bugün

adalet cesaret ister

rakel dink'in eşinin ölüm yıldönümünde sarfettiği cümledir.

bu cümle üzerinde düşünmek ciddi bir meşgale olmalıdır. ben bu ülkenin 1 / 70.000.000'uyum ve bu haktan yola çıkarak iyisinin de kötüsünün de sorumluluğunu üzerime alıyorum diyebilen her er kişi için belli bir süre meşgale olmalıdır hem de.

ama bir an dahi olsa bu meşgale kendisini tüm kişisel siyasi abartılardan ve insanı toplumsal ve nesnel uzlaşma noktalarından uzaklaştıran fikirsel sivriliklerden uzaklaşarak düşünmeli.

söyleyeni, söyleteni, sarfetme nedenini bir kenara bıraksak da şu söze bir daha baksak; "adalet cesaret ister" . kapı gibi laf. adalet mekanizmasının amentüsü olduğu her ülkeyi yanlış yoldan doğru yola kısa sürede sokabilme kaabiliyeti olan bir laf. bu yönüyle adalet mülkün temelidir sözünün hemen yanında kendisine yer bulması kimseleri de rahatsız etmez sanırım.

gelelim söyleyenine, söyletenine ve söylenme nedenine bakarak iki kuruşluk yorum yapmaya;

bu sözlerin muhatabı türkiye cumhuriyeti devleti adalet bakanlığı ve onun kanunlar nezdindeki bağımsız mnensuplarıdır. işin ucu hrant'a bağlanmasa da hak sahipleri hakkını kaç yılda almalıdır normal bir adalet çarkının sonunda? üç ay? beş ay? on ay? bir yıl? bence en uzun dava 1 ayda sonuçlanabilmeli. hem de hedefi tam onikiden vurarak. bunun için yeni göreve başlayan hakim maaşı dört milyarı bulmakta.

bir ülke her şeyini özelleştirebilir, her alandan elini çekebilir. ama iletişim alanından, sağlık alanından, ulaşım alanından eğitim alanından ve adalet alanından elini çekmemelidir. şu halde adaletin üzerinde yüce elini bulunduran devletin bir hak sahibine hakkını teslim etmesi neden yıllarca sürer? burası durmak yok yola devamcıların ilgi alanına girmekte, bir de adalet sisteminin yavaşlığından dolayı mağdur olanların...

ama içimizden herbiri düşünsün, mesela bu satırları okumakta olan sen düşün; karın öldü, kocan öldü, oğlun-kızın öldü, öldü işte birisi. ne zaman adaletin tecellisini beklersin? işte bu sözün sahibi olan hanım da muhtemelen bunun feryadını duyurmaya çalışmakta. bu yönünle salt bir vatandaş paydasında kendisiyle buluşmamak, hak vermemek elde değil.

gelelim aynı bayanın vefat eden eşinin türk adaleti olan ilişkilerine; bir vakitler agos gazetesinin web sitesinde bu gazetenin takipçisi olduğu davaların hakkında geniş bilgiler veren bir bölüm vardı. sıkı bir takipçisiyimdir bu tarz sitelerin kıyısında köşesinde kalmış bölümlerinin. her biri onlarca yıllık bazıları yüz yıllık davalar. türkiye cumhuriyeti devleti aleyhinde açılmış davalar. kimi toprak davaları kimi maddi davalar. bazıları da devletin toplumun belli bir zümresinden hakkını talep ettiği davalar. kimi sürüncemede kalmış kiminde bilgi ve belge kirliliği yaratılmış, kiminde ise davalar aihm bünyesie taşınarak devletin veya başka zümreden vatandaşlarının haklarını iade noktasında gayet de ağır davranılmış.

merak duygusu istemdışı gelişiyor bünyede, ben de merak ediyorum;

acaba adaletin cesaret istediği bir coğrafyada insanın adalete olan isyanı neden hep nalıncı keseri hüviyetindedir?

adalet birgün herkese lazım olacaktır sayın rakel dink? vakt-i zamanında adalet isteyen muhataplarınızın istemlerini; yapısı gereği veya dış destekli olarak hep ötelendi. sizlerden haklarını isteyen 50 yıllık davalılarınız, 100 yıllık davalılarınız hiç sesini yükseltmemişti. adalete tok olduklarından değil, adaletin birgün tecelli edeceğini düşündüklerinden.

devletin, hani vatandaşlık bağı ile kendisine bağlı olan her bireyin eşit olduğu sıklıkla savunulan devletin adalet sistemi üzerinden eleştirilmesi ama bunu eleştirirken başka bir dava dosyasında bunu görmezden gelerek hele de davalıların haklarını teslim etmemek adına her türlü tiyatronun baş aktörü olmak samimiyet kokmamaktadır.

anlıyorsun değil mi? * *