bugün

pavlus hrıstiyanlığın çok önemli bir ismidir.isayı görmeden havari olan tek kişidir.çok iyi eğitim almıştır aslen yahudidir üstelik roma imparatorluğundan vatandaşlık onayıda vardır ve romalı olarak kabul edilir.ilk başlarda nasranilere zulm etmiş daha sonra bir yolculuk esnasında isa kendisine görününce oda havari olup nasraniyete geçmiştir.bundan sonra kudusten konyadan romaya kadar geziler yapmış en sonunda romada öldürülmüştür.incilde pavlustan mektuplar kısmı onun mektupları için ayrılmıştır.nasrani teolojisinin kurucusu kabul edilir.
Sehrin tam gobeginde adina yapılmış aziz paulus kuyusu diye bir kuyu vardir.
Simun petrus ile birlikte kilise hristiyanlığının kurucusu olarak kabul edilir.

isa mesih bir kilise kurmamıştır, din getirmemiştir. isa'nın görüşleri kişiye hayata dair bir yol sunar. Bir yaşam felsefesidir. Bu nedenle bazı yerlerde hristiyan yerine isevi sözcüğü kullanılır.

isa'nın muhammed'den en büyük farkı budur: öğretilerini mazbut bir din olarak değil hayata dair bakış açısı olarak sunması...

Pavlus, kiliseleri kurumsallaşmıştır desek yeridir.
Pavlus

Aziz Paul (Pavlus) (Lat: Sanctus Pavlus, Yun: Agios Paulos), isa devrinin Ferisi Yahudilerindendir ve Roma vatandaşıdır. Tarsus doğumludur. Pavlik Kiliselerin kurucusu ve Hıristiyan bir misyoner olmadan önce Erken Hıristiyan Kilisesi’ne baskılarda bulunacak; ilk Hıristiyanlara acımasız zulümler yaşatacaktır.

“Fakat Saul evden eve girerek kiliseyi perişan ediyordu; ve erkekleri ve kadınları sürükleyip zindana atıyordu.”[1]

Hatta istefanos’un öldürülmesini onaylayan da kendisidir.

“Ve onun öldürülmesine Saul razı olmuştu.”[2]

Elçilerin işleri’nde bizzat Pavlus şöyle diyecektir: “Ve ben dedim: Ya Rab, kendileri de bilirler ki, ben sana iman edenleri hapsedip bütün havralarda dövüyordum; ve senin şahidin istefanos’un kanı döküldüğü zaman, ben de orada duruyordum, ve buna razı oldum, ve onu öldürenlerin esvaplarını bekledim.”[3]

Pavlus bir gün Şam’daki isevilere eziyet etmek ve onları Kudüs’e getirmek için yola çıkar.

“Saul ise Rab’bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam’daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada isa’nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim’e getirmek niyetindeydi.”[4]

Şam yolunda isa’nın kendisine görünmesiyle cemaate (kiliseye) katılacak, daha sonra da Hıristiyanlık inancını yaymak için Anadolu’yu adım adım dolaşacak; bu arada Anadolu’daki Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesi’ni de kuracaktır, ki bunlar Pavlus’un 2. Misyon Gezisi ve sonrasında Pavlik ya da elçisel kilise olarak adlandırılacak teslis kiliselerinin ilkleri olacaklardır. Pavlus’un, Kudüs ve Antakya merkezlerinden yola çıkarak, Anadolu, Doğu Avrupa ve Roma’ya yaptığı geziler sırasında Hıristiyanlığı vaaz etmesi sonucu kurulan bu kiliseler mevcut kiliselere temel teşkil edecektir. Yeni Ahit’te Pavlus’un mektupları önemli bir yer tutar. Bu mektuplar sırasıyla; Romalılar, 1. ve 2. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filibeliler, Koloseliler, 1. ve 2. Selanikliler, 1. ve 2. Timo-teos, Titus ve Filimon’a mektuplardır. Yine daha önce değindiğimiz gibi bazı inanırlara göre ibranilere Mektup da yine Pavlus tarafından yazılmıştır. Yani denebilir ki isa ve onun havarileri Petrus ile Yuhanna’dan ziyade Hıristiyanlığın asıl kurucusu Pavlus olacaktır. Lakin isa’yı yaşarken tanımamış ve Hıristiyanlığın en tutucu düşmanlarından olmuş bu şahsın, sonradan gördüğünü iddia ettiği vizyon üzerine birdenbire değişip isa’nın en büyük elçisi haline gelmesi ve isa’nın öğretisini epeyce bir kendince yorumlayarak Hıristiyanlık dinini neredeyse oluşturması benim gibi birçok kişi için kuşku çekicidir.

