bugün

tromsö

hala futbol takımı zannedilen, zamanında futbol takımı galatasaray'ı yenmiş kutup dairesine yaklaşık 350 kilometre uzaklıkta bulunan şehir. canım sıkıldı, anlatmak istiyorum. bilimsel yazı tarzında bir giriş yapalım, öyle de devam edelim.

troms eyaletinin başkentidir, kuzey sami dilinde de adı romssa'dır bu güzide şehrimizin. nüfus bakımından norveç'in en büyük 8. kenti olmakla birlikte, dünyanın en kuzeyinde bulunan universitet i tromso'yu, şimdi adını hatırlamadığım bir bira fabrikasını bulundurur; en önemli hayat belirtileri bunlardır. iki parçadan oluşur, birisi güney tarafında kalan "anakara" olarak adlandırılan, şehrin norveç'e bağlı anakarasıdır. diğer parça ise anakaraya 4 köprüyle bağlanmış, norveç'in en tenha yerlerininin de aralarında bulunduğu bir alandır. anakara ile aralarında neredeyse hiçbir fark yoktur fakat ilginç bir şekilde, diğer bölgede yaşayanlar kendilerini hep dışlanmış hisseder, nerede yaşadıkları sorulduğunda "tromso ama anakara değil" gibi cevapler verirler.

şehirde minik ama çok güzel de bir balıkçı amca heykeli bulunmaktadır. havadan bakıldığında iki parçaya ayrılmış, ta ebesinin şeyinde bulunan korkunç bir kara parçasına benzer, o yüzden uçaktan, helikopterden falan "ben kuşbakışı görmek istiyom" diye ağlamayın, insan bi' kötü oluyor karlarla kaplı, sağında solunda önünde bir şey olmayan şehir görünce. şimdi bilem ürperme geldi lan böyle. şehrin bölünmüşlüğünden bu kadar bahsetmişken, batıdaki sandnessund köprüsü'nün de kvaloya ve tromsoya adalarını birbirine bağladığını söyleyip geçelim; sonra kaybolmayın oralarda.

şehirdeki en önemli doğa olayı* tromsdalstinden dağı olup yüksekliği 1238 metredir, güle oynaya 20 dakikada tepesine çıkılır. ama bi' bok yok lan, bomboş.

dağdan coğrafyasına da girelim. baktım wiki'den, en soğuk şehir olduğu için en az bilinen şehirlerdendir diyor. öyle bir olay yok, gayet de iyi biliniyor ki en soğuk şehir değildir tromso. rekor açık arayla irkutsk'un elindedir. yazın gayet güzel güneş açan, kuşların kebeleklerin cıvıldaştığı bu yeri dünyanın en ıssız yeriymiş gibi göstermek hayvanlıktır ayılıktır. fakat buna karşın 29 nisan 1997 tarihinde, en yüksek kar kalınlığı olan 240 santimetre; tromso şehrinde ölçülmüştür. bunun sebebi de devamlı buzul üzerinde olmamasıdır. en soğuk ortalaması -18 ve en sıcak ortalaması -4 derecedir ki böyle bir şehir bu dünya üzerinde en soğuk yer değildir. olsa da olur, seviyoruz biz.

şimdi geçelim bu şehir hakkında kimsenin ezberleyemediği güneşin ne zaman ortaya çıkıp kaybolduğu olayına. tane tane anlatıyorum evladım, iyi dinle.

güneş tromso'da 26 kasım - 15 temmuz tarihleri arasında görülebilmektedir. bu sürenin dışında, tromso götünü güneşe döndüğünden ötürü hiçbir şekilde güneşi görmez. peki bunu hesaplayalım, kaç gün ediyor? her ayı 30 gün kabul etsen, 259 gün. yanlış hesaplamadıysam. iyiymiş, tromso 259 gün güneş görüyor yani, bu tanrı'nın bir lütfudur.

ama 21 kasım - 21 temmuz tarihleri arasında da, dağlarla çevrili olduğundan ötürü güneş görülemez. hayal kırıklığına uğradın sözlük yazarı, "aa burası hep karanlıktı lan nasıl 250 gün güneş görüyo ki?" diye sordun kendine. ama zaten göremiyordu, sadece ufuk dairesinde güneş gözükebiliyordu, görülebiliyordu. sana kim söyledi ki tromso'nun güneş alabildiğini? üzülme, yazın 16 saate yakın güneş tepede oluyor.

