bugün

entry'ler (69)

allah ın en büyük hatası

inanan > hiçbir şey kendiliğinden var olamaz! her şeyin bir sanatkarı olmalı!
inanmayan > haklı olduğunu varsayalım. bu durumda tanrının sanatkarı kim?

inanan > bu saçma bir soru! tanrının sanatkarı olmaz!
inanmayan> ama az önce her şeyin bir sanatkarı olmalı dedin!

inanan > tanrı bu durumdan müstesna! onun varlığı kendiliğinden. zorunlu varlık o!
inanmayan> yani kendiliğinden var olabilen bir şey mümkün diyorsun!

inanan> bir başlangıç için tanrı olmak zorunda!
inanmayan> evreni ve canlılığı anlatırken "bunlar ne kadar mükemmel, bir sanatkarsız olamaz!" diyorsun.

inanan> evet. elbette öyle! mantıklı değil mi?
inanmayan> ardından tanrı gibi muhteşem bir varlığın "kendiliğinden" var olduğunu iddia ediyorsun!?

inanan> tanrının kendiliğinden var olması gerekiyor. zorunlu varlık o. o olacak ki diğerlerini yaratsın!
inanmayan> eğer tanrı kendiliğinden var olabiliyorsa yani bir yaratıcısı olmadan var olmak mümkünse neden kendiliğinden var olabilme hakkını "tanrı" olarak tanımladığın varlığa bağışlıyorsun? aynı hak tüm kozmos/kainat için de geçerli olamaz mı? tanrı gibi süper güçleri olan, süper zeki, muhteşem bir varlık kendiliğinden var olabiliyorsa; içinde yaşadığımız bu hatalarla - kusurlarla - eksiklerle dolu kainat neden kendiliğinden var olmuş olmasın?

inanan> bu mümkün olabilir mi?
inanmayan> tanrının kendi kendine var oluşu tezinden daha mümkün! sorgulayarak okudukça, detaylı araştırdıkça, farklı kaynaklardan beslendikçe daha iyi anlayacaksın. kendine bir fırsat ver!

bir kadının en çaresiz olduğu an

babasını kaybettiği ya da babasına sırtını döndüğü andır.

platonik aşık olunan kız sayısı

Erkekler ne zaman mutlu olacakları biriyle evlenir biliyor musunuz?

Aşkın yalan sevginin gerçek olduğunu.
Aşkın geçici sevgi ve saygının kalıcı olduğunu anladıklarında mutlu olacakları biriyle evlenebilirler.

Sevgi ve saygı tanımakla ilgilidir. Peki ya aşk?
Nesine aşık oldun? Bakışlarına!
Ya sen? Duruşuna!
Yahu sigarayı tutuşuna aşık olanını gördü bu gözler!

O aşk değil, hoşlanma mı diyorsun?
Peki açıkla o zaman nedir aşk?
Sevgiden önceki son durak mı?
Sevgi ile saygı arasındaki enerji patlaması mı?
Nedir?

Erkekler ne zaman mutlu olacakları biriyle evlenir biliyor musunuz?

Aşkın yalan sevginin gerçek olduğunu.
Aşkın geçici sevgi ve saygının kalıcı olduğunu anladıklarında mutlu olacakları biriyle evlenebilirler.

Gerçekten tanımadığın; geçmişi ve ailesi hakkında detaylı bilgi edinmediğin ve en önemlisi farklı durumlarda verdiği samimi tepkilerini görmediğin biriyle sırf aşık olduğun için evlenecek sonra da mutlu olmayı bekleyeceksin öyle mi? Haydi hayırlısı. Zar bu belli olmaz.. belki dübeş gelebilir.

sakallı cübbeli bir göte kızıp allah ile dalaşmak

Dini uzun yıllar kıyasıya savunan birini görürseniz bilin ki ya din hakkında malumatı yüzeyseldir ya da o işten para kazanıyordur. Din hakkında sağlıklı araştırma yapan insanlar içine doğdukları toplumsal yapının tutuculuk seviyesine göre birle beş yıl aralığında mutlaka önce deizme yönelir ardından sağlam adımlarla ateizme yürür.