http://gumusdis.com/ibrahimi-anlati-12/
Mesela Mevlana’nın Pavlus hakkındaki iddiaları ilgiye şayandır. Şöyle ki Mesnevi’sinin birinci kitabındaki kıssalarından bazılarını ismini anmadan Pavlus’a ayırmış gibidir. “O Yahudi padişahın, cahilane bir taassup ile Hıristiyanları mazlum olarak öldürmesi” kıssasında “isa düşmanı, Hıristiyanları öldüren zalim bir Yahudi Padişahı vardır”[5] ki Mevlana burada büyük ihtimalle Kral He-rod’u kastetmektedir. Bu padişah, “Ben, ‘Musa dininin koruyucusuyum’ diyerek zulm ile muminleri öldür”mektedir.[6] “Yahudi padişahına hilekâr bir vezirin hile öğretmesi” kıssasında “Padişahın düzenbaz, fitne ve fesat ocağı, gaddar bir veziri vardı”r[7] ki Mevlana’nın alegorik anlatımına bakılırsa, bu kişi de Pavlus olmaktadır. Bu vezir, padişaha, “Hıristiyanlar, can korkusuyla padişahtan dinlerini gizlerler”[8] der ve kendisinin Hıristiyanların arasına sızarak onları açık etmesini teklif eder, “Ta ki bu dünyada gizli ve aşikâr hiçbir Hıristiyan kalmasın.”[9] Yani Mevlana’ya göre Pavlus’un asıl amacı o sıralar Yahudiliğin bir şekli olduğu için pek anlaşılamayan isa öğretisine bağlı kişileri Hıristiyan olarak açığa çıkarmak suretiyle bir biçimde Museviliğin dışına çıkarmaktır. “Vezirin, Hıristiyanlara hile ve düzen hazırlaması” kıssasında şah “Onu Hıristiyanların olduğu tarafa sür”er.[10] “Hıristiyanların, Yahudi vezirin hilesine kanarak onu aralarına almaları” kıssasında “Binlerce Hıristiyan ona rağbet ederek azar azar etrafında toplan”ırlar[11] ve “Vezir, incil’in, zünnarın sırrını, manasını onlara anlat”maya[12] başlar. “Hıristiyanların hilekâr vezire tabi olmaları” kıssasında “Halkın, takliden gönül verdiği o hilekâra Hıristiyanlar, tamamen tabi ol”urlar[13]ve “Ona gönül verip büyüsüne aldan”ıp onu “isa’nın (vekili) san”arlar.[14]“Hilekâr vezirin Hıristiyanlara hasedi” kıssasında, “O kafir din nasihatçısı oldu”[15] denmektedir. “Aklı eren Hıristiyanların vezirin anlaması” kıssasında Mevlana, Pavlus için “O güzel konuşuyordu, lakin sözleri zehir karıştırılmış şekere benzerdi”[16] demektedir. Mevlana’ya göre Pavlus, “Zahiren Hak yolunda çevik olun diyor, içinden canın gevşekliğini istiyordu.”[17] Yine aynı kıssaya göre, “Zevk sahibi ve arif olmayanlar, vezirin hilesine aldanıp gerçeği anlama”zlar[18]ve “O altı yıl padişahdan ayrı kal”ıp “Hıristiyanların koruyucusu ol”ur.[19]Kıssaya göre, “O gönlü karanın maksadı Hıristiyanların, rüzgâra savurduğu saman gibi dağılmaları”dır.[20] “Padişahın vezire gizlice haber göndermesi”kıssasında da vezir bundan sonra Hıristiyanlar arasına ayrılık sokmaya çalışacağını söyler. Devamında, “Hıristiyanların on iki kısmı” kıssasında havariler kastedilerek Hıristiyanları idare eden on iki emir olduğu ve onların şakirtlerinin onların emrinden çıkmadığı söylenir ki bu, “Emirler, kavimleriyle beraber o vezirin bendesi olmuşlardı”r;[21] “Hepsi onun sözlerine tamamen inanmış ve onun gidişine uymuşlardır”.[22] “Hilekâr vezirin, incil’i değiştirmek maksadıyla hükümlerini karıştırması” kıssasında denir ki “Vezir, her emir için ayrı bir kitap yazdı ki, her biri yanlış hükümlerle dolu ve başka başka yollardaydı. Her birinin hükmü değişik ve baştan sona birbirine zıt idi.”[23] imdi burada Mevlana alegorik bir şekilde Pavlus’un yazdığı mektupları kastediyor olması muhtemeldir ki Yeni Ahit’te Pavlus kendi de koşullar gereği öğretiyi bazılarına farklı bir biçimde anlattığını teslim etmektedir: “Ve Yahudileri kazanayım diye Yahudilere Yahudi gibi davrandım; kendim şeriat altında olmadığım halde, şeriat altında olanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat altında gibi davrandım; Allah’a karşı şeriati olmıyanlardan değil, ancak Mesih’in şeriati altında olarak şeriati olmıyanları kazanayın diye, şeriati olmayanlara şeriati olmayan gibi davrandım. Zayıfları kazanayım diye zayıflara zayıf oldum; her suretle bazılarını kurtarayım diye herkese her şey oldum.”[24]

