bugün

sen bu yazıyı bana yazdın

sana söylemiştim, adımı anmadan verme o canını demiştim. nasıl da bırakıp gittin beni... hem de ele avuca gelir bir sebeb yokken üstelik, üstelik babamın ölümüne 26 gün varken. hiç aradın mı? geldin mi? ne kadar bekledim kapı eşiğinde bir bilsen. kaç gece yastığımı ıslattım ardından döktüğüm göz yaşlarıyla... en büyük acıyı sen yaşattın bana, imkan vermem, mümkünatı yok bundan beterini yaşamam ben bu hayatta. hayatımda onsuz yaşayamam dediğim iki insanı bir anda kaybettim ben, önce seni sonra da babamı... ve sen... bir kez olsun arayıpta sormadın. hiç düşünmedin mi ne yapıyordur o şimdi diye, hiç hatrına gelmedim mi doğru söyle... yahu sen nasıl bir adamsın ki namusun dediğin insanı yarı yolda bırakıp gittin, hemde hiç unutamayacağım bir günde... 14 şubat 2008... biz seninle efsanevi bir aşk yaşıyorduk oysa, baksana gidişin bile bunu doğrulamıyor mu? herkesin sevişmek için bahaneler türettiği bir perşembe günü çıktın gittin sen. nasıl da yalvardım sana, nasılda aptalca çocuksu kinayeler düzdüm yüzüne karşı. neden? seni kazanmak için, çevirmek için gittiğin o seni pişman edecek yoldan.

ben seni tanıyorum, hem de çok iyi tanıyorum, dedim ya susarken bile ne geçiyor akıl yollarından okuyordum ben, başka birini senin kadar tanıyabileceğime ihtimal vermiyorum inan ki. ve senin benden sonra istikametli bir hayat yaşayacağına da...

biliyordum üzüleceğini ve pişman olacağını. ben seni yalvarırken değil beni severken, yanımda dimdik dururken seviyordum, o kadar güvende hissediyordumki kendimi senin yanında, hani fezadan taş yağsa umrumda olmazdı... nasılda gülüp eğleniyorduk senine... bir zaman sonra sen yanımda olmayına sıkıldığımı hissettim. bağlılık ya da alışkanlık değildi bu, aşk hiç değildi... aşktan da öte bir şeydi, tapmak gibi yani...

arada bir üsküdar'a gidip seninle yağmur altında dans ettiğimiz o yere bakıyorum ve ağlıyorum. hayalini bir tek orada kuruyorum, çünkü kurulan diğer düşler eksik kalıyor bir şekilde... sen var oluyorsun ama ben konduramıyorum yalancı varlığını yokluğun bu matem renkli akşamlarında... anlayabiliyor musun...

söylediklerimi unutma, verdiğin sözleri de tut, inanıyorum ki çok iyi yerlerde olacaksın, allah bize senle yuva kurmayı nasip etmedi, hayırlısı böyleymiş, dayanacağız ve elbet bir gün alışacağız. önce sen basitleşeceksin gözümde, bunu bilmek içimi acıtıyor aslında samimiyetime inanmanı isterim. inanırsın ayrıca bunu da çok iyi bilirim, çünkü insan bilmez mi kendini... sen bendin, ben de sen... ne diyordum? basitleşeceğiz birgün... bende damla damla düşeceğim gözünden, bana ait olan birçok şey artık alelade gözücek gözüne, eskisi kadar koymayacak... ama fotoğraflarım hayalleri olanlar asla uyuyamaz adlı kitabın arasında hep duracak bunu biliyorum. sonra sana üsküdar'da aldığım o kalitesiz çakma zippo çakmak... hani üzerine ikimizin baş harflerini kazıtmıştık, sonra okulda yaptırdığımız anahtarlık ve senin çok beğendiğin gömlek... atmayacaksın onları biliyorum. atma, ne olursun atma, bir paçavradan sebebte olsa ben yinede var olayım sizin evde, ne olursun atma.

ablanlara da söyle ardımdan kim gelecekse, onu benim kadar sevmesinler... sevemesinler... son ricam budur, yolun açık olsun bitanesi...

edit: bu saatten sonra herkes gidebilir, herkesi ve her şeyi kaybedebilirim, çünkü buna hazırım...