bir Darren Aronofsky filmi. venedik film festivalinde en iyi film ödülünü geçtiğimiz günlerde aldı. mickey rourke başrolde oynuyor. hani şu herkesin az da olsa sevdiği yitik adam. ve onu görenleri epey bir üzüyor görüntüsüyle. sanırım bukowski ile tanışmanın bedelini ağır ağır ödemiş, ödüyor.
yönetmenliğini Pi ve Requiem For A Dream gibi yapımlarıyla tanınan Darren Aronofsky üstlendiği film. Başrollerini, Mickey Rourke ve Marisa Tomei paylaşıyor. Tomei filmde, yarı çıplak dans sahneleri ile dikkat çekiyor.
2008'in en iyi filmi olarak gösterilen, the fountain şaheserinden sonra dahi Darren Aronofsky'nin bir başka eseri. an itibariyle imdb'de 8.8 ile top 250'de 141. sıraya çıkmıştır. altın küre'ye en iyi erkek oyuncu* , en iyi yardımcı kadın oyuncu* ve en iyi film müziği* kategorisinde aday olmuştur.
--hafif doz spoiler--

açıkçası ben daha ihtişamlı bir film bekliyordum. fakat hikayesi çok hollywood, çok klişe gibi görünse de, aronofsky çok özgün bir film yapmış. kamera açılarıyla ve filmin durağanlığıyla sanki bir belgesel havası vardı. darren aronofsky değilde Lars von Trier filmi gibiydi aslında. hatta konu akışı olarak hafiften dancer in the dark a da benziyor.

kendi içinde, anlattığı hikaye dahilinde oldukça etkili bir film. konusunun basitliği oyunculuğu ön plana çıkarmış ve bu mickey rourke'un harika bir performans göstermesine neden olmuş. mickey rourke dışında bu rolün altından kalkabilecek oyuncu sayısı az. çünkü onun gerçek kariyeriyle de oldukça örtüşen bir rol. sweet child o mine'nın girdiği sahne ve son konuşmasındaki harika performansını unutmak mümkün değil. eğer bu film bir ödül alacaksa, sahibi kesinlikle rourke olmalı. bu filmle ilk altın küre adaylığını kazandı zaten. ahanda buraya yazıyorum oscar'a da aday olacak.

marisa tomei'ye gelince; tüm film boyunca kendisini giyinik gördüğüm sahne sayısı 2 yada 3 ü geçmediği için ancak vücuduyla ilgili yorum yapabilirim. göğüsleri çok muazzam olmasa da idare eder. bacaklar güzel, fakat ben şahsen popoya bittim. çok iyi bir popo performansı vardı. popo ile ilgili bir ödül verilecekse bu marisa'nın olmalı.

entry yavaş yavaş boka sarmadan bitireyim.

sonuç olarak izlenmesi gereken, yürek burkan harika bir aronofsky filmidir. filmin izleyiciye bir şey vermediği, izleyicinin filmden bir şeyler alması gerektiği bir tarzdadır.
8/10
Mickey Rourke un bu yılki * altın küre ödüllerinde drama dalında en iyi aktör ödülünü kazanmasını sağlamış darren aronofsky filmi.

bu kısa bilgilendirmeden sonra filmi izleyecek olanlara günah olmasın diye spoiler başlığı altında devam ediyorum.

--spoiler--

şimdi,

darren aronofsky nin şu ana kadar üç filmini izlemiş ve üçünden de ayrı ayrı hazlar almış ve etkilenmiş ( requiem for a dream de dağılmış, pi de kafası karışmış , the fountain de sonsuz sevgi var mı diye sordurmuş ) biri olarak açıkça ve hiç düşünmeden söyleyebilirim ki, beğenmedim. Gelelim bunun nedenlerine,

Öncelikle hikaye tam anlamıyla izleyenin kafasında oturmuyor. bir adet amerikan dövüşçümüz (randy) * var ve uzun yıllar ayrı kaldıktan sonra yeniden sahalara dönüyor. fakat bu ara vermesindeki neden nedir noluyor diye düşünürken birden, daha önce barda tanışmış olduğu hatuna (ki bu hatun kişiye birazdan geleceğiz) içini dökmeye gidiyor. bu arada randy nin bir kızı olduğunu anlıyoruz ancak yine, kızını neden terketmiş? bu kızın anası kim? uzaydan mı geldi bu veled ? gibi sorular tamamen açıkta kalıyor.

