi. Hocalığı da futbolculuğu gibiydi. Başarılı olduğu ortadaydı. Peki, birtakımının başarısında teknik direktörün payı neydi? Can Bartu'ya göre yüzde 20, Mustafa Denizli'ye göre yüzde 50 civarında. Ama, Galatasaray'ın 1996-2000 dönemindeki olağanüstü başarısı bütünüyle Terim'e maledildi. O da yüzsüzce sahiplendi. Cimbom, Terim'in halefi Lucescu'nun yönetiminde Süper Kupa'yı alınca, Faruk Süren'in "gerçek kahramanlar ortaya çıktı" demesi "imparator"u çileden çıkardı. Hagi, Popescu ve Taffarel gibi uluslararası bir sacayağı; Bülent, Tugay ve Arif gibi Denizli'nin yetiştirdiği, Hakan Şükür ve Okan gibi Feldkamp'ın pişirdiği oyuncularla kazanılan kupalara Terim'in eseri diye bakılabilir mi? Eğer öyleyse, italya macerası niye hüsranla sonuçlandı? Lucescu'dan devraldığı lig şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi'nde yarı finali zorlamış takıma nal toplatmasının sebebi "~ neydi?

Kurtarıcı olarak geldiği millî takımı Ersun Yanal döneminden daha mı iyi oynattı? Millîleri play-off'a götüren, Tümer'in iki mucizevî frikiki değil miydi? Yüzsüzce hakemi suçladığı son isviçre maçına bakalım. Kaç organize atağı vardı Türkiye'nin? Millîler maçı 3-1'e getirdikten sonra niye durdu, niye sadece Hakan'a şişirdiği toplarla gol aradı ve kalesinde dört-beş net gol pozisyonu gördü? Ancak asıl önemlisi, bu sorular değil, anlı-şanlı yorumcuların bunları soramaması. Ama faşizm böyle bir şey işte. Dayanağı korku değil
sadece, italyanlar Büyük Roma'ya inanmasalar, Sezar müsveddesine biat ederler miydi?

Terim artık toplumsal yüzsüzlüğür yüzü. Millîlerin hakeme yaptıkları yüzsüz itirazları, Tümer ve Emre'nin rakiplerine savurdukları darbeleri ve spikerin yorumlarını hatırlayalım. Ve tabii maç sonrası görüntüleri ve medyanın yüzsüzlüğünü. Terim'in yardımcılarından Şifo Mehmet'in isviçreli oyuncuya çelme taktğını, bunun üzerine arkadan gelen oyuncunun Şifo'ya tekme attığını hepimiz görmedik mi? Maç sonrasında ekrana gelen Şifo'nun çelmesi, ertesi gün gösterilmez oldu. Kanalların hepsinde aynı yüzsüzlük vardı: Bütün görüntüler Şifo'ya atılan tekmeyle başlıyordu. Godard boşuna dememiş: "Montaj, etik bir meseledir."

Terim'in maç sonrasındaki demeçleri de yüzsüzlüğün dikâlâsıydı. Hatırlamakta fayda var: "Bizim" imparator italyan basını "çavuş" diyordu. Neden acaba? Bir de medyadaki Terim-Lucescu kıyaslamalarını hatırlayalım. Lucescu'ya yapılan aşağılamalara Çarşı grubı yüreğimize su serpen bir cevap vermişti: "imparatorlu değil, tam demokrasi!"

Yücel Göktürk

ekşisözlükte yazarlık satıyorum ılıklar

size parayla entel olabilme ve entel kız bafileyebilme imkanı sunuyorum. kıymetimi bilin.

şu an olsa izlerim dediğiniz çizgi filmler

pepe. he-man. şirinler. ninja kaplumbağalar. voltran...

televizyon izlememek

yıllardır izlemiyorum geçen baktım kaçırdığım bir şey olmamış...

müslümanlar tanrıya değil allah a inanır

tanrıya türkler inanır allaha araplar....

kayserili kızlar

sevişken olurlar. hem gösterir hem verirler.

türkiye nin en iyi kadın şarkıcısı

sıla ezan okusa dinlerim. üstüne tanımam..

gözlerinin yeşilini özledim

aşkın gözyaşları.. feriğim fidanım feryadım.

steven gerrard

ingiliz futbol tanrılarından biridir....