entry'ler (5)

mirastan erkeğe iki kadına bir

Birincisi; islam hukukunda mirasın pek çok durumu vardır ve kadının/kızın payı durumlara göre farklılık gösterir. Kaba bir ifadeyle "bire iki" demek yanıltıcıdır. Üçte iki pay alınan durumlar da vardır. Mirastaki kişilere göre durumlar değişir. islamdaki miras hukukunu bilmeden yorum yapmak, islam düşmanlığıyla alakalıdır.

ikincisi; Nisa Suresinde miras hukuku açıkça belirtiliyor. Bunu bile bile aykırı konuşan, Kuranı ve dolayısıyla Allahı inkar ediyor demektir. Türkiye gibi kâfiri ve seküleri çok bir memlekette %99 müslüman olmadığımızın da göstergesidir.

Üçüncüsü; Her eşitlik, adalet değildir. "nimet, mesuliyete göredir". islamda erkek; eşinin, kızlarının, annesinin, gerektiğinde kız kardeşlerinin nafakasını temin etmekle mesuldür. Böyle bir mesuliyeti olmayan kadınla, bu mesuliyetleri yüklenmiş erkeğin aynı miras payını alması, herşeyden önce erkeğe karşı adaletsizlik ve haksızlıktır. Denebilir ki, islam neden erkeğe daha çok mesuliyet vermiş de kadına neden bu mesuliyetleri vermemiştir? Bu ayrı bir konu olmakla birlikte, bu mesuliyetin altından pek çok kadın kalkamaz belki ama pek çok erkek kalkabilir. Kadın ve erkek farklı özellik ve farklı duygu, farklı beceri ve yeteneklerle yaratılmıştır. Mirasın bahsedilen kısmı, erkeğin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısının çok daha fazla olmasından kaynaklanır ve asıl adalet de budur. Eşitlik ise her zaman adalet demek değildir.

Dördüncüsü; islamdan önce kadın ve kızın konumunu bilmeden, islamın kadın ve kıza verdiği önem ve değeri anlamak zordur. Kadına ve kıza verilen değeri miras hukukunun sadece bir bölümüyle değerlendirmeye çalışmak ise, en basit ifadeyle cahilliktir. iyi okunup araştırıldığında, bağlantılı meseleler hakkında da geniş bir bilgi sahibi olunduğunda görülecektir ki, islam eşitlik değil adalet dinidir. Adil olmayan ise bilerek veya bilmeyerek zulmeder.