Gelelim bardaki striptizci kızımıza (Cassidy) *, kendisinin giyinik olarak göründüğü bir veya iki sahne hatırlyorum, öyle ki filmin final sahnesindeki final karşılaşmasına da üstsüz geleceğinden korktum açıkçası, neyse ki korkularım boşa çıktı.

kısaca ve net söylemek gerekirse film beni hiç mi hiç etkilemedi , mickey abimizin sağlam oyunculuğu ve marisa ablamızın göğüsleri dışında pek birşey ilgimi çekmedi doğrusu. Aronofsky nin ileride çekeceği iki filme de * bakacak olursak sanki aronofsky sinemasından bir sapma var gibi görünmekte, umarım yanılırım ama gidişat onu gösteriyor.

film benim için tamamen hayal kırıklığı oldu!

--spoiler--
mickey rourke'un sağlam oyunculuğu ve birbirini striptiz salonunda bulan iki insanın düşen hayatlarını irdelemek adına izlenebilecek güzel darren aronofsky filmi.. efsane güreşçinin yerlerde gezen hayatı, daha sonra kızını bulması, kendini değiştirmeye çalışması lakin hayatın ona sürekli engeller çıkarması filmde öne çıkan olaylar.. altın küre'de en iyi oyuncu ödülüyle de oscar için hafif mesajlar vermekte.. naçizane yazar görüşü: 7.5/10.. izlenilesi bir film..
Bruce Springsteen in katkılarıyla güzeleşen film.

http://fizy.org/d4fEqft8AablGg
rocky serisinin son filmi rocky balboa ayarı bir film olduğu söylenebilir, ancak mickey rourke'un filmde canlandırdığı karakteri mutlu sona ulaştırarak memnun edeceği yüzbinlerce hayranı da olmadığından, çok daha gerçekçi ve başarılı görünüyor.
yıllarca alkol ve uyuşturucu batağında yaşadığı için bitmiş bir adamı iyi oynaması kaçınılmaz mickey rourke'un, ringlere de yabancı değildir.
ben de kendisini eskisinden iki kat fazla seviyorum artık, özellikle kurt cobain'le ilgili yorumundan sonra.
fazla bir espirisi olmayan, imdbdeki puanının gazıyla izlenen bir film.

şöyle de bir yorumu vardır: http://www.isteksiz.com/sinema/the-wrestler-2/
axl roseun filme para katkısı yapması dolayısıyla guns n roses ile ilgili göndermelere sahip olan film. mickey rourke iyi oyunculuğu ve botoksun surata yaptıkları konusunda verdiği derslerle dikkat çeker.
tam bir loser filmi.
Herşeyden önce Mickey Rourke ( ram ) çok sağlam bir oyunculuk çıkartmış. Yanılmıyorsam bu sene en iyi erkek oyuncu dalında oscar'a aday bile yapmadılar mickey abiyi. Büyük ihtimal brad pitt serserine verecekler ve gerçekten yazık olucak. ( Bu kadar iyi bir oyunculuk altın küreden fazlasını hak ediyor kanımca )
Darren Aronofsky; Pi,Requiem for a Dream'dan sonra bir kez daha ne kadar büyük bir yönetmen olduğunu gösteriyor. ( Alayınız adam değilsiniz ,film böyle yapılır !!! başka nasıl denir bilmiyorum.)
Filme gelince; gerçekten çok sert, sürükleyici ve gerçek.( Film bittiğinde bir araba sopa yemiş gibi hissedilebilir.) Final de ram'in yaptığı konuşma gerçekten çok etkileyici ve aşağıda.