http://gumusdis.com/ibrahimi-anlati-12/
Mesnevi’de, “Bu hileli ihtilafların hakikat olmayıp şeklen bir hile olması” kıssasında Pavlus’un yazdıklarının “hep şüphe ve tereddüt”[25] olduğu ve Pavlus’da, “isa’nın tek renkliliğinin zahir”[26] olmadığı söylenir ki hakikaten de daha sonra göreceğimiz gibi Pav-lus’un söylemleri gerçekten hem isa’nın öğretisine bambaşka bir hüviyet kazandıracak hem de Pavlus önerdiği pek çok davranışta ısrarlı davranmakta çekinik kalacaktır. Mesnevi’de anlatının devamında bu vezir son bir hile olarak inzivaya çekilip muritlerini yalnız bırakır. Belki bu da Pavlus’un pek çok mektubunda sağlık durumunu bahane ederek kiliselere öğrencilerini göndermesiyle ilgili bir imadır. Bu arada vezir, emirlerin her birini ayrı ayrı gizlice veliahdı yapar ve en sonunda oyunun finalinde halvethanesinde kendini öldürür. Onun ölümünden sonra her biri birbirinden habersiz vezirin veliahtı olduğunu düşünen emirler birbirine girecek ve Hıristiyanlık bölünecektir.

Tabii ki ne Mevlana bir kilise tarihçisi ne de Mesnevi bir tarih kitabıdır. Fakat bu Mevlana gibi bilgili bir âlimin mesnetsiz iddialarda bulunduğu anlamına da gelmemelidir, ki burada asıl önemli olan Pavlus’un eylem ve söylemleri hakkında yaşadığı dönemden itibaren bugüne kadar şüphe bulutlarının hiç kalkmaması ve bu şüphe sahiplerinden birinin de Mevlana olmasıdır.

http://gumusdis.com/ibrahimi-anlati-12/
Hristiyanlık nedir

Pavlus'un kurguladığı din

Hz. isa'nın ve Nasranilerin en büyük düşmanlarından biri olan Tarsuslu Saul, Şam yolunda gördüğü halüsinasyonun ardından Mesih'e inandığını açıkladı. isa (a.s)'ın yolunu izleyen Nasraniler yıllar sonra bir dini sapma ile karşı karşıya olduklarını anlayacaklardı. Hıristiyanlığın dejenerasyonu başlamıştı artık…

Günümüzde birçok Kitab-ı Mukaddes araştırmacısına göre Hıristiyanlık inancı sadece ve sadece Pavlus'la doğmuştu. Yahudileri doğru yola çağırmak için Hz. isa, günümüzde yaşanan Hıristiyanlığı insanlara tebliğ etmemişti. Bugün Hıristiyanlık olarak bildiğimiz dini üreten kaynak, Hz. isa'nın ya da Nasraniler'in tebliğinden çok, Pavlus'un zihnidir. Yeni Ahit'in şekillenmesindeki en büyük rol de yine ona aittir. Tarihte bu denli büyük bir rol oynamış olan Pavlus'un hikayesi de son derece ilginçtir doğal olarak. Unutmayalım ki, bu hikaye aynı zamanda Hıristiyanlığın da hikayesidir.

http://gelislamol.blogspo...un-kurguladg-din.html?m=1
Latin dillerinde Paul olarak da anılan Pavlus'un yaşamı iki temel döneme ayrılır.

ilk dönem Pavlus'un Yahudi dönemiydi ve asıl adı da Saul'du. Hz. isa'ya iman ettiğini açıkladığında ise zihni ile birlikte adını da değiştirdi ve Pavlus ismini
kullanmaya başladı.

Saul dönemin önemli kentlerinden biri olan Tarsus'ta doğmuş bir Yahudiydi.

Roma imparatorluğu'nun önemli kültürel merkezlerinden biri olan Tarsus'ta büyüdüğü için Roma kültürünü iyi tanıdı ve Grekçe öğrendi. Gençliğinin başlarında ise Kudüs'e giderek dini eğitim görmeye başladı. Roma yönetimi ile işbirliği yapan Saduki mezhebinin gönüllü bir öğrencisi olarak din adamları hiyerarşisine hizmet etti. Saul'un Sadukilerin elinde eğitildiği dönem, aynı zamanda Hz. isa'nın tebliğinin Kudüs'e ulaştığı dönemdi. Yeni Ahit'te anlatıldığına göre Saul bu dönemde Hz. isa'yı hiç görmemişti, ama bağlı olduğu Saduki tarikatının çoğu üyesi gibi o da Hz. isa'ya nefretle bakmıştı. Bu nedenle de Hz. isa'nın vefatının ardından Nasrani cemaatine karşı başlatılan baskı politikasına en ön safta katıldı. Saul'un ilk sahneye çıkışı, Nasraniler'e yapılan baskının en somut ve erken örneklerinden biri olan istefan'ın şehit edilmesiyle oldu. Saul, Nasraniler'e karşı sistemli bir baskı politikası uygulayan Roma-Saduki rejiminin kullandığı militanlardan biriydi. Öyle ki Nasraniler'in lideri ve Yeni Ahit'e göre "isa'nın kardeşi" olan Yakup'u öldürmeye kalkmıştı. Bu olayın hemen
ardından da, üstteki alıntıda ve Elçilerin işleri'nde anlatıldığına göre, Saul Şam'a göç etmiş olan Nasraniler'i yakalamak için Saduki Başrahipten özel bir izin aldı ve yanındaki bir grup silahlı adam ile birlikte Şam'a doğru yola çıktı. Ancak, anlatıldığına göre, Saul Şam'a giderken yolda metafizik bir mesaj aldı ve tüm yaşamı bir anda değişti. Şam yolundaki halüsinasyon
Elçilerin işleri'nde anlatıldığına göre, Saul Kudüs'teki baskı ve işkenceler nedeniyle kentten ayrılarak Şam'a göç etmiş olan Nasraniler'i yakalamak için bu kente doğru ilerlerken, bir anda çok garip bir olay yaşadı. incilde bu esrarengiz olay şu şekilde aktarılır: "Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, "Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?" dediğini işitti. Saul, "Ey efendim, sen kimsin?" dedi. "Ben, senin zulmettiğin isa'yım" diye cevap geldi. "Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek."