Hiçbir insan bir dinciye ya da dindara kızarak deist/ateist olmaz. Olamaz. Olsa olsa, zaten yaşamadığı din için yeni bir bahane bulmanın sevinciyle "ben bunlar yüzünden yaşamıyorum zaten!" der. Deizm ya da ateizm öyle bir anda olunacak durumlar değil tamamiyle süreç işi.

Din hakkında detaylı bilgisi olan, gerçekten bu konulara kafa yormuş ve sorgulama cesareti olan insanlar ateist olurlar. Deizm ise bir geçiş evresidir. Deist araştırmalarına devam ettiğinde ulaşacağı nokta genelde ya agnostisizm ya da ateizm'dir.

tayt ve topuklu ayakkabı giyen türbanlı

insanın "ne" olduğunu anlayanlar için garipsenecek bir durum yok aslında.
Bugün bilimin ve özellikle paleontolojinin* bizleri getirdiği noktada kabul etmeliyiz ki; insan tüm vasıflarından önce "düşünme yetisi diğer canlılardan daha hızlı evrimleşmiş bir hayvan türü"dür. Kabul edin ya da etmeyin bu böyle. Evet beynimiz mümkün olduğu kadar hayvani dürtülerimizle ve iç güdülerimizle mücadele ediyor ancak her bireyde bu mücadele istenilen başarıyla sürdürülemiyor. Doğanın kanunu bu. Herkes aynı değil maalesef. Evrimsel süreç her birey için farklı hızlarda işliyor.

Şimdi gelelim asıl konuya.

Dişinin iç güdüleri onu devamlı olarak "doğru eşi bulmaya" ve "doğurmaya" yönlendirir.
Doğru eş kimdir? Kadının iç güdülerine göre doğru eş; sağlıklı, dölleme gücü yüksek, yeni nesle güçlü genler aktarabilecek karşı cinstir. Günümüz koşullarında her ne kadar dişilerin bu iç güdüleri bizzat toplum, inançlar, adetler ve benzeri yollarla baskılanmaya çalışılsa da erişkinliğe ulaşan sağlıklı dişi için bu süreç istemsizce başlar ve devam eder.

Peki dişi nasıl o sağlıklı erkeği bulacak?
Yüzlerce erkek arasında en sağlıklı olanı seçmesi gerekiyor.
Evet işte tam da burada, karşı cinsi etkileyecek unsurlar devreye giriyor.
Taytlar, topuklu ayakkabılar, destekli sütyenler, kozmetik ürünleri, güzel kokular...

Bunların tamamı sağlıklı ve güçlü erkeği bulmak için.
(Kadınlar kendileri ve birbirleri için süslenir derler. Yanlış mı? Yanlış! Bir yandan doğru erkeği arayıp diğer yandan aramıyormuş gibi görünmek toplumsal dayatmanın çarpık sonuçlarından biridir anla artık!)

Gelelim türbanlı dişimize.

Bir dişi kendisine öğretilen/kabullendiği ya da çevresi tarafından dayatılan/kabullenmek zorunda kaldığı inançlar nedeniyle türban takınca dişiliğini kaybetmez. Onun için de yukarıda söylediğim süreç aynen yaşanır. Kimi dişiler edindikleri bilgilerin etkisiyle doğal iç güdülerini baskılamayı başarır ve dürtülerine göre -bir yere kadar- hareket etmez. Ancak başta dediğim gibi her birey bunu başaramaz. Kafasına türban taksa da, demirden don giyse de başaramayan bireyler vardır, olacaktır, doğaldır.

Dindarıyla, ateistiyle bu ülkede "insanın gelişimi, biyoloji ve evrim" dersine çok ama çok ihtiyacımız var.

