bugün

yalnızlığın anlaşıldığı anlar

bazen anlamanın insanı titretecek kadar sinirini bozan anlardır.

lise döneminde, ailemden gizli sigara içtiğim bir binanın önü vardı. yakın bir zaman diliminde sarhoşken bu sokağa saptım. elimde de yeni yaktığım sigara vardı. sigarayı bu binanın karşısındaki kaldırıma oturarak içmeye karar verdim, ergenlik dönemimi, o dönem sigara içerken yaşadığım iç sıkıntıları yad edebilmek için. sonra bir şey farkettim, apartmana benim ismimi vermişler. o anın büyüselliğiyle bunu üstümü alındım tabii ki. apartmanın girişinde yazan kocaman ismime baktıkça ismin bana ait olup olmadığını kavramaya çalıştım. demek ismim böyle yazılıyordu, ne kadar ilginç. ismimi sayıklamaya başladım. ismim bana yabancı geliyordu. eve ismimi sayıklayarak döndüm, benliğim ile ismimin bütünleşmesini sağlamak için.

isimler bayrak gibidir demişti hemingway çanlar kimin için çalıyor kitabında. bayrak, bir temsil aracı olarak bayrak ve bir temsil aracı olarak isim. insanların kafasında ismimle imgeleniyorum. kafalarında benimle ilgili düşünceler akarken, ismimle bütünleşik gerçekleşiyor. ama ben, ismime yabancılaştım bir anda. insanlardan kendimi izole ettikçe, toplumda varolduğum görüntüm dışında olan soyut niteliğimi yani ismimi yoksaymıştı benliğim. artık insanların kafasında oluşturduğum benliğimden soyutlamayı başarmıştım kendimi belki de. artık kendi kafamın içindekilerden fazlası değildim sanki. o ana kadar çokça kendimi yalnız hissettiğim daha duygusal anlar yaşamıştım elbette. ama o ana kadar yalnızlığın yüzüme sinir bozucu ve şok edici bir şekilde çarptığını hissetmemiştim.