bugün

Yaşıyorsun uzağımda
Yoksun işte..
Belki mutlusun,
Belki de istediğin gibi gitmiyor hayat !?
Öyle ya da böyle,
Mutluluğuna duacıyım...
Beni unut, en mutlu uykulara yat...

Sen yine de indirme yüzünden tebessümü...
Yakışıyor..
Var mı seni görmeden duracak bir ayna?
Yok!
O halde kendini kıskanmak istemiyorsan bakma bana!

Çıkarsız bir eskici olduğumu sana daha önce söylemiştim?
Kahkahaların tükendiğinde bana haber ver
Sana yeni gülüşler getireyim...

(bkz: Okan Savcı)
ay karanlık

Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık.

itten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık.

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,

Etme gel,
Ay karanlık...
(bkz: ahmed arif)
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden
Diyorlar:Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum
içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.

Murathan Mungan.
isyanlı Sükût

Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

içmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Abdurrahim Karakoç
(bkz: biliyorum sana giden) (bkz: cemal süreya)
iki yemin

ben hep çabuk çekilen tetiğe yaşadım
yemin ettim
yüreğimdeki ve bedenimdeki
bütün yaralar adına
yüzünün kuyusuna düştüğüm kuytuda
sana olanca aydınlığım ve karanlığımla baktım
aşktan yorgun düştü dinim
dağıldı kehribarım
gül ve buğday yetiştiren ömrüm adına yemin ederim ki
ben seçmedim bu ölümü
kaçmasan vurmayacaktım.

murathan mungan
Aklımın olmazlarından darmadağın ettim geceyi

Kaçtığım aşka yakalandım sonunda.

Bulduğum an yitirdiğim sözcükler gibiyim

Sesimden kaçıyorum ele veriyorum kendimi

Serserinin biriyim...

Gecenin bir vakti yürüyüp gidiyorum içimden

Yazımın her zaman ağlayan bir imi

Yüzümün yarım kalan gülüşleri resmeder bir hali var...

Önümde hep iki yol

Birini yürüsem geç kalıyorum birine.

Kırgınım mızıkçının biriyim

Hep ucu ucuna yetişmeyim sevmelere...

Başı boş bir rüzgar gibi gelip geçiyorum nesneden

Gizli bir özneyim adımı çağırmıyor kimse...

Hep bir ayrılığı soyunup giyiniyorum

Hep yarım kalıyor nota

Hep aynı şarkıyı söyleyip aynı yerde detone olan biriyim...

Bezginim kaldırmaz aldanışları artık yüreğim...

inceldiği yerden bir düğüm daha atabilirim

Delinin biriyim asfaltın ortasına yatabilirim...

Bir düğüm daha atabilirim

Dönüp baktığımda ipteki düğüm sayısıdır yaşamalar bilirim...

Anne bana daha iyi bir yalan bul!

Kendimi avutmaya gücüm yok artık

Kendimi sırtımda taşımaktan yoruldum

Anahtarı kırılmış kapı gibiyim...

Kilitliyim üstelik

Suya atılmış buz parçası gibiyim...

Vakitsiz bir yağmurum

Bir gün bir yerde apansız dinebilirim...

Anne beni bu kez doğurma bir daha!
ey sevgili!
en sevgili!
uzatma dünya sürgünümü benim!
aysel git başımdan-atilla ilhan.
GÖĞE BAKMA DURAĞI

ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut UYAR.
Piyale

Sıra hep son kadehe geliyordu
Dudakların başkalarının masasında lâle
Ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum
Peşinden başka gidecek yer yoktu
Seni artık hiç sevmediğim halde

Senin o eskisi olmamana imkân yoktu
Ama inadından yapıyordun bunu Cemile
inattandı hep o içip içip gitmeler
Bense boşalttığın kadehleri satın alıyordum
Enayilik ettiğimi bile bile

Hele o çıkışın yok mu kapıdan
O Allahın belâsı herifle
Başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun
Millet arkandan gülüyordu
Düştüğün hale...

