bugün

bir ilk aşkınız kolay kolay unutulmuyor. birde ilk okul öğretmeninizin ismi.
2004 yazında çarpmanın etkisiyle bir arabanın camından içeri girip frene basıldığı anda tekrar camdan dışarı fırlayıp asfaltta 10 metre kadar sürüklendiğim o an ve o anın sonrasındaki hastenede kendimi mumyalanmış şekilde bulduğum anlar bütünü.

(bkz: kodak marka film şeridi)

ölüm dediğin nedir ki sözlük?
sevdiğinin, kendisinin elini ilk kez tuttuğu an gibi içi sıcacık edenleri mevcuttur.
Canım dedem ve ölmeden önceki son sözü. ''Esra...''
bir yaz akşamı gelmişti bizim eve,15 yaşındaydık,1 ay bizde kalacaktı.saçları sarıydı,gözleri yeşil,can alıcı bir bakışı vardı.sıcak kanlıydı,hamaratdı öyle olması gerekiyordu,çünkü genç bir bayan olma yolunda ilerliyordu.ulan niye geldin keşke gelmeseydin ozaman bizim eve,keşke görmeseydim o bakışları,bak aradan kaç yıl geçti,hala unutamadım lan seni.sen ise şuan evlisin,rahatsın,akşam evde gelmesini bekledigin bir eşin var artık.neyse uzun lafın kısası unutulmadıgını bil.
birgün ben geldim dersen,hoşgeldin diyenin var.
askere yeni gelinmiş, daha alışılmamıştır. nasıl biter amına koyim bu askerlik düşünceleri modundayız anlayın işte... 425 gün götüğne kodumun, boru mu ? boru...

neyse efenim daha nerdeyiz diye salak salak gezerken has dedem olan afyonlu bir asker teskere alıyormuş dediler. teskere var dediler gittik nizamiyeye. nasıl koyuyor ama. ulan adam gidiyor bea. sen daha 400 gün burasın amına koyim.. neyse hadi herkese hayırlı teskereler dedi falan. nizamiyeden öte tarafa yani sivil hayata geçti sonra dönüp arkasını
- arkadaşlar bitmez bitmez demeyiinnnn ( eliyle şlakk sesi eşliğinde ) amaaaa nahhh biterrrr. ahahahahha

dedi ve gitti. ben ise ağlamak için kuytu bir yer aradım.
yalandan da olsa, ne güzel güldün o akşam bana. işte o andır.
(bkz: işte naim)
2mizde farklı sehirlerde okuyup,farklı yerlerde yasarken,şehirler arası yolculuk yaptıgım otobüste,ben 17 numaradaki yerime yerlesmeye calıstıgım sırada,eski sevgiliminde 20 numarada oturuyor oldugunu fark ettiğim an.
ilk entry mi girip bi sigara yaktıgım andır.
ilkokul 1'de altıma işeyip en yakın arkadaşıma "çok kötü kokuyor muyum?" diye sorduğum an. her hatırladığımda gülerim.
sevgiliyle ayrıldığında söylenen ilk sözler...
O'nu hiç unutmadım. Unutamayacağımda sanırım. Unutmak istemiyorumda. *27.02*
Fight club replikleri ve okan bayülgenin "anarşi olmazsa genç olunmaz." cümlesi.
yenmiş olunan dost kazıklarıdır.
ilk sevişilen kız.

cerendi benimki.
ilk sevişilen kız.

benimki ceren'di.
2-2 mi? (bkz: bursadan gol haberi mi var)
antalya'lı bir yaşlı teyzenin Mehmet Ali Şahin'e 'deniz feneri ne oldu? onun hesabını verin' diye çemkirmesi unutulmaz anlardan biriydi benim için.

Pkklı teröristlerin Habur'da şölenlerle karşılanması da yine unulmayacak, hafızalardan silinmeyecek bir anı sayın seyirciler.

Daha henüz yayımlanmamış kitapların imha edilmesi ve bombaya benzetilmesi de unutulacak cinsten değil.

birileri beğenmedi diye kültür mirasımız olan heykellerin kafalarının koparılması nasıl unutulur? korku filmlerini aratmayan kafa koparma sahneleri şimdiden dünya ajanslarında yer buldu.
uludağ sözlük yazarlarının hayatları boyunca hep hatırladığı, etkisinde kaldıkları olay veya olaylar zinciridir.
sözlük yazarlarını derinden etkileyen, yıllar geçse de hafızasından silinmeyecek olan şeylerdir.

15 dakika önce yaşadığım, asla unutamayacağımdan emin olduğum bir diyalog buna örnek olabilir:

sevgili(+) uyumakta, ben(-) ders çalışmaktaydım.
- sevgilim...
+ mmm efendim?
- çok özledim seni.
+ kaç dakika oldu ben uyuyalı?
- 10.
+ (seni seviyorum diyen bir tebessüm ve ardından öpücük)
o yolda yürürken bir mankenin podyumdaki vurdumduymazlığı vardı üzerimde. yüzüme vuran güneş ışığıyla açık kahve gözlerimin sarıya dönünüşünü göremedim ben ama sen görmüşsündür bunu. biz de sıradandık diğerleri gibi, birbirimize iki uçlu fiş takıp elektrik almaya çalıştık. nefesini kendi içimde hissettim. sanki birileri bana yüksek doz anestezik enjekte etmiş gibi düşünemedim, konuşamadım. sen çok mutlu görünüyordun. yaptığın yanlışın ağırlığı üzerinde hiç yokmuş gibi. bu neyin rahatlığı neyin vurdumduymazlığıydı bilinmez. kendi içimde çelişkiye düştüm, senin düşünmen gerekirken ben senin yerine de düşündüm. bu kaybetmenin rahatlığı mıydı, kaybedecek bir şeyinin olmamasının verdiği vurdumduymazlık mıydı, yoksa kafana koyduğunu yapıp mutluluğu kovalama isteği miydi. bunu mutluluğa karşı tepki olarak doğan halil sezai bile cevap veremezdi o anda. ben de veremedim o anda daha sonra "evet ikincisiymiş" cevabını vereceğim sorunun.

"ben ben olmaktan çıktım, en iyi arkadaşıma facebooktan ulaşamıyorum, ders çalışmak ağır geliyor, mutluluğun insanlara batmadığı bir dünya istiyorum, alkol alıp ertesi sabah kalktığımda dün gece ne oldu diye düşünmek istiyorum, karlı havada yürüyüp astımıma rağmen sigara içmek istiyorum, insanlarla dalga geçip ağzıma geleni söylemek istiyorum" dediğimde yelkovan akreple sevişmişti. artık çok geç demek için bile çok geçti. kuzeyin simayla evlenmeye mecbur kalması gibiydi herşey. diskalifiye olmanın verdiği üzüntüyle "önemli olan yarışmaktı" demek gibiydi herşey. ben zaten gitarımla mutluydum, senfoni orkestrası benim neyime demek gibiydi herşey. "ben senin sayende nefes alıyorum" derken "ben oksijen sayesinde nefes alıyorum" cevabını duymak gibiydi herşey.
ayça_22 oturum açtı penceresi.
yazarsam unutmaktan korkuyorum sözlük. sanki bir an benden çıkıp gider bir daha hatırlayamayabilirim gibime geliyor.
ilkokulda birine aşık olmuştum lan hiç konuşmadık ama halen aklımda. diyorum belki bir gün karşılaşırız ve ben onu tanırım. olamaz mı? olabülü.