coğrafi konumundan ötürü, geceler özellikle kış aylarında çok uzun ve soğuk olur. 21 şubat'ta güneş sadece 07:45 ile 16:10 arasında ufukta görülür ki bu zamanın da önemli bir kısmı doğup batmasıyla geçer zaten. "ahah o nasıl iş lan?" diye gülüyorsun biliyorum. ama tromso burası. doğduğu yerden batıyor mna koyim, dünyanın ortasında değil ki sağdan çıksın soldan girsin. hatta bazen gösterip de vermediği oluyor.

düşün abi. saat sabah 07:00 olmuş. buz gibi havada, onun bunun dürtüklemeleriyle uyanıyorsun. "siktirin lan ben gelmiyom daha güneş doğmamış!" diyorsun, adamlar kıs kıs gülüyor ama sana da elleşmiyor. uyanıp saate bakıyorsun, 12:40 olduğunu fark ediyorsun.

ama alacakaranlık. psikolojisini bozuyor adamın yemin ederim. mutfağa gidip anneni öptükten sonra "ben dışarı çıkıyoum hololoy" diyemiyorsun. fakat alıştıktan sonra her şey kolaylaşıyor. saat 17:00'de sokakta beybleyd çeviren bebeler görüyorum. "lan siz korkmuyo musunuz akşam vakti?" diye sorduğumda "saat daha erken 7 saat var" diye cevap verebiliyorlar, aboo. lan olum türkiye'de bile o kadar kalamıyorsun dışarda, tromso burası iti var kopuğu var. tam bunu söyleyecekken sen acı gerçeği tekrar hatırlıyorsun. tromso'da pislik yok, suç oranı düşük. çocuklar rahatlıkla oynayabiliyor gecenin şeyine kadar. anaları da bir garip bunların. "artık auroralarla idare edersiniz, dikkat edin ışın çarpmasın" falan diyorlar. ulan biz bir kez görebilmek için o kadar yol tepiyoruz, adamlar auroranın ışığında tenekelerin üzerinde yuvarlanıyorlar. kıskanıyorum sizi ibneler, ama çok şirinsiniz lan sarı civcivler.

1 milyon yolcunun üzerinde giriş-çıkış yapılan bir havalimanı da vardır şehrin, bunu da belirtmek gerekir. bunun dışında, stratejik şeyine gelelim. ikinci dünya savaşı'nda norveç'in en meşhur kenti olmuştur tromso. almanlar tromso kıyılarına gelmelerine rağmen, şehir en ufak hasar almamış; bununla birlikte 1000 alman askeri de burada öldürülmüştür.

bir katedrali, prestvannet gölü, üniversitesi, havalimanı, fabrikası, stadyumu bulunan; her zaman öcü şehir olarak tanıtılan dünyanın en güzel mekanlarındandır. kesinlikle gidilip görülesi, veletleriyle beybleyd çevirilesidir.

çok önemli bir not da aktarmak gerekir ki, burada anlaşabilmek için norveççe bilmeye ihtiyacınız yoktur. 3 yaşındaki çocuğa deneme amaçlı "fuck your asshole" dedim, "what the hell is going on you damned?!" dedi herif bana. eh yok tabi o kadar, ama herkes ingilizce biliyor. norveççe öğrenirseniz çok daha faydalı ve güzel oluyor. dükkan isimlerini, tabelaları şak diye tek seferde okuyabilmek güzel şey. ama 4 milyon nüfuslu ülkenin dili için 1 sene boyunca uğraşmış olmak evlat acısı gibi koyuyor, hele bir de sonradan böyle ufak ufak unutursan kötü bir şey.

***

profesyonel liglerde mücadele eden, yamulmuyorsam iki takımları vardır. birisi tromsdalen uil olup adeccoligaen'de, yani türkiye'ye göre düşünürsek ikinci ligde oynamaktadır. diğeri tromso il'dir ki bu takım da tippeligaen'de yani en üst ligde, birinci ligde top koşturur; zamanında galatasaray'ı uefa'dan eleyen kulüp de budur.

tamam gerçek hayatta takımdan "tromso il" diye bahsetmeyeceksiniz. ama tromso başlığına da takım için entry girilmez ki arkadaş.
güncel Önemli Başlıklar