Saul'la birlikte yolculuk eden adamların dilleri tutuldu, oldukları yerde kalakaldılar. Sesi duydularsa da, kimseyi göremediler. Saul yerden kalktı, ama gözlerini açtığında hiçbir şey göremiyordu. Sonra kendisini elinden tutup Şam'a götürdüler. Üç gün boyunca gözleri görmeyen Saul hiçbir şey yiyip içmedi." (Elçilerin işleri, 9:3-9)
Bu olay, elbette, görgü şahitleri tarafından doğrulanan somut bir mucize değil, sadece Saul'un gördüğünü iddia ettiği bir rüya, muhtemelen bir halüsinasyondu. Elçilerin işleri'nin yazarı olan Luka, sonradan Pavlus adını alan Saul'un hekimiydi ve ondan duyduklarını yazmıştı. Dolayısıyla "Saul'un isa'dan aldığı vahiy" olarak yorumlanan bu olay, elbette, sadece Saul'un hayalgücünün bir ürünü olabilirdi.

Saul'un "imanı", yaşadığı bir halüsinasyonla başladı. Bu halüsinasyonun kaynağı da Hz. isa ya da herhangi bir ilahi vahiy değil, kendi bilinçaltıydı. Ancak o, yaşadığı-ya da belki sadece yaşadığını söylediği-bu olayı kendisi için bir dönüm noktası olarak kabul etti ve bu tarihten sonra Hz. isa'nın kararlı bir taraftarı olarak ortaya çıktı.

Hıristiyanlığın ve hatta diğer dinlerin tarihinde bu tür "mistik"lerin sayısı oldukça
kabarıktır. Tarih içinde pek çok insan "isa benimle konuştu" ya da "Tanrı bana göründü" diyerek ortaya çıkmış, bazıları kendilerine inanan insanlar bulmayı ve yeni dinler kurmayı başarmıştır. Bu tür mistiklerin çağdaş örneklerinden biri, "Hz. isa bana gençliğimde göründü" diyerek yeni bir tarikat, daha doğrusu bir din kuran Koreli Rahip Sun Yung Moon'dur. Hıristiyanlar bugün Moon'u bir sahtekar, bir şarlatan olarak görüyorlar. Ama ne yazık ki çoğu Moon'un yaptığı işin Saul'unkine ne kadar çok benzediğinin farkında değiller.

http://gelislamol.blogspo...un-kurguladg-din.html?m=1
Biz yine Saul'un hikayesine dönelim. Elçilerin işleri'nde anlatıldığına göre, Saul
yanındaki görevlilerle birlikte Şam'a vardığında, etrafındakilerin şaşkın bakışları
altında kentteki Nasranilerle görüştü ve onlara artık kendileriyle aynı safta yer
aldığını bildirdi. Bu, kenttekiler için ciddi bir sürprizdi. Öyle ki "onu duyanların
hepsi şaşkına döndü. 'Kudüs'te bu adı ananları kırıp geçiren adam bu değil mi?
Buraya da, öylelerini tutuklayıp başkahinlere götürmek amacıyla gelmedi mi?'
diyorlardı". "Kristoloji" ya da Pavlus'un "Mesih doktrini"
Saul Şam'daki Nasraniler'in yanında fazla durmadı. Galatyalılar'a yazdığı
mektupta belirttiğine göre, Şam'dan ayrılarak Arabistan'a gitti, orada bir süre
kaldı ve sonra yeniden Şam'a döndü. Şam'da ve Arabistan'da geçen bu dönem,
yine Galatyalılar'a yazdığı mektupta belirttiğine göre, üç yıl sürdü. Bu üç yılın
sonunda Kudüs'e gitti ve oradaki Nasrani cemaatinin iki önemli ismiyle, Yeni
Ahit'e göre Hz. isa'nın kardeşi olan Yakup'la ve havari Simon Petrus'la görüştü.
Ancak onların yanında sadece onbeş gün kaldı. Sonra da kuzeye, Suriye
taraflarına giderek dört bir yana Hz. isa'yı anlatmaya başladı. Ancak onun
anlattığı Hz. isa, Nasraniler'in bildikleri ve tanıdıkları Hz. isa'dan oldukça
farklıydı. Bu arada ismini de değiştirmişti. Artık ibranice olan Saul ismini değil,
onun Grekçe karşılığı olan "Pavlus" (Paul) ismini kullanıyordu.
Şam yolunda gördüğü halüsinasyondan sonraki üç yıl boyunca Pavlus'un ne
yaptığı, özellikle de Arabistan'da ne ile uğraştığı, cevabı bilinmeyen önemli bir
sorudur. Ancak anlaşılan bu üç yıl boyunca, belki bilmediğimiz bir takım
öğretilerden etkilenerek, bir süre sonra yaymaya başlayacağı Mesih doktrinini
geliştirdi.
"Kristoloji" olarak da anılan bu Mesih doktrini, Nasraniler'in inancından çok
farklıydı. Hıristiyanlığın temelini oluşturan bu doktrin tümüyle Pavlus'un icadıydı.
Çünkü Pavlus Hz. isa'yı hiç görmemişti. Hz. isa'nın öğrencileriyle de hiç
konuşmamıştı. Kudüs'teki Nasrani cemaatini, Yakup'u ya da havarileri
tanımıyordu. Ancak kendisini, gördüğü rüyanın kendisine gerçek Hz. isa'yı
tanıttığı konusunda ikna etti. Hatta, böyle bir "vahye" mazhar olduğu için
kendisini diğer Nasraniler'den daha üstün sayıyordu.

http://gelislamol.blogspo...un-kurguladg-din.html?m=1
boyle etekli laf ebelerinden kimseye bir hayir gelmedi. is zora geldiginde ortadan sivistilar.
Nasraniler, Hz. isa'nın meşru halefleriydiler. Yeni Ahit'e göre Hz. isa'nın kardeşi
tarafından yönetilen topluluk, Hz. isa'nın oniki havarisini ve o hayatta iken ona
iman etmiş daha pek çok dindar Yahudiyi içeriyordu.
Ama şimdi Hz. isa'yı hiç görmemiş, hiç dinlememiş olan bir kişi birden ortaya
çıkıyor, Hz. isa'nın ruhunun kendisine çölün ortasında göründüğünü söylüyordu.
Nasraniler'in yanına geldiğinde onlarla sadece onbeş gün birlikte oluyordu. Bu
süre zarfında sadece iki kişiyle, Yakup ve Petrus'la görüşmüş olması da
Nasraniler'le çok yakın bir diyaloğa girmediğini gösteriyordu.
En ilginci ise, Nasrani inancından bu denli uzak olan Pavlus'un, kendisini diğer
tüm Nasranilerden üstün görmesiydi. Kendisini "daha anne rahmindeyken Tanrı
tarafından seçilmiş" bir görevli sayıyor, Hz. isa'dan doğrudan vahiy aldığına
inanıyordu. Kudüs'teki Nasrani cemaatiyle görüşmek için üç yıl beklemesi ise,
onlara ihtiyacı olmadığını düşündüğünü gösteriyordu. Anlaşılan Hz. isa'yı ve onun
getirdiği mesajı anlamak için kimseye ihtiyacı olmadığını, çünkü bu mesajı
herkesten daha iyi kavradığına inandırmıştı kendini. Pavlus'un ürettiği Hz. isa ve Hıristiyanlık
Bu ise son derece tehlikeli bir durumdu. Çünkü Pavlus'un kendi zihninde ürettiği
Hz. isa imajı, Nasraniler'in bildikleri gerçek Hz. isa'ya uymayabilirdi. Belki kendi
zihninde gerçeklere tamamen aykırı, tümüyle hayali bir Hz. isa canlandırmış
olabilirdi. Hz. isa'nın kendisine özel "vahiy"ler ulaştırdığına inandığı ve kendisini
"daha anne rahmindeyken Tanrı tarafından seçilmiş" saymasına yol açan
narsizmini koruduğu sürece, bu düşüncesinden kolay kolay vazgeçmezdi de.
Olayların gelişimi, Saul'un tam da bu tür bir psikolojiye kapılmış olduğunu
gösterdi. Kudüs'teki Nasrani liderliği de bu durumu fark etmekte gecikmedi.
Zaten Saul onların yanına geldiğinde de, Saul'un Galatyalılar'a yazdığı mektupta
da belirttiği gibi, eskiden büyük bir düşmanları olan bu adamın böyle garip
biçimde "dönmesinden" kuşkulanmışlar ve Saul'a pek güvenmemişlerdi.

