bugün

II. Meşrutiyetten sonra ittihatçılar bağımsız ve millî bir iktisadî yapı kurulmadıkça Osmanlı Devleti’nin yaşadığı sıkıntıların giderilemeyeceğini anlamış bu anlamda sanayileşmeye büyük önem vermişlerdi. Ancak 1913 yılında iktidara gelen ittihatçılar Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı’nı çıkararak yerli sanayiyi teşvik etmeye çalışmışlardı.
II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı hükümetleri, “Avrupa sanayileri ile rekabet edilebilmesi için Osmanlı sanayine bazı ayrıcalık ve bağışıklıkların tanınması” gerektiğini kavramışlardı. 1909 ve 1910 yılları arasında sanayinin geliştirilmesine yönelik kanun lahiyaları hazırlanmışsa da devletin hareket kabiliyetini sınırlandıran sözleşmeler nedeniyle bu lahiyalar hayata geçirilememişti. 1913 yılında Osmanlı Hükümeti, yabancılara verilen kapitülasyonlar ve ayrıcalıkları da göz önünde bulundurarak Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı’nı uygulamaya karar verdi.
Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı’na göre getirilen teşvik tedbirlerinden, özel nizamnamesi uyarınca kurulan, doğal hammaddeleri veya yarı mamul maddeleri olduğundan farklı bir yapıya dönüştürebilen, en az beş beygirlik muharrik güce sahip, müştemilatı ile birlikte en az beş bin lira değeri olan ve bir yıl içerisinde yedi yüz elli işgünü tutarında işçi çalıştırabilen fabrikalar yararlanabileceklerdi. Büyük fabrika değeri taşımayan sınai kuruluşlar ise sınırlı muafiyetlerden yararlanabileceklerdi. Kapitülasyonlar, ayrıcalıklar ve yabancıların mülk edinmesine dair kanunlar nedeniyle, yabancıların teşvik tedbirlerinden yararlanmaları engellenememişti. Ancak kanuna, Osmanlı Hükümeti’nden imtiyaz alan şirketlerin bağışıklıklardan yararlanamayacakları şeklinde bir hüküm eklenerek, hemen hemen tamamı söz konusu ayrıcalıklardan istifade eden yabancıların teşvik tedbirlerinden istifadelerinin önüne geçilmek istenmiştir. Yabancıların teşvik tedbirlerinden yararlanmaları ancak I. Dünya Savaşı sırasında kapitülasyonların kaldırılmasıyla mümkün olabildi. 1915 yılından itibaren kanundan sadece Osmanlı vatandaşları yararlanabileceklerdi.
Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı’na göre fabrikaların tasarrufları için beş dönüme kadar miri araziler ücretsiz olarak verilecek, vakıf arazilerinin kullanımı için kolaylıklar tanınacaktı. Ayrıca sınai kuruluşlar; emlak, temettü, bedel-i öşür, müstakil mutasarrıflıklar ve belediyeler tarafından konulan ek vergiler, senelik muayene bedeli, ruhsatname harçları ve belediye inşaat vergisinden, ihracat vergisinden, muaf olacaklar, ihtiyaçları olan makinelerle diğer araç-gereç ve ülke içerisinden karşılanamayan hammaddeleri yabancı devletlerden gümrük vergisi ödemeksizin ithal edebileceklerdi Yine sınai kuruluşları genel yollara bağlayan ara yollar ile muharrik gücün taşınmasına ilişkin kolaylık ve bağışıklıklar sağlanacaktı. Hükümet alımlarında yerli sanayi mamullerine mümkün mertebe öncelik verilecekti. Daha da önemlisi kanunda fiyat alım esnasında farkından bahsedilmemişti. Dolayısıyla fiyatı ne kadar yüksek olursa olsun yerli mamuller tercih edilebilecekti. Bağışıklıklardan yararlanma süresi kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 15 mali yılla sınırlandırılmıştı. Bu bağışıklıklara karşın sınai kuruluşların ruhsat aldıkları tarihten itibaren dört yıl içerisinde faaliyete başlamaları gerekiyordu. Faaliyete başladıktan sonra iki yıla kadar çalışmayan ya da boş kalanlar, bağışıklıklarını kaybedecekleri gibi yararlandıkları bağışıklıkları da tazmin etmekle mükelleflerdi.
Kapitülasyonlar ve ayrıcalıklar nedeniyle yerli sanayinin gelişebilmesi için koruma amaçlı ithal yasakları konulamamış, ithalat vergileri yükseltilememiş, hammadde ihracı yasaklanamamıştı. Bu tür korumacı tedbirler de I. Dünya Savaşı sırasında alınabilecekti.

kaynak: PROF.DR. ALi ARSLAN, YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT