bugün

Halil ; Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle..ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. inanamadım..ikinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet DEĞiŞMEZi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu..Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı.

Meral ; Benim bakışlarımda da sevgi var. Ben de senin kendini görüyorum. Resmimin yerine ben seveceğim seni. ARTIK BEN VARIM.

not: defalarca izlememe ragmen dün gece yine izledim mükemmel.
--spoiler--
hayır, hayır istemiyorum seni. benim dünyama girmeye kalkma sonra merhametsizce yıkarsın onu.
--spoiler--
4 tane oyuncu, 4-5 tane figüran, 70-80 cümle, bir sonbahar hüznü, biraz istanbul, çok melankoli, 3 aşık insan ve kahpe dünya.
bana aşırı derecede kürk mantolu madonna kitabını çağırıştıran bir konuya sahip başyapıt. senarist kitabı okuyup etksinde kalmış mıdır bilemem ama, ben raif efendi rolünün müşfik kenter'in gençliğine cuk oturduğunu düşüyorum. kafamdaki raif efendi tipolojisinin bire bir yansımasıydı müşfik kenter. ama karakter olarak raif efendi siker geçer halil'i orası başka.
türk sinema tarihinin en iyi aşk filmi. çekildikten 46 sene sonra bile soluksuz izlenebiliyorsa başyapıttır efendim. hele ki bu kadar yıl bu kadar hazin dolu bir film yapılaması ne kadar hazindir o ayrı.

eski filmlerin ve dizilerin bugüne uyarlamaları çekilmiş aşk-ı memnugibi umarım bu filminde güzel bir uyarlaması çıkar.
kıraç'ın yıkık isimli şarkısının video klibinin ithaf edildiği film.
şöyle ki klipten önce ''ustama üstada metin erksan'a'' yazısı geçer, bu filmin yönetmeni metin erksan'dır.
klipte filmin son sahnelerinde yer alan kayık sahneleri canlandırılmıştır.
http://www.youtube.com/watch?v=FXABN2rT1Uk
aşık kalpler için hiç eskimeyen şarkı.
http://fizy.com/#s/124ysj
filmin 5 - 5 buçuk dakikalık sahneleri duman ın bir şarkısına uyarlanmış ve müthiş tutmuştur. bu filme ilgiyi arttırmanın yanı sıra şarkıya da ayrı bir anlam katmıştır.
--spoiler--
Halil: Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine âşığım.
Meral: iyi ama âşık olduğun resim benim resmim. işte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
Halil: Resmin sen değilsin ki? Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
Halil: Evet. Bu korku sevdiğim bir şeye ebediyyen sahip olmak için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor.

Sevmek Zamanı (1965) - Replik.
--spoiler--
Lisede, eflatuni bir âşk yaşar iken karşıma çıkıp beni derinden etkilemiş film. Benim için bir IMDB 250'de yer alan kült filmler (hepsi kült değil tabii oradakilerin de, ama kastettiğim aralarındaki kült filmler, bir Casablanca, bir Rear Window...) kadar kaliteli, başarılı ve vurucu bir film. Sadeliğiyle, durgunluğuyla, efendiliğiyle... Metin Erksan'ın dokunuşuyla... Metin Erksan'dan geriye kalan... Ve Metin Erksan son yolculuğuna uğurlanıp madden silikleşecekken filmleri umarım, O'nun adını yaşatacaktır. Benim için bir vazife idi bunları söylemek, öyle hissettim; başka türlü değil. Fakat suç resimde değil, filmde değil, aşkta da değil; ben değiştim ve sevgi, yaşım veya tecrübelerim sebebiyle de olabileceğı gibi, bir şekilde çağımıza yakıştıramadığım bir his oldu sadece, o yüzden bu filmi tekrar izleyebileceğimi sanmıyorum, korkuyorum ki hatırasının lezzeti bozulur. Saygılar...
senaryo ve yönetmenliğini Metin Erksan' ın yapmış olduğu 1965 yapımı türk filmi. filmin oyuncu kadrosunda ise Müşfik Kenter , Sema Özcan , Fadıl Garan , Süleyman Tekcan , Oya Bulaner , Adnan Uygur , Deniz Çakır , Osman Karahan , Mehmet Umar , Ayben Erkmen , Abdullah Demiryan , Erdoğan Esenboğa , Kemal Ergüvenç , Yorgo ilyadis , Fatoş Tez , Hayri Esen , Abdurrahman Palay yer almaktadır. usta aktör müşfik kenter bu filmde boyacı halil karakterine hayat vermiştir.
müşfik kenter in vefatından sonra kendisiyle ilgili bir programda kısa görüntülerini ağzım açık izlediğim, dehşet etkilendiğim ve bulabilmek için uğraştığım film.