Arkadaşlar, kabul edelim ya da etmeyelim. Bizleri beynimiz değil hormonlarımız, iç güdülerimiz yönetiyor. Beynimiz ise sadece zamanlamayı kurgulamaya çalışıyor ya da çeşitli nedenlerle iç güdüleri baskılayarak gerçekleri görmezden gelmeye çalışıyor.

Kendini yıllarca dine adamış, o uğurda hayatından vazgeçmiş kimselerin bile; bir gün taciz - tecavüz olayıyla medyaya manşet olmasının ve bu durumun çok sık tekrar etmesinin nedenini bir kez daha düşünün.

Sağlıklı bireylerdeki iç güdüleri baskılayabilirsiniz ancak yok edemezsiniz. Fırsatını bulduğu an ortaya çıkar. Yapılması gereken iç güdülerimizi baskılamak değil; o iç güdüleri doğal ve hiçbir bireye zarar vermeyecek yollarla gidermektir.

sultangazide otobüs durağında satılık böbrek ilanı

Neden garipsendiğini anlamış değilim!
Arkadaşlar fi tarihinden beri milyonlarca kadın sırf hayatta kalmak için bedenini satıyor! Sadece Türkiye'dekilerden de bahsetmiyorum. Fuhuş batağına sermaye olmuş ancak bu işten memnun olmayan zavallı hayatlardan bahsediyorum.

Doğurduğu evladını garibanlıktan dolayı satan ya da yetimhaneye bırakanlara hiç girmeyeyim.

Adamın biri çıkmış böbreğini satılığa koymuş. kusura bakmayın ama hiç şaşılacak bir olay değil hiç. Ne dramlar var bunun yanında roman olur.

kemalist türkiye den faşist italya ya selam

Türkçe bilen faşizim yanlısı italyanları ve italya'da yaşayan kemalist gurbetçileri muhatap alan söylemdir ayrıca komiktir.

Tarihi konular yaşandıkları dönemin şartları göz önünde bulundurularak tartışılmalıdır. Konu Osmanlı padişahlarının saltanat uğruna kardeş katline razı olmaları olunca "ama o dönemin şartları şöyleydi..." diyenlerin; hala gençlik evresinde olan Cumhuriyetimizin henüz çocukluk dönemlerinde yaşananları ve yapılanları o dönemin şartlarını hesaba katmadan hoyratça eleştirmesi kabul edilebilir değildir.

Evet bence Cumhuriyetimiz ergenlik çağını yaşamaktadır. Ergenliğin verdiği kimlik bunalımı içindedir. Ülkemizin kurucu değerlerinin neler olduğunu bilen ve Türk tarihini bir bütün olarak ele alıp değerlendirebilen insanların ferasetiyle kimlik bunalımını aşacağına inanıyorum.

O gün Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'ten başka çıkış yolu yoktu.
Bugün de Atatürkçülük'den başka çıkış yolu yoktur.

Türkiye'nin; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmak dışında yöneleceği her yolun sonu karanlıktır. Bunu Atatürk zamanında görmüş ve Türkiye Cumhuriyeti'ni sağlam temeller üzerine kurmuştur. Bu temellerin ve değerlerin adına ister Kemalizm deyiniz ister Atatürkçülük deyiniz. Bu temelleri - değerleri savunanlara ister Kemalist deyiniz ister Atatürkçü.

Kemalizm ya da diğer adıyla Atatürkçülük; din ve vicdan hürriyetinin, demokrasinin, çağdaş yaşamın, bilimin, teknolojik gelişmelerin, hukukun, adaletin, sosyal devletçiliğin teminatıdır. Tarihi süreçte bazı kimselerin yaptığı bir takım hatalar bu gerçekleri değiştirmez. Emeviler söz konusu olduğunda "onların yaptıkları islam'ı bağlamaz..." diyenlere selamlar.

ideal evlilik yaşı

Basit bir mobileti kullanmak için bile ehliyet soran devletin konu evlilik olunca sadece "18 yaş" kriteriyle yetinmesi anlaşılır ve kabul edilebilir bir şey değil.