--spoiler--
Burada sizlerle olduğum için çok mutluyum. Birçok kişi bir daha güreşemeyeceğimi söyledi. Benimse tek yaptığım bu. Zor oynayıp, zor yaşayınca, mumun iki ucunu da yakınca onun bedelini ödüyorsunuz. Bu hayatta her şeyi kaybedebilirsiniz. sizi sevenleri de sevdiklerinizi de. Eskisi gibi iyi duymuyorum. bazı şeyleri de unutuyorum ve eskisi kadar da güzel değilim. Ama hala buradayım. Ben Ram'im. Zaman geçtikçe yorulduğumu söylediler.işimin bittiğini. Tam bir ezik dediler. Dinleyin. işimin bittiğini söyleyebilecek birileri varsa o da sizsiniz. Buradaki insanlar, sizsiniz. Siz benim ailemsiniz.
--spoiler--
filmde kameranın kullanım tekniği ile sanki ram'le birlikte yürüyormuş sürekli onun arkasında dolanıyormuş hissini yaratıyor.ayrıca filmde ki oyunculuk ve diyaloglar son derece doğal.izlenmesi gereken bir film.
vasat-klişe konu-süper oyunculuklar ve süper bir soundtrack. benim içim filmin özeti buydu. filmin konusu gerçekten klişeydi zira yıldızı sönmüş aktör-sporcu theme'i gerçekten belki 1000 kere işlendi. o yüzden sonu da çok rahat tahmin ediliyordu. benim filmde en çok sevdiğim nokta dövüşlerin öncesinde yapılan ayarlamalardı. zira eskiden oturur eurosport'ta amerikan güreşi izler ve ulan bu herifler nası böyle dövüşüp sonra da sağ kalabiliyolar diye kafa yorardım. filmden sonra anladım ki dövüşün senaryosu adım adım yazılıyor, güreşçiler " sen önce bana boğa tekmesi savur sonra ben sana kurt kapanı yapiim" gibi muhabbetler içine giriyolar hatta bilumum aksesuarlar da kullanıyolar bunlar için. o bakımdan filmde en çok bu sahnelerden zevk aldım diyebilirim. (erkek olsam marisa ablanın sahnelerinden alırdım orası kesin, ne vücutmuş kardeşim hehehehe) evet filmi öyle çok beğenmemiş olabilirim ama en azından mickey rourke ve özellikle marisa tomei'yi tekrar akıllara soktuğu için seviniyorum. işin ilginç yanı gerçekte de unutulmaya yüz tutmuş 2 oyuncunun filmde 2 loserı canlandırmalarıydı. o yüzden sanırım ikisi de çok içten ve hissederek oynamışlar. maria tomei çok yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen maalesef yanlış seçimleri yüzünden istediği patlamayı yapamadı bi türlü. umarım bu film onun geç almış "big break"ini yapmasına yardımcı olur ve kaliteli yapımlarda görürüz kendisini bundan sonra. filmin soundtrackine gelicek olursak 80lerde patlama yapmış rock ve metal gruplarına ağırlık verilmişti.
soundtracke katkıda bulunanlar arasında göze çarpanlar; canımız ciğerimiz guns n roses başta olmak üzere, scorpions,bruce springsteen, quiet riot,cinderella,ratt,slaughter ve madonna.
filmle ilgili genel görüşüm; evet konu acaip klişeydi ama en azından loserlık müessesesini çok iyi anlatmıştı darren aronofsky.
çok şey beklediğimden mi bilmiyorum ancak beni çok da tatmin edememiş film oldu bu. darren aronofsky sevdiğim bir yönetmendir özellikle requiem for a dream ve the fountain gibi harika filmleri olan(pi'yi daha izleyemedim) bir yönetmenin kötü demeyeyim ama ortalama bir film çekmesini beklemiyordum. ha çok mu kötü elbette değil ama harika bir film de değil en azından sıkmayan bir film olmuş the wrestler. mickey rourke harika oynamış gerçekten 45'lik marisa tomei ise hala güzel bir kadın olduğunu bir kez daha göstermiştir bu filmde.
gücünü saçlarından alan bir güreşçiyi anlatan film.
konusu itibariyle anabolik steroidler ile ilgili bilgide vermiş olan filmdir.
dövüş sahneleriyle göz dolduran film. ayrıca filmi izleyen bir kızın tüm filmi izleyip şu yorumda bulunduğu filmdir.

