bugün

cipsten çıkan tasoları biriktirmek. (bkz: mıncıklayarak cips seçmek)
Sene 1997, power rangers döneminin sonu, pokemon döneminin başları. Her akşam haberlerden önce bi posta çizgi film kuşağı verilirdi, o saatlerde çoluk çocuk kalmazdı piyasada.
Neyse yine birgün sokakta oyun oynuyoruz, herkesin elinde silah olarak kullanılabilecek envai çeşit materyal, sopa, boru, ağaç dalı vs. Power rangersçılık oynayacaz güya. 5-6 tane çocuğuz, sen git inşaattan kalası bul getir, ulan hepimizin boyunu toplasan kalas kadar etmiyor öyle bi kalas. Herkes bi ucundan tutmuş ölüm vuruşu yapacaz.
Tam ben tutmaya yeltenirken ayak takıl, kalasın ucundaki çiviye çarp sol kaşı. Çivi girdi ucundan, kan revan ortalık, ağlaya ağlaya eve gidersin. Ordan eczaneye pansumana. Kaşa mı üzülürsün, power rangersı kaçırdın ona mı üzülürsün. Yara izi hâlâ durur sol kaşımda, gördükçe çocukluğum gelir aklıma.
beylikdüzünden eminönüne bisikletle gitmek, florya da köpeklerin saldırması, havaalanının oradan geçerken polisin üzerimizi araması, aksaray'da bisikletin lastiğinin patlaması, sonra tamir edip yola devam etmemiz, sirkeci de 6 simit yediğimiz halde doymamamız, 2 kızla tanışmamız ama kızların zengin olması, bizden baya büyük bir kadının bizimle yolculuğa katılması ve kadına yolda laf atılması bizim olaya dahil olmamız, gelirken trenden indirilmemiz, yolda para bulmamız, bir kedinin peşimize takılması mal gibi saatlerce yanımızda dolanması, adamın birinin bizden haraç istemesi üçümüzün adama dalması gibi anıdır. unutulmayandır.

(bkz: 90 larda çocuk olmak)
Bende tasoları biriktirir arkadaşlarıma satmaya kalkardım.
trafik kazası geçirdim ertesi günü ilkokul öğretmenime aşığım diye, okula gitmiştim.
Annemin beni köseye sıkıstırıp sabunlu elleriyle sen ne istiyorsun cocuk diye dövüp kolumdan tutup koridora atmasi. Hic unutmam. Iyi dovmustu canini yedigim. Zaten hayatimin ilk ve son dayagi oldu. Hakliydi ama kadin.

O degil de cok guzel mutlu bir cocukluk gecirdim. Dusununce neden aklima ilk bu geldi bilemiyorum.
rahmetli ağabeyimle ve oturduğumuz sokağın tüm çocukları ile birlikte çöplerden hediye paketi hazırlayıp sokağın giriş noktasına bırakıp bahçe kapısının arkasına saklanıp yazlık sinemadan çıkanların o paketi alıp uzaklaşmalarını izlemekten büyük keyif alırdık... güzel günlerdi.

o günden kalan dersse sokakta gördüğün hiç bir paketi almamak oldu... bugünlerde bunu yapmak tehlikeli oldu maalesef..
Yaş 8 falan. Annemle semt pazarına çıkmışız. Yine böyle bayram önü sanırım, Pazar tıklım tıklım. Ve benim en büyük çocukluk korkularımdan biri gerçekleşiyor: pazarda kaybolmak. Oyuncak tezgahına aval aval bakarken oluyor her şey. Annem yok. Bir yığın tanımadığım insan üzerime geliyor. Yarı ağlamaklı çevreme bakınırken karpuz tezgahındakiler yanlarına alıyorlar beni. Burda otur annen illa ki gelip bulur diyorlar. Karpuzcuların eğrelti otlarıyla yere yaptıkları o müthiş mekanda bir elde karpuz yiyerek annemi bekliyorum. Ve yaklaşık 1 sonra annem karşıdan geliyor. Ben sevinçli “aaa anneeeğğğ” derken annem suratıma çok sağlam çarpıyor. Karpuz sergisi bir anda karışıyor. Annem biriken stresini benim üzerimde yeni dayak taktikleri deneyerek boşaltıyor. Neyse ki karpuzcular bizi ayırıyorlar. Bana Ufak bir karpuz hediye edip bizi yolcu ediyorlar.
Küçüktük baya abimle, yazın anneannemlerle yazlığa giderdik. Onlar denize girerdi, önceleri ben de girerdim. Denizde yüzüp yorulduktan sonra kıyıya oturup anneannemin hazırladığı peynir-ekmek + domates onun deyişiyle “ azak” yerdik. Daha sonra ben hep o kıyı kısmında kaldım, kendimce oluşan bir trajedimden sonra.
Kaç yaşına gelirsem geleyim o “ azak “ aklımdan çıkmayacak.
pazar demişken, küçükken annem ile pazarda ilerliyorduk, kabuklu fıstık satan bir abimiz vardı anneme ' anne, bana da şundan alsana' dedim. annem yok olmaz falandı filandı yalan etti beni tam çıkıyorduk fıstık tezgahının yanından geçerken bir iki tane cebime indirdim ve annem bir elimi tutarken ben de tek elimde olduğu için dişlerimle kırıyordumm ki! annem ağzıma bir koydu ama dostlar şaftım kaydı sonra döndük bir de beni pazarda etiket etti adama gidip kardeş, çocuğum senin tezgahından fıstık çalmış hakkını helal et falan delikanlı abimiz de orada epik bir hareket yaparak bana bir kağıt kasede ücretsiz bir şekilde vermişti...
2. sınıfta okulda top oynarken düşmüştüm, böyle yüz üstü gibi kafamda hafif çizik tarzı bir şeyler olmuştu yani iz kalmıştı sıyrık gibi. Neyse okuldan eve döndüm. Babam 12-24 çalışıyordu o sıralar. Kapıyı açtı. Ben de kızacak diye kafama bere takıp o kısmın gözükmemesi için çabalıyordum. Neyse ucundan hafif gördü işte noldu filan derken çıkardı bereyi. Sonra yüzüme kulağıma gelecek şekilde tokat attı. Sağ kulağım geçirdiğim bir hastalıktan dolayı duymuyor. Sol kulağıma gelmişti. ilk önce korktu bir şey oldu mu diye, geri çekildi. Sonra almıyorum seni eve dedi, kapıyı kapattı.
Ben de annemin dolmuş ile işten geldiğini bildiğim için durağa kadar yürüdüm. Yaklaşık 2 saat kadar onu bekledim. Sonra beraber eve geldik. Hiçbir şey olmamış gibi devam ettik sonra yaşantımıza. Onlar devam etti aslında, ben hala oralarda çakılı kaldım.