Eş olmak, yuva kurmak, çocuk sahibi olmak... Bunlar gerçekten büyük sorumluluklar. Maalesef konu hakettiği ciddiyetle ele alınmıyor. Geleneğin körleştirdiği ve körelttiği zihinler, inanç sarmalından kurtulamayan beyinler yeterli erişkinliğe ulaşmamış kişileri evlenmeye teşvik ederek milletimizin hızla yozlaşmasına destek oluyor.

Peki nedir ideal evlilik yaşı:

Zeka yaşı mutlaka +30 olmalı.
Beden yaşı ise +25.

Peki nasıl olacak bu?

Eğitim, eğitim, eğitim.

Ana okul, ilk öğretim ve lise döneminde verilecek kaliteli eğitimin, çocukların olgunlaşmasına katkı sağlaması gerekiyor. Hayat bilgisi ve sosyal bilgiler alanında işlenen konuların gerçeklerle uyumlu, güncel ve deneyimlenebilir bilgiler içermesi çok önemli. Bu derslerde, defter doldurmalı ödevler azaltılmalı; anlatıma, oyunlaştırmaya, öğrencinin katılımını sağlayacak faaliyetlere daha fazla yer verilmelidir. Gerçek yaşanmış olaylar üzerinden beyin fırtınası yaptırılmalıdır. Aşk, sevgi, evlilik, eş seçimi, cinsellik, çocuk yapmak ve bakmak, kadın - erkek ilişkileri gibi konular her eğitim kademesi için anlayabilecekleri dozlarda mutlaka verilmelidir.

bursa da rengarenk kıyafetli semazen gösterisi

Ey para... sene nelere kadir değilsin ki!

Ticari kaygılar adama transparan taytla sema gösterisi bile yaptırır. O günleri bizim nesil görür mü bilmiyorum ama bizden sonrakiler görecek sanırım.

ne düşünüyorsun

Tüm sıkıntılara rağmen yaşamanın güzel olduğunu düşünüyorum.

iyi bir insan olmak için dinlere, ideolojilere ihtiyaç olmadığını düşünüyorum.

Tüm insanları sevmenin ama insan olmaya gayret ettiği için hak edenleri daha çok sevmenin gerektiğini düşünüyorum.

tonyukuk reklam ajansı

Dijital reklam ajansı markası.

işletmeler için ayrıcalıklı çözümler sunan bir reklam ajansı. incelemek için: https://www.tonyukukajans.com

kendine köpek denilmesinden hoşlanmak

Değişik bir fantezi. Saygı duymak gerek. Bir de şunlar var tabi:

(bkz: sen kim köpeksin)
(bkz: ben kim köpeğim ki)

türk toyu

Türk Dünyası Çocuk Vakfı tarafından, Türk topluluklarının kolay iletişim kurmasını, tek bir kaynaktan tüm Türk Dünyasının gündemini takip etmelerini sağlamak ve tüm coğrafyaya engelsiz bir platform sunmak amacıyla kurulmuş sosyal iletişim ağıdır.

Türk Dünyası Çocuk Vakfı 2018 yılında Türk Dünyası coğrafyasında ve tüm dünyadaki çocukları korumak, geliştirmek, sevgi, hoşgörü ve irfan ile donatarak yetiştirmek, bilim ve sanatta en üst seviyeye getirmek için kurulmuştur.

Türk Dünyası hakkında kaliteli içeriklere ulaşmak isteyenler için link: https://www.turktoyu.com

yalan

Eskiden insanların dünyası küçüktü haliyle mahcubiyetleride küçüktü. Küçüktü evet ama onurluydu o mahcubiyetler. Eğer bakkalın, kasabın, tüpçünün veresiye borcunu geciktirdiyse en fazla eve giderken yolunu değiştirir bir kaç gün geçmezdi borçlu olduğu esnafın önünden. Parasını denkleştirincede soluğu esnafın dükkanında alır, utana sıkıla ve bin tane özürle borcunu öderdi.
Peki ya şimdi?

