bugün

entry'ler (418)

yüksel taşkın

marmara siyaset biliminin en unutulmaz hocası. kendisinin dersine ilk girdiğimde evet üniversite bu demiştim. . yüksel hocanın dersi esnasında gerçekten bir sosyal bilimler öğrencisi olduğumu hissederdim. hoca dersi ingilizce-türkçe dönüşümlü ve de başarılı bir şekilde anlatırdı ama daha önemlisi güncel konulara girmekten de kaçınmazdı diğer hocaların çekingen tavırlarının aksine. siyaset konuşmaktan korkmayan bir hocaydı benim gözümde hala da öyledir.üniversiteyi üniversite yapan ender hocalardan.

mehmet ali ağaoğulları

Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev kitabının türkçe çevirisini yspmış olan profesör. Kitabın son kısmında yapmış olduğu Söylev analizi kitabı anlamak açısından çok faydalı. Bir siyaset bilimi öğrencisi olarak kendisinin dersine girmeyi çok isterdim. Bu isteğimin gerçekleşmesi şuan mümkün olmadığı için, kendisinin yazmış olduğu kitapları okumakla yetineceğim.

gönüllü kulluk üzerine söylev

toplumsal meselelere duyarlı kimselerin muhakkak okumaları lazım gelen kitap. Fransız düşünür La Boetie devletlerin nasıl olur da kitleler üzerinde sarsılmaz bir hükmedebilme yetisi olur sorusunun cevabını anlattığı söylev, yönetenler-yönetilenler ayrımına müthiş bir yorum getiriyor. Kitabı okumadan evvel, söylev in siyasal iktidarların,devletlerin yahut egemen güçlerin bir eleştirisiyle alakalı olduğuna dair düşüncelerim kitabı okuduktan sonra değişmiştir. zira söylev, yönetenler -yönetilenler meselesini çok daha detaylı bir şekilde ele alıyor. Gramsci nin ''hegemonya'' kavramına 1500 lü yıllarda değiniyor La Boetie dahası egemen güçlerin meşruluklarını oluşturmak için kullandıkları yöntemleri anlatıyor. Söylev, siyasetin daha ötesinde insanların özündeki acımasız gerçeklerini ifşa ediyor. La Boetie nin söylevini muhakkak okunması gereken bir eser olarak nitelendiriyorum, 1500 lü yıllarda böyle bir kafası olduğu için de La Boetie takdir ediyorum. kendisi söylevde yönetilenlerin özgürlüklerine kavuşabilmelerinin imkansızlığından bahsediyor ve ekliyor eğer bir umut varsa özgürlük için bu umut da entellektüel elitizmle ile ilişkilidir. Çünkü kitleler özgürlük nedir bilmezler, egemen güçlerin onlara sundukları hegemonya yı gerçeklerin unutulduğu ve gerçeklerin yerine pembe düşler görmenize neden olan bir hap gibi yutmuşlardır. La Boetie ın kadınımsılığı çok rahatsız edici bir terimmiş gibi kullanması ise kendisinin kadınlara kötü bir şeymiş gibi baktığının kanıtıdır, benim ona getirebileceğim olumsuz eleştiri kendisinin kadına bakış açısı. Söylev in çevirmeni Mehmet Ali Ağaoğulları ise kitabın sonuna eklediği söylev analizi ile müthiş bir iş yapmış. bir siyaset bilimi öğrencisi olarak kendisinin dersine girmeyi çok isterdim.

ihsan eliaçık

din hususunda fikirlerime yakın şeyler anlatan ilahiyatçı, yazar.

büşra ersanlı

özgürlüğüne kavuşması çok sevindirici bir haberdir. kendisini haksız yere bir yıla yakın bir süreyle hapishanede tutan zihniyete lanet okuyorum. içeride hala tutuklu yargılanan onlarca suçu ispat edilmemiş insan var ve hepsinin tutsaklığının derhal sonlanmasını temenni ediyorum.

sgk

ocak ayından itibaren sigortamı üç kez aktif hale getirtmeme rağmen bugün gittiğim hastanede sağlık sigortam yine gözükmedi. tekrar göztepeye gidip yeniden açtırmak istedim ve başımdan geçenleri anlattım adam da yanlış açılmış öğrenci belgeni yeniden getir diyerek beni dumura uğrattı. pek bir sağlıksız çalışan sistem yine ve yeniden aktif hale getirmem gerekiyor sağlık sigortamı.