öncelikle çok vurucu olarak müşfik kenter inanılmaz yakışıklı ve karizmatik bu filmde.

sonrasında çekim tarzı olarak diğer siyah beyaz türk filmleriyle hiç uyuşmayan bir film. yağmur altında kale dibinde çekilmiş bir sahne var. erkeğin, kadının aşkına neden karşılık vermeyeceğini izah ettiği...filmin neden diğer filmlere benzemediğini sırf bu sahnedeki görüntüleri, dialogları ve oyunculukları izleseniz farkedersiniz.

ben sadece bu sahneyi gördüm ve filmi kafamda anlamlandıramadım. siyah beyazdı, ama yeni çekilmiş gibiydi. oynayan adam yabancı artistlere benziyordu. herşeyiyle filmin kendi şahsına münhasır bir hissiyatı vardı.

gölde kayıkla olan sahnelerin insanın içine verdiği huzur ise bambaşkaydı..

sadece 2 dakika falan izledim ama şu an hayatta kısa vadeli amacım bu filmi izlemek.
değerlerimizden haberimiz yok. gerçekten çok yazık.
--spoiler--

- bu insan kızı ara, halil. sonra çok acı çekersin.

--spoiler--
Film evet türk sineması için bir ilk olabilir ama benim anlamadığım nokta şu;

--spoiler--
kız, atış poligonundan dönerken, neden ayakkabılarını çıkarmıştı
--spoiler--
--spoiler--

Halil: Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine âşığım.

Meral: iyi ama âşık olduğun resim benim resmim. işte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

Halil: Resmin sen değilsin ki? Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

Halil: Evet. Bu korku sevdiğim bir şeye ebediyyen sahip olmak için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor.

--spoiler--
(#2301544)
(#2551315)
(#3183236)

numaralı entrylerdeki güzeller güzeli yazıları mutlaka okumanızı önerdikten sonra kendi naçizane fikirlerime geçiyorum.

öncelikle metin erksan kıymeti yeteri kadar bilinememiş , türk sinemasına küstürülmüşken hayata veda etmiş bir dahiydi. oysa ondan öğreneceğimiz, öğrenmemiz gereken çok şey vardı...

yönetmen Susuz Yaz filmiyle Berlin'de Altın Ayı Ödülü'nü aldıktan sonra çektiği bu filmini seyirciye sunacak salon bulabilmek için, kapı kapı dağıtımcı gezdiği söylenir. Ne var ki; döneminin popüler Türk filmlerinden tamamen ayrılan, farklı bir gözle aşkı irdeleyen bu filmin değeri bilinememiş, hiçbir salonda yer bulamamış, bu yüzden sinemada gösterilmemiştir. Eski istanbul'un sonbahar günlerini görüp mest olarak izleyeceğiniz, her karesi ayrı bir değer olan bu filmin zamanında kenara atılıp, hor görülmüş olduğunu bilmek insanın içini acıtır.

--spoiler--
Filmimiz bir hayli ilginç başlar. istanbul adalar'da, denize sıfır güzel bir malikanenin dev pencerelerinin ardında iki adam birbirleriyle sohbet etmektedirler. ikisininde kederli ve yorgun oldukları çökmüş omuzlarından okunabilmektedir. seyirci daha ilk dakikadan sadece bir ''seyirci'' olacağını anlar film süresince. çünkü hikaye halil'in hikayesidir. aşkı da, acısı da ona aittir. biz sadece ortak olabiliriz belki. camı yıkayan yağmurun sesini dinlerken filmede giriş yapmış oluruz artık... (türk sinemasında yağmur, pencere ve duyulmayan diyalog üçlüsünü sanırım ilk defa bu filmde izleriz. film boyunca da yönetmen ıslak camları, olayın melankolisini ve muğlaklığını hissettirebilmek için çok sık kullanacaktır. bir zamanlar anadolu'da filminin giriş sahnesini çekerken acaba yönetmen nuri bilge ceylan bu girişten etkilenmiş midir diye sormadan edemedim kendime.)