Şimdinin mahcubiyet göstergesi utanmadan yalan söylemek ve üzerine bir de telefonlara çıkmamak. Tabi bunları mahcubiyet kapsamında kabul edersen!

Teknolojinin ve iletişimin akıl almaz hızını hesaba katmadan, gerçeğin çok çabuk ortaya çıkacağını bile bile nedir bu yalan söyleme furyası? Eskiden bir yalanın ortaya çıkması aylar belki yıllar alırken şimdi neredeyse saniyeler içinde ortaya çıkıyor ve bir anda onlar, yüzler, binler hatta milyonlar duyuyor. Bunu bile bile nasıl bir cesaret ve nasıl bir kafa yapısıdır seni utanmadan yalan söylemeye teşvik eden?

Yalan, onursuzluk ve omurgasızlık eylemleri arasında açık ara birincidir. Uzak durulması tavsiye edilir.

Unutulmamalıdır ki yirmi yılda kazanılan itibar bir yalanla yirmi saniyede yıkılır.

hrant dink

Ölümüne sebep olanlara, öldürülmesini haklı bulanlara ve bu tür ölümlerin devamını isteyenlere söylemek istediklerim var. Biliyorum anlamayacaklar ama olsun ben söyleyeyim:

Mecbur muyuz kendimizi "insan" dışında bir kavramla tanımlamaya? Türküm, Kürdüm, Ermeniyim, Aleviyim, Yahudiyim, Hıristiyanım, Müslümanım ya da Ateistim... ne fark eder? Benim gözlerimden akan yaşlar da tuzlu değil mi? Ben de et ve kandan bir ölümlü değil miyim? Hepimiz bir parça ekmek ve bir damla su ile doymuyor muyuz? Neyin kavgası bu?

Lütfen ölmeyelim, öldürmeyelim artık! Lütfen göz yaşları akmasın, ocaklar sönmesin, yavruların boynu bükük kalmasın artık! Lütfen!

Çözüm birbirimizi dinlemekte ve anlamakta. Çözüm kendimizi karşımızdakinin yerine de koyabilmekte. Çözüm, atalarımızın hatalarını savunmamakta. Çözüm, atalarının hatalarını torunlarının sırtına yüklememekte. Çözüm, kanın kanla; canın canla temizlenmeyeceğini bilmekte.

Dünya hepimize yeter. insan olmak ve insan kalmak dileklerimle.

taraftarlık

TARAFTARLIK

Bir insanın kendine yapacağı en büyük kötülüklerden biri; geçici, fani, süreli, ölümlü, hataya açık, beşeri, dünyevi, maddi... şeye/şeylere "taraftar" olmaktır. Bu taraftarlığa kesinlikle "körü körüne" şartını da eklemiyorum! Taraftar olmanın her türlüsünün insana büyük zarar verdiğini deneyimledim ve bu tecrübeye dayanarak söylüyorum.

Her neye/kime taraftar olursan ol, bir kere onun sadece iyi yanlarına değil; aynı zamanda onun kötü, eksik, kusurlu, olumsuz yanlarına da ister - istemez "ortak" olduğunu açık bir şekilde ilan etmiş oluyorsun. Bu çok riskli bir durum ve inanın böyle bir aptallığın hiç gereği yok!

Unutmayın ki; "ben buna taraftarım ama şu yönlerini beğenmiyorum, tasvip etmiyorum!" demeniz hiç kimseyi ikna etmez, etmiyor! Etmemesi de çok normal. Taraftarım, bağlıyım, yandaşım dediğin an konu kapanmıştır!

Eğer bir kişiyi, olayı, durumu, grubu... eleştiriyorsan ya da eleştirebiliyorsan zaten o şeye "taraftar" değilsin demektir.

Türk Dil Kurumu "taraftar" sözünü "yandaş" ve "bağlı" sözcükleriyle açıklamaktadır.

