bugün

5 sene bir kızın peşinden koşmak

(bkz: kendinden bilmek)
eskidendi, çok eskiden... sonuçta ne mi olmuştur? platonik olarak kalmıştır. yani sonuç ilişki ya da kavuşma ile sonuçlanmayınca platonik oluyordu değil mi? tam beş sene... dile kolay. beş sene her gün mesaj attım bir kere. gittiğim bütün ülkelerden ve şehirlerden bir kart atardım ona. ismimi yazmazdım. bzen uzun mektuplar yazardım oradan buradan şeyler anlatan ama mutlaka içinde hüzünlü bir aşkın gözyaşlarını barındıran. bütün bu zaman zarfında, şehrin en yüksek noktasına çıkıp bütün ışıkların altına baktım ben, "şimdi hangisinin altındasın, kim bilir ne yapıyorsun" derdim... bütün şehri arabamla dolaşır, onun arabasını görene kadar gezerdim. görünce ne olurdu bilmem, rahatlardım onu görmüşçesine... nerededir, ne yapıyordur acaba diye merakımdan aramazdım haa, sadece arardım özlemekten midir... çaresizlikten belki, belki ne bileyim işte. sadece dolanırdım tüm şehrin sokaklarını, ve bir kez de mutlaka evinin balkonunun altından geçerdim. kuzenim vardı kız, onu alırdım bazen yanıma; "yine mi tavafa?" derdi, "yine" derdim. içimden geçtikçe yazdığım bir ajandam vardı, kapağında çalıştığı kurumun yetkilileri yürüyor arada çeyreği çıkmış bunun da. onu öpüp kokladım üç dört sene. ona yazılar yazdım. ve bir doğum gününde, evleneceğini de duymuşken, taktım arabasının farına bir poşet içinde ajandayı. "bu senin muhatabı sensin bende kalmasın" diye mesaj attım telefonuna. sonra saklanıp bekledim. kimliğimi resmen deşifre etmiştim onu kazanmadan kaybetmişken, o tepki ve cevap vermedi. ama benim gittiğimden emin olana kadar çıkıp almadı da. akşam dolaşırken baktım almıştı. yırtıp attığını düşünmüştüm oysa saklamış, saklarmış. bir ortak arkadaşımız söyledi eşi görmüş ama o hiç taviz vermemiş "benim en değerli hatıram, saygı göster" demiş. bunu duyunca pişman oldum verdiğime bir yanım burukça sevinse de. eskiden bazen olmadık yerlerde karşılaşıverirdik, nikahından sonra da karşılaşmaya devam ettik ara ara. gülümser selam verirdi. ben de öyle. yine aynı devam etti bu. nezaketini hiç bozmadı bana. ama tebessümden de ileri gitmedi. o yürüyüp giderken ben arkasından bakakalırdım, sonra eve gidince o halini resmederdim o ajandanın sayfalarına bazen karakalemle, bazen kelimelerle, çokça da gözyaşı ile.
hiç azalmadı mı diye sorarsanız, içimde bir garip tanımsız his olarak kaldı. aşk değil kesinlikle, çünkü şimdi canım sevgilim dediğim kişiye sonsuz aşkla bağlı olduğumu hissediyorum. ama o bi garip burukluktu öylece de buruşuk durur hafızamda işte.
yani dostlar "beş yıl" derken uzun gibi gelse de, çağımızda çok makul mantıklı gelmese de beş yıl ne ki... sevgilime aşık olana kadar, tam onbir yıl evlendikten sonra bile beklemişim ben onu.
sonuç; gereksiz acıdır. allah herkesi benimi gibi kurtarsındır. meleğim, biricik sevgilim, senin için ölürüm!