Boyacı - badanacı halil'imiz (müşfik kenter) 1 yıl önce boyasını yaptığı köşkün kızının çerçeveletilmiş dev fotoğrafını ilk o zaman görmüştür duvarda ve ilk görüşte aşk dediğimiz meret onu da bulmuştur böylece. kızımız meral'in dev fotoğrafı, her ne kadar fal taşı gibi açtığı gözleriyle ürkütücü olsada, sanırım halil resmin boyutlarına da birazcık hayranlık duymuş olacak ki son bir yılını günde 1 saatte olsa eve gizlice girip tablonun karşısında oturup, sigarasını yakıp tabloya hayran hayran bakınmayı adet edinmiştir.

Ama bir sonbahar günü yakalanacaktır boyacımız. meral'in hoşuna gider bu romantik hali ve bu yüzden çok üstelemez olayı sadece adını adresini öğrenir, bu fakir ama gururlu gencin. fakat ekibimiz bayağı yavaş çalışmaktadır hatta bir filmi küçük bir odayı boyamakla geçirdiler diyebilirim. sanırım manzarasını beğendiler ayrılmak istemediler. boyacı ustasının udunun sesi ayrı bir tad verir filmde dinleyene. fakat biraz daha yönetmen müdahalesiyle (en azından udun kanun gibi çalınmadığı öğretilseydi amcamıza) daha gerçekçi ud playback sahneleri çekilebilirdi kanımca. halil ne kadar efkarlı ve ağırbaşlıysa kızımızda bir o kadar fingirdektir ama. halil efkarından kendini uda, sigaraya, rakıya ve birazda tiner kokusuna vermişken, meral (sema özcan) elinde ovidius'un ars amatoria'sı (sevişme sanatı) , okuyup kendi kendini tatmin etmekle meşguldür. ama gün gelir devran döner. meral halil'i aklından çıkaramaz ve sonunda onu bir limonlukta kıstırır ve işte orda yönetmen izleyiciyi bir kez daha çalımlar. sinema tarihine geçecek diyalogun zamanı gelmiştir artık, film eteğindeki taşları dökmeye başlar.

meral: herhalde bana ait olan birşeyi öğrenmek hakkımdır.
Halil: Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
Meral: iyi ama aşık olduğun resim, benim resmim. işte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
Halil: Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
Halil: Evet bir korkudan ileri geliyor. Bu korku, sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku.

aslında halil bildiğin kıza aşıktır ama resmini bir siper olarak kullanır, hayallerinin kırılması ihtimaline karşı. kızın resmine bakarkenki efkarı da bunun kanıtıdır. yoksa kızın resmine bakıp mutlu mesut yaşasaydı bir ömür. hatta bir imam nikahı da kıydırırdık kendi aramızda, üstüne bir de; ıhım ıhımm! neyse konuya dönelim... bunun üzerine kızımız yüklenir 130 kiloluk tabloyu, gelip boyacının odasının başköşesine koyup gider. tabi tarihin ayarıdır bu olay ama halil bozuntuya vermez, tabloyu okşar filan...

fakat meral'ın iradesi zayıf çıkar yine üstüne gider halil'in. bu sefer halil'i bir kayanın tepesinde kıstırır. (sema özcan o topuklu ayakkabıyla o uçurumdan nasıl düşmedi hala merak ederim doğrusu) bunun üzerine halil nazlanmaya devam eder, resimle kendi arasında olan ilişkinin inceliklerini anlatmaya başlar meral'e.

meral: bu aşkın yarısı bana ait.
halil: Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. inanamadım... O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum. ikinci kere zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde...

meral artık pes etmiştir. ayrılır adalardan, istanbul'un bağrına döner. halil'in ustası derviş mustafa ise fena çatar gencimize.

derviş mustafa: ''iyi ama resmine bakarken seni yakaladı diye o mu suçlu olacak şimdi. aşık olmasaydın resmine. mademkli aşkını biliyor ve paylaşmak istiyor o halde bu aşkını onla bölüşmeye mecbursun.

halil: iyi ama ona ait olmayan bir şeyi nasıl onla paylaşırım. aşkım yalnız bana , kendime ait birşey.

derviş mustafa: yanlış konuşuyorsun. bundan ötesi kendini düşünmüşlük olur. hemen gidip af dilemelisin o iyi kızdan'' der ve halil'i ikna eder kızı bulmaya. ama halil kendisi gibi bir insanı daha kazandrmıştır artık dünyaya. kız kendini balkonlara pencerelere vermiştir. işi gücü tüm gün aşk hakkında düşünmek, yeni fikirler üretmek, sonra hepsini saçma bulup sil baştan düşünmeye başlamak olmuştur. filmin 34. dakikasında yönetmen yine yeteneğini konuşturmuştur. türk sinema tarihinin en estetik karelerinden birini yakalamıştır kamerasıyla. sema özcan'ın düşünceli güzel siması gözleri derinlere dalmış bir şekilde pencereden görünür. aynı zamanda camda istanbul'un yansıması vardır:

görsel
görsel

tarihin en iyi niyetli işvereninin engin sabrı sonunda boyacılarımız adalardaki işlerini bitirmiş ve yeni bir iş için istanbul'a doğru gitmektedirler. derviş'in yanında udu , halil'imizin yanında ise boyu uzunluğundaki tablosuyla koyulmuşlardır yola (bu halleriyle istanbul'un en ilginç ikilisi olmaya adaydırlar).