Cemal Süreya.
Haziran

Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi
eski sesli haziranın tam ortasından,
tam duyuldu duyulacak derken yalnızlığın
sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde:
-Yalnızlık kokuyorsun demiş miydi Edip Bey,
öyleyse haziran kokuyorsun demiştir bir de
şunu: Bir anıya bir başka anıdan ne
kalır, elbet aşkın ortasında haziran kalır!
Bir yazı bile şurda-burda birlikte
tamamlamadan henüz, bir yaz daha
çıkarma telaşından sakın! Ne haziran
kalır geriye ne o adamla kadın!
Şimdiden teşekkürler bir anıyı böyle
dayanıklı kılan iyiliğine, aşkın
ve haziranın trenini kaçırma, ocakta
ateşçi ol ve öv onu, hızlı geçen
şubatta yavaşlığına bak kırların, martta
makas değiştir, istasyonda bekleyen çocuğu
benim için öp, o senin çocukluğun!
Mayısı havalandır, sonrası hazirandır...

Hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır.

Haydar ERGÜLEN
(bkz: rüzgar gülü)
(bkz: bence malumdur)
(bkz: ben sana mecburum)
(bkz: üçüncü şahsın şiiri)
(bkz: ayrılık sevdaya dahil)
(bkz: pia)
(bkz: nasıl olduysa)

(bkz: attila ilhan)
--spoiler--
Ağlasam sesimi duyarmısınız
Mısralarımda
Dokunubilirmisiniz gözyaşlarıma
Ellerinizle

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerise kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce

Bir yer var bilmiyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum
Anlatamıyorum
--spoiler--
matruşka bir hayat benimkisi
Açıldıkça ufalırken bir yanım,
Bir tarafım büyüyorsa gitgide
Herkesten ve herseyden bagimsiz,
ve her seferinde;
Şasırtıyorum aslında aynı olusumla
insanlığı....

Barbunya
evet süzme balım
evet sensin en güzeli yalan dünyanın
hala her şeyimsin aşkın kimyasına inat.
daha ne kadar sürer bilemem
bu tacı kutsanmamış saltanat.
suya bir resim çiz ki ikimize benzesin
istersen arka fona kara bulutları tak.
es cenaptan. es şimalimden
es tozu dumana katarak.
dolu dizgin bizi eskitmede olan zamana inat
gülümse belli belirsiz.
gülümse çizdiğin resmi yutan
o azgın sulara bakarak.

ya da sazına tak dillenmemiş türküyü
tilkiye ya kargayı sor ya kürkünü
fark etmez nasılsa dinlemez seni.
ya dikenli telde tüyleri
Ya kümeste barut kokulu külleri.
bırak dik kalsın kuyruğu
nasılsa sayılı bitecek günleri.
ya bir bardak rakının renginde kaybol
kapat gözlerini.
ya da sazına tak dillenmemiş türküyü.
yaşat sözlerini.

ya dikene dokunmayı öğren ellerin kanamadan
alacasında gel akşamın uzamadan önce gölgeler
dokun yüreğimdekilere birer birer.
aşıma düş. ya neşeden ya acıdan.
düşlerime astım ya seni kaçışın yok
ne geceden ne bacadan.
sende yaprak rengi bir gömlek
bende al tonlarda bir fistan
olsun... yakışır be anam.
atması benden tutması senden.
gayrı sen bilin
bundan öte anlatamam
adak taşımdaki isim falsızlığımdaki adam
ya dikene dokunmayı öğren ellerin kanamadan
ya da uzaktan seyret yaşama sokulmadan
ya da anıları unut vakit geldiği zaman
şal kırmızı gül de aynı şimdi boğaların zamanı.
tül ince sihir de öyle bozma bu anı.
ya sessizliğime sığın kurtulmak için çığlığımdan
ya da gülleri unut vakit geldiği zaman
mum ışığı yetmez. yetmez dalgaların sesi.
deniz fenerlerini çağır yıkılıyor kız kulesi.
ya yokluğuma sığın kurtulmak için varlığımdan
ya da anıları unut vakit geldiği zaman.*
durakta üç kişi
adam kadın ve çocuk