Yine de Nasrani topluluğunun liderleri Saul'un ısrarlı tutumu karşısında ona karşı
hoşgörü ve iyiniyetle yaklaştılar. Ancak Saul'un gittiği yerlerde neler anlattığını
duyduklarında, dini bir sapma ile karşı karşıya olduklarını fark edeceklerdi.

http://gelislamol.blogspo...un-kurguladg-din.html?m=1
Bu adam olmasaydı büyük ihtimal bugün iki büyük din olacaktı. Hatta dünyanın büyük bir çoğunluğu isa'nın yaşadığından bile haberdar olmayacaktı.
Muharref incillerin Karanlık Yüzleri:

Eldeki en eski inciller Yunanca'dır. Halbuki Hz. isa ibranice-Aramice konuşurdu ve ibranice konuşan yahûdilere incil vâzediyordu. Eldeki dört incilin % 90'ı Hz. isa'nın hayat hikâyesinden ibârettir. isa (a.s.) halka kendi hayat hikâyesini mi vâzediyordu? Soyundan, sopundan, doğumundan, şakirtlerinden, seyahatlerinden, çarmıha gerilip ölümünden, mezara konuluşundan mı bahsediyordu. incillere baktığımızda isa'nın incil vâzettiğini görüyoruz: "Yahya ele verildikten sonra, isa Allah'ın incilini vâzederek Galile'ye gelip dedi: Vakit tamam oldu ve Allah'ın melekûtu yakındır; tövbe edin ve incil'e iman eyleyin." (Markos, 1/14-15, s. 35). (isa kıyam ettikten sonra, on birlere göründü) "Ve onlara dedi: Bütün dünyaya gidin, incili bütün hilkate vâzedin." (Markos, 16/15, s. 55). "Ve vâki oldu ki, günün birinde mâbette halka öğretir ve incil'i vâzederken..." (Luka, 20/1, s. 83). (Hz. isa'nın incili vâzetmesiyle ilgili diğer örnekler için bkz. Matta, 11/5, 24/14, 26/13, 9/135, 24/14, 4/23; Markos, 10/29; Pavlos'un Romalılara Mektubu, 1/10; I. Korintoslulara, 9/23). Peki, Hz. isa'nın incili nerede? Şimdiki dört incilin hangisi? "isa'ya Göre incil" olmadığına göre, Hz. isa hangi incili vâzediyordu? ilk inciller ibrânice-Aramice olduğu halde, Yunanca'ya kim tercüme etti? Hiç olmazsa mütercim(ler)i tanısak, iyi olmaz mıydı? Hangi tarihte tercüme edildi? Tüm bunlar karanlıktır. En iyimser rakama göre Hz. isa'dan 40-50 yıl sonra kaleme alınmaya başlandığı belirtilmektedir. Dört incilin dışındaki inciller niye korunmadı ve yasaklandı? Hangi incilin daha doğru olduğuna dair hükmü tarih verseydi daha iyi olmaz mıydı? Üçüncü asırdan önce bu dört incilin hiçbirinin mevcut olmadığını veya en azından makbul görülüp meşhur olmadıklarını yazan Batılı tarihçilerin sözü ne anlama gelmektedir? Luka'nın havari olmadığı kesindir. Matta incili'nin aslının ibranice ve Süryanice olduğu, Yunanca olmadığı kesin olduğuna göre, aslı nerede ve kim tercüme etti, bilinmiyor. Markos ve Luka incillerinin Yunanca yazıldığı söyleniyor. Yuhanna incili, isa'nın tanrılığını ispat için yazılmıştır. Yuhanna en son yazılan incildir; isa'dan 100 yıl kadar sonra yazılmıştır. Demek ki üç incil döneminde, yani üç incil derlendiği zamanlarda, isa'nın tanrılığıyla ilgili inanç yoktu. Bazı papazlar, incillerden önce tevhide inanıyorlardı ve isa'nın tanrılığı Yuhanna'dan sonra incillere girdi. Tevrat'ın yahûdilerce mûteber sayılan bazı bölümleri hıristiyanlarca niçin reddedilmekte ve hıristiyanların mûteber kabul ettiği ve Kitab-ı Mukaddes'in ilk bölümlerini oluşturan Eski Ahit (Tevrat) ile yahûdilerin kutsal kitabı (Tevrat'ı) niye aynı değil? incillerde yer alan akla, mantığa ters düşen, bilimle çelişen hususlar nasıl vahiy olabilir? Müstehcen ve çirkin ifadelerin kutsal metinde yer alması nasıl izah edilebilir? incillerde gereksiz nice ayrıntılar yer alırken, Hz. isa'nın hayatı ve mûcizeleri çok geniş anlatılırken; dinî hükümler niye çok azdır? Dinî hükümlerin de hemen hepsi evlenme ve boşanmayla ilgilidir. Haram ve helâllar niye bu kitaplarda hemen hiç yer almaz? Ve laiklik özendirilerek Sezarın hakkı ile Tanrının hakkı ayrı tutulur? Hıristiyan mezheplerin bile, incillerin mâhiyeti hakkında birbirleriyle ittifakı yoktur. Yani, hıristiyanların büyük çoğunluğunu teşkil eden Katoliklerin kabul ettiği inciller ile, Protestanların kabul ettiği inciller aynı değildir. Protestan incilinde 7 kitap yoktur, onlar toplam 66 kitabı incil (Yeni Ahit) olarak kabul ederlerken; Katolik incilleri ayrıdır; onlar daha fazladır, toplam 73 kitap incil olarak kabul edilmektedir. incillerde çok sayıda çelişkiler yanında, kelimesi kelimesine, hatta parantezlerde bile ortak cümleler vardır. Matta ile Markos'taki ortak cümlelerin sayısı 178'dir. Markos ile Luka'daki ortak cümleler 100 tane, Matta ile Luka'daki ortak cümlelerin sayısı 230'dur. Her üç sinoptik incildeki ortak cümleler ise 330 tanedir. Meselâ Matta, 9/6, s. 9; Markos, 2/10-11, s. 36; Luka, 5/24, s. 63: Kelimesi kelimesine tekrardır; parantezler bile aynıdır. Kim, kimden kopye çekti, orası tam belli değildir. Matta, 3/7-11, s. 3; Luka, 3/7-10, s. 60: Aynı kelimeler tekrarlanır. Mattta, 3/3, s. 3; Markos, 11/3, s. 35; Luka, 3/4, s. 60) yine tümüyle aynıdır. Birbirlerinden iktibas ettikleri anlaşılmaktadır. incil'e şöyle bir göz atan kimse bile, incillerin tahrif edildiğini hemen gözüne batacak şekilde görecektir: incillerin bazı dipnotlarında bu tahrifin itiraf edildiği görülecektir. Meselâ, Matta, 17/21'in (s. 19) dipnotu: "Bazıları eski olan bir çok muteber metinlerde 21inci âyet ilâve olunmuştur: Fakat bu cins dua ve oruçtan başka bir şeyle çıkmaz." Matta, 18/11'in dipnotu (s. 20): "Bazıları eski olan bir çok muteber metinlerde 11inci ayet ilâve olunmuştur: Zira insanoğlu kaybolmuş olanı kurtarmağa geldi." Matta, 23/14 incillerde yok (s. 26). 