sonrasında film serpilip güzeleşir vs. bu güzel filmin içinde güldüren ayrıntılar da mevcuttur:

siyah beyaz filmde meral hanım'ın boyanan odaya girip renkleri çok güzel seçmişsiniz deyişi, sema özcan'ın orgazm taklidi yapayım derken havale geçiren kadın moduna geçmesi, meral'in ''bende sana bakmak istiyorum'' dedikten sonra dönüp müşfik kenter'e bakması ama ardından müşfik'in verdiği tiksinmişçesine tepki (filmin 19. dakikasında), kızın fabrikatör zengin babasının halil ve kızından damızlık koyunlar gibi bahsetmesi, piposunu içmeye çalışırken bir yandanda konuşmaya çalışması, dönüşlerde pipoyu hangi elinde tutacağını şaşırması, meral ilter evleniyor manşetini okuması üzerine tüm sükunetini kaybedip ''aaahhh kahpe dünyaaa, ben bunu senin yanına komam aauuhh !'' diye bağırıp koşturmaya başlayan derviş mustafa, meral'in düğününde eğlenip dans eden ama sadece gölgeleri görülen konukların titrek kırıtışları, aşk acısı çeken halil'in tablo tek başına kesmeyince gelinlikli bir manken satın alışı vs...
--spoiler--
`
müşfik kenter` oyunculuk yeteneğini yine konuşturmuştur. bakışları bile yetmiştir denebilir. sema özcan ise bazen çok iyi bazen de kötü oynamıştır film boyunca. ikilinin yağmurlu günde köprü altına sığındıkları sahne ve halil'in sözleri ise ayrı güzeldir:

--spoiler--
halil: sana dünyada hiçbir erkeğin hiçbir kadını sevemeyeceği kadar aşığım. sana aşık olarak kalmak istiyorum... işte hepsi bu kadar...

görsel
görsel
--spoiler--
--spoiler--

resmin sen değilsin ki? resmin benim dünyama ait bir şey. ben seni değil resmini tanıyorum. belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

--spoiler--

dönemin en mükemmel filmi..

enteresan, gişede hiç bir başarısı olmuyor 1965te.

eleştirmenler yerden yere vuruyor filmi..

şimdilerdeyse bu efsane filme verecek ödül bulamıyoruz, hangi ödül layıktır bilemiyoruz..

metin erksan ve müşfik kenter'e teşekkürler bu müthiş film için..
bir adamın görmediği bir insanın portresine aşık olduğu sıra dışı yeşilçam filmidir.
nisan veya mayıs aylarıdır.
metin erksan'ın yazıp yönettiği, türk sinemasındaki bir sürü bokun püsürün içinde pırıl pırıl parlayan bir hazine. sinemada gösterim şansı bulamamış olması ise bugün türk sinemasının neden bu halde olduğunun cevabı gibi.
filmi ya da şarkıyı bilmiyorum fakat, sevmek zamanı; her zamandır. sevmediğimiz her zaman boşa geçen bir zamandır. dünya yeterince çirkin, gereksiz zaten ancak severek bir farklılık yaratabiliriz kendi dünyamızda olsa bile. bu sebeple her zaman sevmek zamanıdır.
müşfik kenter'in oynadığı müthiş bir metin erksan filmi. cidden izlemeye değer. öyle güzel çekilmiş, öyle hoş sahneler var ki. istanbul öyle sade ve güzel ki filmde ve filmin sadeliğine pek bir yaraşıyor bu durum. siyah beyaz olması da ayrı bir tat veriyor filme.

bir de "aşkta yalnız ve cesur olmak" diye bir tabir vardı filmde, benim için çok can alıcıydı.
duman'ın helal olsun şarkısıyla iç içe geçirilmiş film görüntüleri vardır bir de.
müthiştir.
yutub denen şeyde var; özellikle koymuyorum linkini. arayıp bulasınız.
sevgiler...
bir potansiyel cem adrian sarkisi ismi...