beşar esad

bu adama karşı türkiye de yapılmaya çalışan anti-propaganda ve kamuoyunu, mevcut hükümetin görüşleri doğrultusunda suriyede vatandaşların öldürüldüğüne dair doldurmaya çalışmak sıradan bir hadise. zira bütün batı dünyası esad ı defterden sildi çoktan ve şu çılgın türkler suriye ye girse de esad ı kovalasınlar diye el ovuşturmakta. hal bu iken, esad ın çıkıp erdoğan a verdiği tarihi ayar elbette manidardır. ve fakat günümüz dünyasında, her ülke bölgesindeki güçlü devletlerle ittifak arayışlarındadır pekala. suriye -rusya ile türkiye - abd ile ittifak halindedir. ne tayyip in suriye de esad sivil haklı vuruyor yalanlarına kanıp birer fetihçi olmaya gerek var ne de esad ı övme yarışlarına girmeye gerek var. neticede türkiye anti suriye propagandasının dozunu günden güne azaltmalı yoksa jeti düşürüldüğünde olduğu gibi uluslararası arenada gittikçe azalan prestiji daha da azalır.

trabzonspor

2011-2012 sezonu şampiyonudur. inanmayan bugün açıklanan şike davasının mahkeme kararına baksın.

andrea pirlo

o olmasaydı italya milli takımı biraz zor görürdü euro 2012 finalini gibi geliyor bana. kendisi italya milli takımında her topu alır dağıtır. topu kullanma tekniği başarılıdır ama oyun zekası, top kullanma yeteneğine nazaran bir tık öndedir.

the night of the hunter

iyi ve kötü arasındaki çekişmeleri konu edenen 1955 yapımı film.

--spoiler--
Filmimizin kötü adamı Harry Powell geçimini dul kadınları ortadan kaldırıp onların paralarını yiyerek sağlamaktadır. araba çalması nedeniyle atıldığı hapishanede bir banka soygunundan 10 bin dolar patlatmış olan bir idamlık mahkumla tanışır ve filmimiz başlar. Powell 10 bin doların peşinde koştura dursun idamlık mahkumun oğlu, dürüst, çalışkan ve iyiliğin simgesi john da kötülükle yapayalnız mücadelesine başlar.Powell saf dulları avlarken ve kamuoyunu kendi davası uğruna kandırırken iyi ile kötü kapışmalarının incildeki yansımalarını sık sık bir vaiz edasıyla anlatır. Filmimizdeki kadın karakterlere müthiş tav oldum. sinema tarihinin en aciz kadın karakterleri olarak john un anası Willa Harper, onun koca götlü komşusu ve yetim kızlardan Ruby filmde boy göstermişlerdir. Rachel Cooper ise tüm bu aciz kadın karakterlere tepki olarak filme konulmuş 1955 amerikasının küçük bir kasabasında yaşayan, tıpkı john gibi kötülükle bi başına mücadele eden feminist ablamızdır. Sinema sanatının teknik detaylarını bilemediğimden filmin sinemaya katmış olabileceği muhtemel yeni tekniklerden ötürü beğenilen bir film olduğunu ileri sürebilirim. ve fakat film bana ne anlattığı sorusuna cavabım; basit ama çok baist bir iyi-kötü mücadelesi olurdu. Hikaye basit diye baştan savma bir anlatım dili de kullanılacak diye bir zorunluluk yok. pek beğenemediğim bir film, çekenlerin emeğine sağlık.
--spoiler--

trainspotting

başta ewan mcgregor olmak üzere robert carlyle, ewen bremner müthiş oyunculuklar sergilemişlerdir. 1996 yapımı dany boyle tarafından çekilmiş, normal bir hayatı seçmemiş adamların hikayesi.

--spoiler--
Bana kalırsa ''Trainspotting'' eroinle alakalı olduğu kadar normal olmamayı seçmekle de alakalı bir film. Çünkü karakterlerimizin hiçbiri eroine başlamak için geçerli bir neden sahip değil sadece eroinli bir hayatı tercih ediyorlar. Zira Renton ın filmin başındaki tercih muhabbeti bu durumu özetliyor. Bu çocukların canları sıkılmış ve var olan toplumdan outcast bir hayat sürdürmeye alışmışlar. çal çırp eroin çek. bir başkaldırıştan ziyade toplumun diğer fertlerine zarar verme pahasına toplumun genel önceliklerini , kurallarını iplememe hali. ben anlatılmak isteneni beğendim, anlatılış tarzını da beğendim. Ama en çok karakterleri beğendim. Renton, Spud, Sick Boy oldukça başarılı yazılmış karakterler ama içlerinde biraz abartılmış olduğunu düşündüğüm Begbie karakteri ilgi çekici olduğu kadar rahatsız edici de oluyor. Filmden aklımda kalan en etkileyici sahne, eroin çektikleri evde, filmin başında şirinliğiyle dikkat çeken bebeğin öldüğünün anlaşıldığı sahneydi. top 250 ye girmiş olması şaşırtıcı değil, oldukça başarılı danny boyle ın ellerine sağlık.