13'den sonra 15'e atlanmış ve 13'ün sonunda dipnot konmuş. Bu dipnotta şunlar yazılı: "Bazı muteber metinlerde 14üncü âyet buraya, yahut 12inci âyetten sonraya ilâve edilmiştir." Markos, 9/44 ve 46. cümleler incillerde yok, atlanmış (s. 46). Ve dipnotta şu açıklama var: "48inci âyetin ayni olan 44 ve 46ncı âyetler en muteber metinlerde bulunmuyor." Hemen devamında 9/49'un dipnotu: Bir çok eski metinlerde 'Ve her kurban tuzla tuzlanacaktır' ibaresi ilâve edilmiştir." Yine, Markos, 11/26 (s. 48) atlanmış. 25'in bitiminde dipnotta şunlar yazılı: "Bir çok eski muteber metinlerde 26ncı âyet ilâve olunmuştur." Aynı durum, Markos, 15/28 için de sözkonusudur. 28. cümle atlanmış ve dipnotta benzer açıklama yapılmıştır (s. 54). Markos, 7/16'nın dipnotu (s. 43): Bir çok muteber eski metinlerde 16ncı âyet ilâve olunmuştur..." Markos, 16/9-20 arası, hıristiyan araştırıcılara göre sonradan ilâve edilmiştir. Luka, 17/36'nın dipnotu (s. 81): "Bazı muteber eski metinlerde 36'ıncı âyet ilâve olunmuştur..." Luka, 23/17 (s. 88) atlanmış. 16'nın sonunda düşülen dipnotta: "Bir çok eski muteber metinlerde 17nci âyet ilâve olunmuştur..." denilir. Yuhanna incilinden Bir Dipnot: "Eski metinlerin ekserisinde 7:53'ten 8:11'in nihayetine kadar olan kısım yoktur. Bu kısmı hâvi olan metinler de birbirinden farklıdırlar." (Yuhanna, 8/11'in dipnotu, s. 102) Yuhanna 5/4 de yoktur (s. 97). Dipnotta şunları okuyoruz: "Bir çok eski metinlerde tamamen veya kısmen ilâve edilmiştir..." Yuhanna 9/35'de (s. 104) "... Sen insanoğluna..." diye geçen ifadede, "insanoğluna" kelimesinde dipnot düşülerek, aşağıda şu açıklama yapılmış: "Bir çok eski metinlerde, 'Allahın oğlunu' yazılmıştır." Resullerin işleri, 8/37 de yoktur (s. 128). Dipnotta şu açıklama yapılmıştır: Bazı eski metinler, tam olarak yahut kısmen 37'nci âyeti ilâve ediyorlar..." Yine Resullerin işleri, 15/34 de yoktur (s. 137). Dipnotta şöyle denir: Bazı eski metinler 34üncü âyeti bazı farklarla ilâve ederler..." Yine Resullerin işleri'nde, 24. bapta 7. cümle yoktur (s. 147); dipnotta benzer açıklama yapılır. Aynı durum, 28. bâbın 29'uncu cümlesi için geçerlidir (s. 153). Pavlusun Romalılara Mektubu, 16/24 de yoktur. Dipnotta benzer açıklama vardır. Bu tahrife, katma ve çıkarmalara karşı Kutsal Kitaptan bir beddua ve onları bekleyen âkıbet: "Bu kitabın peygamberlik sözlerini her işitene ben şehadet ediyorum: Eğer bir adam bunlara bir şey katarsa, Allah, bu kitapta yazılmış olan belâları ona katacaktır; ve eğer bir adam bu peygamberlik kitabının sözlerinden çıkarırsa, Allah bu kitapta yazılmış olan hayat ağacından ve mukaddes şehirden onun payını çıkaracaktır." (Kitab-ı Mukaddes, 22/18-19, s. 274) Ve Kur'an'dan bir âyet: “Vay haline o kimselerin ki Kitab’ı elleriyle yazarlar, sonra o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır’ derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Yine, kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (2/Bakara, 79) Matta incili'ni yazan başka biri olmalı, Matta incilini Matta'dan başka biri yazmış olmalı ki, şöyle denilmektedir: "Ve isa oradan geçerken gümrük yerinde oturan ve Matta denilen bir adam görüp ona: Ardımca gel, dedi. O da kalkıp ardınca gitti." (Matta, 9/9, s. 9). Luka, incilini niçin yazdı? Ona ilham eden kimdi? Luka incilinin ilk satırlarından anlaşılıyor ki, kendisi görmemiş, kimden rivâyet ediyor, belli değil: "Aramızda vâki olmuş şeylerin hikâyetini, başlangıcından gözlerile görenlerin ve kelâmın hizmetçisi olanların bizlere nakil ettiklerine göre tertip etmeğe birçok kimseler giriştiklerinden, ben de ta başından beri hepsini dikkatle araştırıp tahkik ederek, ey faziletli Teofilos, olduğu gibi sırası ile sana yazmağı münasip gördüm, ta ki, sana öğretilen kelâmın doğruluğunu bilesin." (Luka, 1/1-4, s. 56) Yuhanna incilinde, "o, bu, biz, ben" kimdir? "gören şehadet etti ve onun şehadeti doğrudur ve iman edesiniz diye kendisi doğruyu söylediğini bilir." (Yuhanna, 19/35, s. 116). "Bu şeylere şehadet eden ve bu şeyleri yazan şakirt budur ve biliriz ki, onun şehadeti doğrudur. isa'nın yaptığı başka çok şeyler daha vardır, eğer birer birer yazılmış olsalar, yazılan kitaplar dünyaya bile sığmazdı sanırım." (Yuhanna, 21/24-25, s. 118)