Taraftar, taraftar olduğu şeyi iyisi ve kötüsüyle kabullenmiş ve onu olduğu gibi benimsemiş olan kişidir. Savunur ya da savunmaz o ayrı ama benimsemek şarttır ve benimsediği zaman "taraftar" sınıfına girer.

Bir kişinin ya da oluşumun iyi yanlarını alkışlayan ve kötü yanlarını eleştiren hatta yanlışlarına karşı muhalif duruş sergileyen kişiye "taraftar" denmez, denilemez. Böyle bir kişi "taraftar" ve benzeri herhangi bir etiketin içine sokulamaz.

iyinin, iyi görünenin, iyilik yapanın değil, sadece 'iyiliğin' taraftarı olmak gerekmiş! Ben şahsen bu dersi aldım... sizlere de tavsiye ederim.

Mehmet Volkan Balbay

(Not: Eğer yazıyı faydalı bulduysanız lütfen sevdiklerinizle paylaşarak onların düşünce dünyalarına olumlu katkıda bulunun.)

abartma artık

Suçu eğitimsizliğe mi verirsiniz yoksa evrimsel sürecin doğal işleyişine mi bilemem. Şu bir gerçek ki insanların çoğu (ben ve sen de dahil) "dozunda" sevinmeyi, üzülmeyi, şaşırmayı, küsmeyi ve barışmayı bilmiyor/bilmiyoruz. Duyguları ve tavırları tadında yaşamayı bir türlü beceremiyoruz dostlar.

Çoğumuz, sevinirken etrafa verdiğimiz rahatsızlığın farkında değiliz. Gülmek ile böğürmeyi birbirinden ayıramayanlarımız var. Sevincini, tepinerek gösteren beygirler var... Çevresinde ki herkesi, kendisi gibi o an mutlu zanneden bencillerimiz var... Var oğlu var işte.

Hele üzülmelerimize, ağlamalarımıza ne demeli. Basit meseleler için üstünü başını parlayanlar, kendisini yerlere atanlar, beş kuruş için dünyayı sevdiklerine ve çevresine zehir edenler...

Son yıllarda "şaşırma" duygusuna da şaşırıp kalır olduk. Nasıl bir ortamda bulunduğunu hesaba katmadan "ohaaaa" diye höykürenler, ağzından tükrükler saça saça "çüşşş" diye bağıranlar ve bu soytarılıkları "şaşkınlık" ifadesi olarak etrafa yansıtanlar.

Küsenlere bir bakın, anında "kanlı" oluveriyorlar. Ağza alınmayacak sözler, akla gelmeyecek tuzaklar birbirini izliyor. Barışanların hali ise daha mide bulandırıcı! Dün en ağır hakaretleri ettiği kişiyle bugün can ciğer kuzu sarması oluveren omurgasızları diyorum..!

Özetle; sevinmeyi, üzülmeyi, şaşırmayı, küsmeyi, barışmayı beceremiyoruz... yani insanca "yaşamayı" beceremiyoruz dostlar..

işte tam da burada "abartma artık" diyorum şu duygularının dozunu ayarlayamayan ayarsızlara.

Abartma artık! Yerinde ve zamanında kullanıldığında "şamar" etkisi yaratan uyarı sözüdür.

cemaatle namaz kılmak

her daim huşuya sebep değildir. bazen adamı günaha bile sokabilir.

eğer toplanan cemaat temizliğe önem vermeyenlerin çoğunlukta olduğu bir cemaat ise. ter ve çorap kokusunun sizi boğması kaçınılmazdır. böyle bir ortamda namaz kılmak tam bir imtihandır. şayet bir sevabı varsa allah için o ızdıraba katlandığınızdan dolayı vardır.

şayet toplanan cemaatin bir çoğu farklı mezhepten ise namaz esnasında huşuyu yakalayamama sebebidir. sağınızda solunuzda eli - ayağı rahat durmayan diğer mezhep müntesipleri dikkatinizi dağıtıp durur.

