bugün

emekçi, çalışan insan.
(bkz: ilk entarini ben giydirem dedim)
amele.artı değeri patronuna kaptıran insan.
aslında sözlük anlamı oldukça basit olan fakat özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ideolojiler savaşında farklı anlamlar yüklenmiş simgeleştirilmiş kimi zaman kullanılarak üzerinden rant elde edilmeye çalışmış emek gücü karşılığı para kazanan insan
bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişidir. 4857 sayılı kanunun / 2. maddesinde bu şekilde açıklanır.
emek arz eden kişi.
altta kalan kişi.

"palton yoksa ellerimi tut
kaportacı işçi çocuk
pusu kurmuş kapına
çakal gibi bir soğuk"
(bkz: işçi marşı)
insan doğuşundan itibaren işcidir, tanrı tarafından dünyaya gönderilen. tek farkı, amacının belirsiz olması, patron'un elini eteğini çekmesi.
bu yüzden kimi içiyor, kimi sevişiyor, kimi hırslarına yenilip zenginlik denen gerçek dışı değerlerle ilgileniyor.

"i'm having trouble sleeping
thinking of what you've said"

(bu da çeşni olsun. dünyaya sevmek için gelenlere.)
arapçası: (bkz: amele)

amel iş demek.
(bkz: tek basina bir hic birlesince bir guc)
genelde amele diye tabir edilen alt kesim çalışanı olarak bilinen kimselerdir.
ancak kanun, Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse olarak tanımlamıştır.
neymiş, işçi alt kesim ezilen insan demek değilmiş...
kanunun tanımlaması ne olursa olsun altta kalan ezilen kişidir aynı zamanda. hem o kanunun türkiye cumhuriyetini de sosyal, laik, demokratik hukuk devleti olarak da tanımladığını varsayarsak, (bkz: geçiniz). dur lan o kanun değildi de anayasamıydı? ne fark eder ki kanunun anası değil mi o?

not: dikkat ettim de kanun da "başkasının yararına" diyerek zaten kopartmış olayı.
sistemin çarklarında hep ilk ezilen sınıftır.
komünist ütopyada içi boş, anlamsız olan bir kavram. bu kelime asıl anlamını kapitalist düzende bulur.
"ileri işçiler, yoldaşlar ileri,
kızıl bayrağımız sınırlar aşıyor

bayrağımız önde yürüyoruz
hedef sosyalizm ve hürriyet."
yörsan fabrikasından sendikaya üye oldukları için çıkarılan kişilerdir de aynı zamanda.
Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan makineleşme ve fabrika usülü seri üretime geçilmesi sonucu emeğini kapitalist sistemde üretim güçlerini elinde tutan kapitalist oligarşilere satmak zorunda kalmış olan emekçinin adıdır. Kendi yolunda işini icra etmeye çalışan işçiler ise cefanın bin türlüsünü çekmektedir. Kapitalistin amele diyerek aşağıladığı tırnağındaki boya , yüzündeki kömür karası , elindeki tebeşir tozu ile eli öpülesi emekçi kişidir.
"hayat denilen kavgaya girdik,
çelik adımlarla yürüyoruz.

biz bu karanlık yolun sonunda,
doğacak güneşi görüyoruz.

fabrikalar da biz, tarlalarda biziz,
biziz hayatı yaratan.

dil farkı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz,
sanki doğduk bir anadan."

olandır.
birçokları tarafından bilindiği gibi sadece inşaat, tersane, atölye vb. yerlerde çalışanlara değil, para üzerinden para kazanmayanlara denir. yani fabrika kurmak, bankaya para yatırıp faizi ile yaşamını devam ettirmek, ev, han benzeri gayrımenkullerin kiralarıyla geçinmek vb. uğraşlar için sağlayacak kapitali olmayıp, kapital olarak emeğini kullanan, çalıştığı kadar para kazanan kişidir işçi.
(bkz: düz vatandaş)
sorumsuz, sırtınızı döndüğünüzde hemen gevşeyen, iş istiyorum ne olursa yaparım diyerek gelip ardından böyle işin amk. diyen insandır. çalışma şartları ile ilgili bir durum değildir bu, ne kadar imkanı olursa olsun şükretmez, kendi kendine düşünemeyen güdülmeye alışmış, siz koşturmayınca hiç bir iş yapmayan, yüzünüze gülüp arkadanızdan küfreden, bir kaç kuruş fazla verdiğinizde daşağınızı öpen, köylü kurnazı vs.

evet ülkemizde işçi budur istisnalar dışında. o yüzden en başarılı idarecilerimiz hep acımasız kişiler oluyor.
(bkz: yaratan)

(bkz: üreten)

(bkz: emek veren)
işçi problemlerinin öznesidir.
her bireyin bildiği, çok uzak olmadığı, belkide tecrübelerle sabitlediği bir durum vardır; kabağın başa patlaması. ülkemizde koalisyon hükümet-tek iktidar farketmeksizin bu ülkede işçinin durumu bu patlama olayının baş aktörlüğünü üstlenmektir. isteyerekmi yapar? tabiiki hayır. aynaya bakıp söylesenize kaçta kaçımız isteyerek görevler, işler üstleniyoruz ki?
neyse forumlaşmadan ve başlıktan uzaklara yelken açmadan durumun örneği demek lazım. durumun örneği;
Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, beşyüz TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.
Bir süre sonra düşünülür ;
Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak
Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, yediyüzelli TL maaşla, iki kişi işe alınır.
Bir süre sonra
işleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz diye düşünülerek, bin TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar .
Bir süre sonra
Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek diye tartışılır ve binbeşyüz TL maaşla, bir muhasebeci şefi, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.
Bir süre sonra ;
Peki bunlardan kim sorumlu olacak. Diye düşünülür ve 5 bin tl maaşlı bir müdür ve 3 bin TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.

Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için işçi dallarından bekçilik yapan birey işten çıkartılır.
yarın bayram yapacak kişi.