http://gelislamol.blogspo...un-kurguladg-din.html?m=1
Saint paul yada saul olan heterodoks bir yahudi ve hristiyanlığın gerçek kurucusudur. Cemaatten para tıplamaya başkadığında "isa bizden para almazdı sen niye alıyorsun demiş cemaat" o da " ben sizin çobanınızım çoban basıl koyunlarından faydalanıyorsa bende sizden faydalanabilmeliyim" demiştir. Bildiğin modern din sömürüsünü bulan adamdır.
Hristiyanlık içine üçleme tarzı saçma sapan şeyleri sokan kişidir ve pek hayırlı bir insan degildir.
Saint Paul, (bkz: Aziz Pavlus) olarak da bilinir. Asıl adı Saul'dur.(Tarsuslu Saul) Günümüz hristiyanlığın asıl mimarıdır. Tarsuslu bir Yahudidir kendisi. Roma yandaşı Hirodes/Herod Hanedanı'yla akrabadır. Aynı zamanda Roma ordusunda bir komutandır, Roma vatandaşıdır. Aslında Yahudiliğin içinden çıkan, özünde pagan Roma karşıtı reformist muvahhid bir hareket olan iseviliği sulandırarak pasifize edip, gerçekte hiç olmayan Hristiyanlık diye yeni bir din icat etmiştir. (bkz: Pavlus)
isa'nın gerçek takipçileri, kardeşi (bkz: adil Yakup)un liderliğini yaptığı (bkz: esseniler)den çıkma (bkz: Ebiyonitler)dir. Kudüs Nasrani Cemaati falan...
Tarihin en ünlü sahtekarı. Tarsuslu bir şarlatan.
görsel
görsel
görsel
görsel
benim bildiğim tarsus'tan delikanlının hasosu çıkar ,bu lavuk kesin kozanlıdır ,tarsusluyum diye hava atmıştır.

ayrıca tantuni olayını da pavlov'un bulduğu rivayet edilir, yan iş yapıyormuş askerden izinli günlerinde.
jüpiter kimseyi kozanlı yapmasın..
amen...
Asıl Hristiyanlığı tahrip edip Günümüz Hristiyanlığını uyduran yahudi asıllı şahıs.
tarsus' ta yapılan sırlarla dolu kazı çalışmasının kendisiyle ilgili olduğu rivayet edilen kişi.