bugün

atatürk diktatör müdür sorunsalı

dönem koşullarındaki diğer modeller de dikkate alınacak olursa, elbetteki diktatördür. tabii bu hitler, mussolini veya rte tarzı diktatörlükten farklı olarak, müşfik diktatör sınıfına sokulabilir. yani babacan, sevecen diktatör.

bu öyle, utanılacak, gizlenecek, saklanacak bir şey de değildir, eleştirilecek bir şey de. "yeni bir rejim getiriyor, haliyle diktatör olmak zorundaydı" deyip işin içinden çıkmak, sağlıklı bir yaklaşım olmaz. bunu ancak, "dönemin demokrasi anlayışı bu prensibe dayanıyordu" diyerek açımlayabiliriz. örneğin, dönem cumhuriyet gazetesine bakarsanız, ciddi bir nazi hayranlığı sezersiniz. yok, görmemişler ki öncesinde demokratik bir devlet. referandumdan %98 oy ile çıkan hitler'in sürdürdüğüdür olsa olsa demişler. birinci dünya savaşının ardından avrupada kurulan demokratik toplum düzenlerine bakarsanız, o devrin siyasetçilerinin demokrasiden anlayışının, tek adamın arkasında gelişen bir seçimcilik anlayışı olduğunu görebilirsiniz. antik yunandan beri demokrasi kavramıyla neyin kastedildiği biliniyordu. lakin pratikte nasıl olması gerektiğine karar verilemiyordu.

macaristan halk cumhuriyeti ve çekoslovak devletlerinde, sosyalist bir tek adamın ardında "seçimde tek partinin yarıştığı"nı söylemek mümkündür. bazen hırvat-yugoslav krallığı gibi krallıkla başlayıp cumhuriyete evrildikten sonra aşı tutmadığından tekrar monarşiye geçişlerin olduğu da söz konusudur.

öte yandan, demokratikleşme beraberinde reformizasyonu da getireceğinden, "halk için halka rağmen" prensibi benimsenir. yani atatürk ilkelerinde olduğu gibi, seni önce zorlayacak belki tahrip edecek, ancak son tahlilde gelişimine önayaklık edebilecek uygumalar getirilir. "harf devrimi bizi cahil bıraktı" geyiğini dile getirenler, dünyayla aynı alfabenin kullanılmasından kaynaklanan artıları görmezden gelip, eski defterleri kaşımaktan başka bir sik yemezler zaten.
ihtilal fransasında ve amerikan devriminde harfiyen benimsenen yol da budur. halk için, halka rağmen.
düşünsene, sanayi devriminin es geçtiği, ilk fabrikası 1896'da kurulan, özel mülkiyet hakkı tanzimatla elde edilen, işçi sınıfı ve dahi milli burjuvazinin olmadığı bir topluma reform yapmaya kalkıyorsunuz. çoğu yörelere ulaşmanız bile imkansız (ondandır ki, radyo teknolojisi avrupayla eşzamanlı olarak yeni rejmi halka anlatılabilmek için oldukça hızlı ülkeye sokulmuştur) paşa geçecekti tahta, kral gibi yönetecekti. nasılsa osmanoğlu hanedanı tasviye edilmişti. o atmosferde kim ne diyebilirdi? baksana, öyle de eleştiriyorlar böyle de. hayata dair tek bildiği "dinini yaşamak" olan, kendini yöneten padişahını görebilmesinin mümkün olmadığı adamlara oy atma hakkını veriyorsun.
genel kültürden kastı bedir savaşında ölenlerin ceremesini tutmak olan adamlar, güneş dil teorisini eleştiriyor amına koyayım. bir yanda alman nazizmi, diğer yandan italyan faşizmi avrupayı kıskaca almışken, kurduğun üniter ulus-devletin saflarını sıklaştıracak teorilere ihtiyacın vardır. eminim, atatürk de biliyordu o teorinin sağlıklı olmadığını ama gerekliydi.
binlerce yıldır biat kültürüyle yetişmiş adamlar ne anlar demokrasiden amına koyayım. bunların önüne atacaksın üç öğün din, yesin dursunlar. zaten sonradan görme çakma demokratlar, demokratik hakkını aradığı için terörist sınıfına soktuğu adamların polis tarafından döverek öldürülmesini salyaları aka aka alkışlarken, 90 sene öncesinin uygulamalarını eleştirmekten geri durmuyor.
sen nasıl birilerinin terörist, hain falan diye öldürülmesini meşru kılıyorsan o dönemde adamlar cumhuriyet ve rejim düşmanı diye muhalifleri sindiriyordu amk. aynı bok. birini görüp diğerini görmemek de, çakma demokratlık anlayışına haiz bir durum olsa gerek.
kaldı ki, demokrasi getirildiği söylenen ülkelerin idarecileri, amaçlarına ulaşmak için idam gibi kısayolları kullanmada beis bir durum görmezler. lenin'in idamların kaldırılmasına dair; "idamı yasaklarsak, rejmi nasıl oturtabiliriz?" şeklinde söylediği sözü akıllara kazınmıştır. yada monarşi yıllarında kralın oluk gibi kan akıtmak için kullandığı giyotinin, devrim sonrası daha çok iş yapmaya başladığını bilmek işlerine gelmez bu amiplerin. o dönem ki, giyotinle yapılan idamların yoğunluğu nedeniyle, afişler yaptırılıp halkın eğlenmesi için idam saatlerini duvara yazıldığını da bilmek istemezler.

her devrim kanla yapılır. dünya siyaset kronolojisinde kansız tek ihtilal, çekoslovak kadife devrimidir. o da sovyet tanklarının prag'a girişiyle son bulmuştur.

bunu ilk atatürkle görmüş gibi onun özelinde spesifize etmek, sanki öncesinde türkiyede atom parçalanıyormuş da, atatürk idamları süresince devam eden idamlar nedeniyle ülke geriye gitmiş gibi yansıtmak da ayrı bir piçlik. topkapı sarayı girişlerindeki çengellere hırsızların asıldığını ne çabuk unuttun düdük? yada ardarda idam edilen başların düştüğü kuyuyu?
olay bu yani. her devir kendi zorbasını yaratır. gücü elinde bulunduran bekası için diğerini ortadan kaldırır. eleştireceksen temel mentaliteyi eleştir. yoksa sırf senin sevmediklerinden intikam alıyor diye günümüz diktatörlerinin götünde bitersin.

gerçi demokrasiden anladığı sandığa gidip oy atmak olan sümüklülere dert anlatmaya çalışarak ben de deli oluyorum ya, neyse.