bugün

san francisco

amerika'nın en pahalı 3. şehridir. çekik gözlülerin(özellikle çinlilerin) istilasına uğramıştır, amerikalıdan çok bunlardan görürsünüz.

turistik bir şehir olmasından mütevellit ne kadar berbat ingilizce konuşuyor olursanız olun yadırganmazsınız. hatta insanları sizinle muhabbet etmeye çalışırlar. en güzel yanı kimsenin kimseye aldırmadan, olmak istediği gibi yaşamasıdır. sizi olduğunuz gibi kabul ederler. o yüzden karşıdan gelen yakışıklının çiçekli böcekli bir topuklu ayakkabı giydiğini görürseniz eğer, şaşırmayın. çünkü az ilerde karşınıza topuklu ayakkabıyla yetinmemiş daha ilginç tipler* çıkacak.

yine şaşırmamanız gereken bir başka şey; sokakta yürürken görebileceğiniz striptiz kulübüne ait içi görünen bir minibüs. onu ilginç kılan ise kıyafet sergilenen bir camekanı andırması değil, içinde direk dansı yapan yarı çıplak hatunlar olması*

en tehlikeli caddelerinden biri olarak kabul edilen, filmlere konu olmuş, turk caddesinde dolaşırken dikkatli olunmalıdır zira durup dururken bir zenci saçınızı çekebilir. sokaklarında yaşayan onca evsize rağmen hiç kapkaç olayı yoktur ancak, bir köşe başında vurulup kim vurduya gitme ihtimaliniz var*. köşe başlarında ot içen pis insanlarından, sokakların ve toplu taşıma araçlarının sidik kokmasından bahsetmiyorum bile.

ama ne var ki, tüm bunlara rağmen, bir kez gittiniz mi tekrar gitmeyi istemek kaçınılmazdır. geri döndüğünüzde hislerinizi ise tek bir cümle özetler;

(bkz: i left my heart in san francisco)