--spoiler--

ay o değil de adamın saçlar benden güzel.

--spoiler--
erkek film. vuruyor, kırıyor, barın tuvaletinde sikiyor, yeri geldiğinde kızına babacan bir tavırla yaklaşıyor. iran bayrağını alıp yere seriyor, halkının gönlünü hoş tutuyor. kan var, striptizci kadın var, uyuşturucu var. porno gibi ama değil, sanat filmi. izledim, beğendim. ama son yüzyılın en iyi filmi değil.
film içinde sürüklenmeyi ve aksiyonda boğulmayı, seksi kızların havada çıplak perende attığını hayal edenlerin hayal kırıklığına uğrayacağı 2008 yapımı darren aronofsky filmi. öyle çünkü genel olarak film hakkında düşünceler, beklentileri yansıtamamış gözüküyor. özellikle imdb'nin verdiği puanın tam aksine.
50 yaşında, üzerinde hırpalanmış parkasıyla, yarım yamalak duyan kulağıyla, ödeyemediği kirası yüzünden aracında yattığı zaman, marketteki ikinci işinden fazladan mesai isteyen, striptizciye aşık, kızından uzak bir güreşçinin, dev cüssesini zor taşıyan kalbinin, hayatı taşıyamamasının hikayesi. kadınlardan yana şansı tutmayan, parasız ve ünlü güreşçi randy 'the ram' robinson'un hikayesi. sosyal adaletin olmadığı amerikan hayatının bir kesimini sergilemekte aslında. ölene kadar çalışmalısın. o da öyle yapmış ancak onurlu bir şekilde, sweet child o' mine eşliğinde ringe inen ölü ama mutlu adam olarak. sevildiği sayıldığı ailem dediği seyircileri karşısında içini dökmüştür. dramın dibine vurdurtan aronofsky, gene insanı burkan, bitişe sürüklenen insanların hikayesini ustaca filme almıştır. küllerinden yeniden doğan mickey rourke'un, oyunculuğuyla sonuna kadar takdiri hakettiği, marisa tomei'nin ise hala ne kadar güzel olduğu su götürmez gerçektir. grenli filmin dokusunu monoton kış dokusuyla harmanlayan görsel tadıyla, açılarında bazen randy'nin gözünden bazen karşı taraftan bakan kamera ile sizi filmin içerisine sokan bazen de üstünüze kan sıçramasın diye uzaklaşan görüntüsüyle, yerinde bir ziyafet.
--spoiler--
filmin bariz bir sonu yoktur. akillarda bircok soru biraktirir. bu tarz sonlara sahip filmler jurilerce begenilsede, halk icin oyle degildir. sinema cikisindaki suratlardan bunu anlayabiliriz.
--spoiler--

ayrica film birkez daha estetigin ne melem birsey oldugunu gozler onune sermistir, serpistirmistir. adeta film boyunca gurescinin surati nezaman patlaycak diye bekledim.
The Wrestler , Bruce Springsteen

Have you ever seen a one trick pony in the field so happy and pretty?
If you've ever seen a one trick pony then you've seen me
Have you ever seen a one-legged dog making its way down the street?
If you've ever seen a one-legged dog then you've seen me

Then you've seen me, I come and stand at every door
Then you've seen me, I always leave with less than I had before
Then you've seen me, bet I can make you smile when the blood, it hits the floor
Tell me, friend, can you ask for anything more?
Tell me can you ask for anything more?

Have you ever seen a scarecrow filled with nothing but dust and wheat?
If you've ever seen that scarecrow then you've seen me
Have you ever seen a one-armed man punching at nothing but the breeze?
If you've ever seen a one-armed man then you've seen me

Then you've seen me, I come and stand at every door
Then you've seen me, I always leave with less than I had before
Then you've seen me, bet I can make you smile when the blood, it hits the floor
Tell me, friend, can you ask for anything more?
Tell me can you ask for anything more?