şayet toplanılan caminin imamı; kendisini yetiştirmemiş, yaptığı işin değerini bilmeyen bankamatik imamlarından ise, detone sesiyle ve senkronu sağlayamayan kıldırışıyla sizi çileden çıkartabilir.

müezzinler konusuna hiç girmiyorum bile!

ayakkabılar ve ayakkabılık konusunda 1400 yıllık islam medeniyetinin türkiye'de geldiği acınası durumu da es geçiyorum.

eğer namaz esnasında huşuyu arayan birisi iseniz, hemen dibinizde ağzını şapırdatarak sure okumaya çalışan insanlardan rahatsız oluyorsanız, toplum içinde geğirmeyi nahoş görmeyen ihtiyarlardan tiksiniyorsanız özellikle teravihler başta olmak üzere cemaatle kılınan namazlara dahil olmadan önce bir kere daha düşünün. cuma namazı gibi mecburi ibadetlerde ise şehrin nezih bir semtinde, kültürlü insanların gittiği bir camiyi bulun ve oraya takılın. iki kuruşluk sevabımızı camide bırakıp elimiz boş eve dönmemek için önemli!

asgari ücretin 10 bin tl olması

Hayal değil! Gerçek!

isviçre hükümeti tarafından, halk oylamasının ardından hayata geçirilmesi planlanan durumdur.

Yapılacak olan halk oylamasından "evet" sonucu çıkarsa, ülkede en düşük ücret 4 bin frank'a yani yaklaşık 10 bin tl'ye yükselecek.

"isviçre yolcusu kalmasın" diyeceğim ama oradaki yaşam standartlarını ve günlük ya da aylık giderlerin ne kadar olduğunu da iyi hesaplamak lazım! Aman deyim!

http://ekonomi.haberturk....-10-bin-tlye-cikariyorlar

hadis kutsayıcılığı

Müslüman toplumların yüzyıllara yayılan hastalıklarından sadece biri.

ilim otoritelerinin bir çoğunun siyasi baskılardan korkmaları, toplumdan gelecek tepkileri göğüslemekten çekinmeleri nedeniyle maalesef meydan din bezirganlarına kalmış durumdadır. Dini, bir ticari mal ve Müslümanları da bir müşteri gibi gören bu ahlaksız din bezirganları, Kur'an-ı Kerim'e söyletmeyi başaramadıkları bir çok konuyu maalesef Peygamberimize söyletmeyi başarmışlardır.

Hadis kutsayıcılığı denilen illet, işte bu din bezirganlarının baş marifetidir. Tüm sömürü sistemleri hadisler üzerine kurulu olduğu için hadislerin ilmi kritiğe tabi tutulmasını istemezler. Her kim ki, Kütüb-i Sitte başta olmak üzere hadis kitaplarını incelemeye ve hadis denilen sözleri analiz etmeye başlar, derhal onu dinsiz ve kafir ilan etmeye başlarlar. Hadislerin elenmesi, yıllarca çevrelerine topladıkları mukallitlerin gözünün açılmasına ve kandırıldıklarını fark etmelerine sebep olacağı düşüncesi, bu din bezirganlarının yüreklerini hoplatır.

Hadislerin toptan inkarı da, toptan kutsanması da yanlıştır. Geçmişte, alimler tarafından yapılan kritikler elbette önemli ancak yetersizdir. Günümüzde Diyanet işleri Başkanlığı başta olmak üzere Müslümanların güvenebileceği çeşitli heyet, kurum ve kuruluşlar hadisleri yeniden elden geçirmelidir.

Hadislerin analizi konusunda bireysel olarak gayret gösteren kişiler de kesinlikle desteklenmeli, görüşlerine kulak verilmelidir.

Hadisler 1400 yıllık islam medeniyetinin kültürel birikimidir. Yanlış ve kötü olanlar ayıklanmalı ve geriye kalanlar kültürel bir miras olarak değerlendirilmelidir.