--spoiler--

bit palas

elif şafak ın çok fazla içselleştiremediğim romanı. daha önce baba ve piç adlı romanını okumuştum, oradaki kurgu daha sağlam gelmişti bana, bonbon apartmandaki karakterler ve de bağlantıları biraz kopuk geldi bana. elif şafak türkiyeli bir yazar ve kitapları oldukça türkiyeden izler taşıyor ve fakat kitaptaki tasvirler gereğinden fazla gibiydi üstelik bu tasvirler, karakterler üzerine yapılırken karakterleri detaylı anlatmaya da yetmiyordu.

high noon

--spoiler--
1952 yapımı değişik bir western filmi. oldukça farklı bir western filmi, silahlı sahneler oldukça gerçekçi yani bu kadar da olmaz diyebileceğimiz abartılı sahneler yok. ama film bunların ötesinde kitle psikolojisinin nasıl bir olgu olduğuna dair bir film. kasaba halkının şerif kane destek vermemesi nasıl bir ruh halidir, onları koruyan birine köstek olma fikri nelere dayanır? gerçekte insanların korkak olduğu ve insanların korkak olma nedenleri anlatılıyor. bu durumda şerif kane birileri de bir şeyler yapmalı diye düşünen toplumsal duyarlılığa sahip olan insanları temsil ediyor. tam vazgeçmişken eski yardımcısının kaçıyorsun değil mi lafına irkilip tekrardan mücadeleye devam etmesinin nedeni de bu zaten, kısacası western alt başlığında oldukça dolu bir psikolojik film, ben beğendim.

--spoiler--

being john malkovich

dünyanın en başarılı filmlerinden absürd komedi sevenlerin zirvesi olabilecek bir film. yapanların emeğine yazanların fikirlerine sağlık büyük film.

bir kadın bir erkek

enfes dizi, hastayız. demet evgar'ı ilgi ile izliyoruz ve diziye kimseler dokunmasın bir kadın bir erkek kendi olağan akışında süredursun.

the princess bride

Monty Python and Holy Grail tadı alamadığım absurd komedi. film eski dönem masallarıyla dalga geçerken aslında masallarda anlatılan iyilik, doğruluk gibi kavramların altına çizmeye çalıştığından bence biraz havada kalıyor. Westley ve Inoga Montoya karakterlerinin düello sahnesi benim aklımda kalan yegane komik sahneydi, absurd komedi dalında daha iddialı daha komik bir film yapılabilinirdi özellikle masallarla ilgili malzeme bolken.

galatasaray

öyle bir koyar ki bu takım, acısı asla ve asla geçmez. kadıköyde kaldırdığımız kupa hasetinden çatlayan polis arabası yakan insanlığını kaybetmiş zavallılara girsin. her zaman heryerde en büyük cimbom.

12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı

ben arenada kaybettiğimiz maç. sonu yazmıştım kupayı kadıköyde kaldıracağız diye. tüm çabalara rağmen gittik ve kadıköyde kupayı aldık. sonuç olarak bu maçta yapmamız gerekeni yapıp sakin kaldık ve rakibe kazanması gereken bir maçta sıfır pozisyon verdik. tüm sezon boyunca şampiyonluğu en çok hak eden takım galatasaraydı ve allaha çok şükür mutlu sona ulaştık. demirören kupayı verirken az daha ağlayacaktı ama ayhan akman ın da dediği gibi aldık gittik kaldırdık kadıköyün ortasında kupayı. sahalarını yakmaya çalışan kendini kaybetmiş insanlara üzüldüm, allah kimseyi bu duruma sokmasın , acıdım resmen o tipleri görünce yazık lan onlara.

(bkz: dün seninle yarışan bugün herkes perişan)

(bkz: koyduk mu)

uğur meleke

türkiye spor yazarları arasında korkusuzca doğruları haykıran, sağduyulu ve onurlu bir yazar. bugün egemenlerin karşısında boyun eğmeden pisliğe pislik diyebilen bu adamı kutluyorum ve ben de bu gemide değilim diyorum. türkiye futbolunu batıranlar ahlak yoksunu pislik insanlardır. şaibeyi örtmeye çalışanlara destek verenler yahut pisliğe pislik diyemeyen, kendi takımları ceza almadı diye adaletsizliğe karşı konuşamayan insan kötü insandır. bu ahlaksızlar türkiye futbolunun içine etmişlerdir.

rıdvan dilmen

kendisi şuan mustafa kamil abitoğlu için ağır hakaretlerde bulunmaktadır. alenen fenerbahçe sempetizanlığı yapmaktadır. kendisinin çalıştığı kurum da tarafsız değildir ve belli bir takımın propagandasını yapmaktadırlar.