These things that have comforted me, I drive away
This place that is my home I cannot Stay
My only faith's in the broken bones and bruises I display

Have you ever seen a one-legged man trying to dance his way free?
If you've ever seen a one-legged man then you've seen me
bu entry bir öncekinin altını çizmek için girildi..

Have you ever seen a one-legged man trying to dance his way free?
If you've ever seen a one-legged man then you've seen me
filmle aynı isimdeki bruce springsteen şarkısı en az film kadar güzeldir.

http://www.youtube.com/watch?v=4OSvJvSwmd4 +
amerikan güreşi sporcularına dair dökümanter özelliği de taşıyan 2008 yapımı film, venedik film festivali';ndeki galasında en iyi filme verilen altın aslan'ı evine götürmesine rağmen oscar'da herhangi bir başarı yakalayamamıştır..

film , michael rourke'ın 80'lerin efsane güreşçisi randy "the ram" robinson rolünde harikalar yaratmasının dışında amerikan güreşinin gerçek ve yürek sızlatan yönlerini de gösteriyor.. "the ram" artık yaşlanmıştır ve seyircilerin eğlence isteği bu sporu daha çekici hale getirmek için ilaçlara başvurur ancak dozaj hatası yaptığı için by pass geçirmek zorunda kalır..

sonra ringlerden uzaklaşır ve bir striptizciyle arkadaşlığını ilerletir.. sadece "iş" ilişkisi olarak başlayan bu arkadaşlık zamanla duygusal hale gelse de cassidy'nin isteği üzerine uzaklaşırlar.. the ram; hayatını yola sokmak isteyerek önce kızıyla olan ilişkisini düzeltmeye çalışır, sonra da bir süper markette işe girer..

ancak yaşadığı olaylar, içine girdiği düşünceler onu böyle bir hayattan uzak tutar ve "inceldiği yerden kopsun" mantığıyla 20 yıl önce yaptığı efsanevi maçın rövanşını kabul eder: the ram vs ayetullah.. by pass geçirdiği vücudu, kırılan hayalleri ve diğer bütün unsurları umursamadan ringe çıkan the ram'in son konuşması ise bu sporu takip edenleri ve filmi kendini vererek izleyenleri ağlatacak tarzda..

kameranın çekimi, michael rourke'ın arkasından, filme tam anlamıyla bir belgesel havası katıyor ve başta da dediğim gibi michael rourke'ın müthiş oyunu da alkıştan ötesini hak eden cinsten..

filmin müzikleri de pek tabii hoş ancak benim aklıma sürekli ilkay akkaya'nın "acının rengi" şarkısı geldi, ki gerçekten de the ram'in düştüğü durum, çektiği yalnızlık hissi o kadar şiddetli verilmiş ki filmde; hissetmemek mümkün değil! kızıyla olan ilişkisinde, ki arkadaşı cassidy'nin sorduğu sorulara "bilmiyorum", "emin değilim" cevapları vermesi de bir hayli yürek burkuyor ki bu cevapları verirken hissettiği o pişmanlık izleyiciyi de sarıyor..

en nihayetinde ise insanda kesinlikle buruk bir tat bırakan film izlenmeyi, izlenmekten öte, takdir edilmeyi ve kişisel arşivde en ön saflarda yer bulmayı hak ediyor..
mickey rourke'un oyunculuğu muhteşemdir. lakin film klasik seyirci, spot ışıkları, alkış hezeyanına kapılmış, hayatını boku bokuna harcamış ve yaşamının ilerleyen dönemlerinde de mazisinden başka hiçbirşeyi kalmayan bir loserı konu edinmektedir. ben pek keyif almadım ama zamanımı da çaldı diyemem. lakin en iyi film alabilirdi hakkı yendi iddiaları iğrençtir; slumdog millioner her açıdan bu filme bin basar o ayrı.

imdb'nin abarttığı filmlerden biridir. bu film 8.4 etmez.