bir gün ölecek olmak

Bildiğimiz canlıların çoğunda ruh vardır, insan da ruh ve organizmanın birleşimidir. Her gece uykuda ruh bedenden kısmen ayrılır, çağrıldığında geri döner. Ruhun varlığını kavrama, ayrılığı anlamak için kolaylıktır.
Etle tırnak gibi bütünleşen bedenle ruh, birgün ayrılmaya mahkumdur. Çünkü beden, çürümeye mahkum bir organizmadır. Ruh ise basittir, bozulma ve çürümeye uğramaz. Beden bir evdir, ruh ise onun misafiridir. Ev yıkıldığı zaman misafir de kendine başka bir yer bulur. Ölüm, ruhun bedeni terk etmesidir (yılanın kabuk değiştirmesi, tırtılın bedenini bırakması gibi). Yeni evimiz, ruhlar alemi nasıl olacak, şu an bilmiyoruz.
Ayrılık bazen acıdır bazen tatlı. Sevdiklerinden ayrılıyorsan acı verir, sevdiklerinin yanına gidiyorsan tatlıdır.
"Küllü nefsin zâikatül mevt." - "Her nefis ölümü tadacaktır." <Âl-i imran/185> ayetindeki tatmak ifadesi, canlılığı devam eden bir ruhu ifade etmektedir. Çünkü tatmak için, canlılığın devam etmesi gerekir. Acı veya tatlı, ölümü tatmak ifadesi, ruhun beden misafirliğinden sonra da canlılığını sürdüreceği vaadi ve ihtarıdır.
Korkunun sebeplerini ise şöyle sıralayabiliriz: Ölüm sonrasını bilmemek, iman zayıflığı veya Allah'ı inkar, dünya sevgisi, dünyada elde edilen her türlü sermaye (mal-mülk-çevre-sevgi-itibar vs.).
insanın içinde ebedi yaşama hissi ve isteği vardır. Dünyada kişi, ömür boyu hapiste bile olsa yaşamak ister. Hücrede dahi olsa yaşamak ister. Kişinin ruhuna duyurulan hisleri, karşılığı olmayacak olsa yerleştirilmezdi. Kişide aşk duygusu varsa, bir karşı cins olmalıydı ve oldu. Kişide binlerce yıldır özgürce uçma hissi varsa, bu bir gün gerçekleşecekti ve gerçekleşti. Tüm duyguları ruhumuza işleyen, bunların karşılığını da yaratmıştır. Sonsuzluk hissi de böyledir ve yaratılmıştır. Ölüm kapısıyla sonsuzluğa açılacaktır.
Ölüm kapısının ardını bilmemek, korkunun sebeplerinden biridir. Anne karnında bir sıvı içinde yaşayan insan, kordon vasıtasıyla göbeğinden beslenen insan, aklı erseydi muhtemelen diyecekti ki; "Yaşamımı sürdüren bu kordon kesilirse ve bu nefes aldığım sıvı atmosferden çıkarsam, nasıl yaşamaya devam ederim? Burdan ötesi yok, bu benim sonum olur!" Aklımız olsaydı ve dış dünyayı bilmeseydik, muhtemelen böyle bir çığlığımız olabilirdi. Aslında bir süre ana rahminde yaşamamız, hem de şu an yapamayacağımız şekilde su içinde ağız yerinde göbekten beslenerek yaşamamız, imkansız sandığımız şeylerin aslında bizi yaratan ve ruh veren için hiç de zor olmadığını göstermektedir.
Matematikte hipotezler vardır. Örneğin; "x=1 iken, y pozitiftir. x=2 için y pozitiftir. .... O zaman x=n için de y pozitiftir" sonucuna ulaşılır. Ölümden sonra da yaşamın devam edeceğine dair dünyada ipuçları vardır: Ana rahminde ölümi tadıp dünya alemine gelmek, her uykuda ruhun ayrılıp uyandığımızda geri gelmesi, kışın aylarca buz içinde yaşam fonksiyonları durup baharda buzun çözülmesiyle yaşama dönen kurbağa türü, kışın yapraklarını döküp yaşam fonksiyonları kısmen durup baharda tekrar canlanan ağaçlar, kış ve baharın bizzat kendisi vs. Bunların hepsi, bize sunulmuş ipuçlarıdır.
Son olarak şunu tekrar edeyim; dünyada nice ölüm ve yeniden doğuş örnekleri vardır. Bunların hepsi, Yaratıcının bizzat verdiği ve kendisine bunlarla ulaşmamızı istediği, aklederek perde arkasını anlamaya çalışmamızı istediği ipuçlarıdır. En büyük alem olarak bildiğimiz kainattan, en küçük alem olarak bildiğimiz hücreye kadar muntazam ve karmaşık nice alemi yaratan Allah'a ulaştığımızda, sekülerlikten ve korkularımızdan da kurtulacağız.

sahte peygamberin cenazesine 3 bin kişi katılması

Nerede yaşayıp öldüğü, kimin kuklası olduğu hakkında da fikir verebilir.
Bir din adamı (!) neden Mısır'da, Endonezya'da, Cezayir'de, Ürdün'de, Lübnan'da değil de; ABD'de veya Avrupa ülkelerinde yaşar? Müslümanlara hoşgörülü oldukları için mi? Günde bin nefret söylemi/gösterisi ve kendi ülkelerindeki Müslüman katliamları, ne kadar hoşgörülü (!) olduklarını gösteriyor. O zaman?
Bir kukla öldü, darısı diğer kuklanın başına...

x yapan vatan hayinidir

Aynayı ülkemize tutarsak;
Zaten Latin Alfabesi'ni almışsın, ha 29 ha 30 ha 32.
Mesele X yapmaktan öte; ingilizce tabelalardan geçilmeme meselesi olabilir ancak, ya da ancak sömürge ülkelerinde görülebilecek ingilizce hayranlığı.
"Savaşı öldüğünüzde değil, düşmana benzediğinizde kaybedersiniz" <Aliya izzet Begoviç>

milli güvenlik dersi

28 Şubat darbesinin meyvelerinden olan ve emekli askerlere ek gelir kapısı sunan, ülkemize özgü uygulamadır. Asker postalını onlarca yıl iliklerine kadar çekmiş toplumun yeni nesilleri, bunu anlamlandırmakta oldukça zorlanacaktır.