adamın elleri ceplerinde
kadın çocuğun elini tutmuş

adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

kadın güzel
güzel anılar gibi güzel

çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel

cemal süreya
dolarsız gönlüme ne etki eder euro, ne de sterlin!
of be güzelim şunu bil! benim ilacım sensin...
lalelerle kuşattım dış cephemin dört yAnını,
aşk içinde boğuluyorum, sarmalıyıver bağrımı!
risk aldım ölüyorum, tutuver kalbimi, tutuver aşkımı!
Kandıramadım seni süslü cümlelerle
Gurur yaptım söyleyemedim;terketme!
Bense hiç değmeyecek birine bile dedim ya;gitme
Sende tutuldum kaldım sessizce,
Giderken sarıldın ya sadece
Keşke sarılırken baksaydın gözlerime
en uzun ölümü günlerce tatmis
son demi yaklasan bir kurt var inde:
magranin agzini bir tas kapatmis,
acliktan ölüyor bir kurt icinde.

cig gibi tepeden inen kayanin
farki yok gitgide mezar tasindan.
kan siziyor bu kana doymiyanin
duvardan duvara vuran basindan...

gözünde karanlik ecellesirken,
az daha yastmak icin canini
her gün el kaniyle ziyafet ceken
koca kurt yaliyor kendi kanini.

at, coban, postunu omuzlarina,
koy artik meydana bütün varini:
ya cikar, ya cikmaz o kurt yarina,
yaylaya zararsiz sal davarini.

sakiyor magranin önünde sesin.
gec, atlim, belli ki ruhun kanatli.
atinin nallari tasa degmesin,
o zaman canindan olursun, atli!

ey cimen gözleri, papatya basi
bahara benziyen, yazi andiran!
bir kimildatirsan eger bu tasi,
and olsun, ölüme gelmistir siran.

kalbime benzetin çırpınan kurdu
kapanan mağrayı gögsüm sayınız
bu açlık boğmadan ininde kurdu
yolcular bu taşa dokunmayınız.

faruk nafiz çamlıbel
(bkz: topal asker)
tahir olmak ta ayıp değil
zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
bütün iş tahir ile zühre olabilmekte yani yürekte....
mesela bir barikatta döğüşerek
mesela kuzey kutbu'nu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak ta ayıp değil zühre olmak ta
hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil..
seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istersen dünyadan ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahir'i zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi tahir ne kaybederdi tahir'liğinden
tahir olmak ta ayıp değil
zühre olmak ta
hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil...

nazım hikmet
tarifi de, tasviri de zor
bir kırmızı sevişmek
ama imkânsız değil
mor şaraplar eşliğinde.

bir yudumu bir şiir,
anlamı ise başka.

gecenin en mavisinde,
saç diplerinden parmak uçlarına.
ölü bir bedenden, hayata
mor şaraplar eşliğinde.

bir yudumu bir şiir,
anlamı ise başka .
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel...

Cemal Süreya - Durakta Üç Kişi
BUĞU BANYOSU

Kırgızistan´da batık bir vadide

Men seni bela sandım.

Kalbimden uzakta çok uzakta bir kurt öldü.

Şarap kızılı bir lale sızıpdur şimdi orada farkında mısın?

Geceyarısı batkıları ve al kanlar içinde ekşimden

öle budum. Yıllar ve yıllar var ki Bizansiyya´nın

tungasında erguvani balıkçıl gibi yaşadım.

Çünk heeç, heç görmedim dosttan vefa. Gözyaşım duştu.

Gözelsiz, vefasız, hakikisiz

Meleksiz, çeçeksiz, heykelsiz

Ben bu yerde yaşamadım.

Sonunda bir gün könlüme bir buğu banyosu yaptım.

Bulanık bir yağmur yağdı. Batkın eşklerden kendimi

kurtarıp başka bir tür Aşk´lara aldım.

Ben bu Aşk´a düşeli kimse yüzüm bakmaz.

Sevmiş bulundum güzelim gayri ne çare.

Ela gözlerim teninizin en derenlerine getti.

Batıl bir evlenme yaşadım. Sevsem de öldürüyorlardı

Sevmesem de. Düşerler onlar da yıkılıp düşer bir gün.

Heeç ağlamadım. Mavi kuzgun buğday başaklarını sıyırdı.

Gözyaşım duştu. Ben bu yerde heç yaşamadım.

lale müldür