bugün

sevmek zamanı

türk sinemasının bu güzide filmiyle ilgili yorumlarımıza geçmeden önce biraz üstte yer alan sayın walter klemmer a ait yazıyı mutlaka okumanızı salık verelim. böylelikle izlemediyseniz bile yeterli bilgiye sahip olabileceksiniz.
sinemamızda çığır açan bir filmdir dersek abartmış olmayız. konudan ziyade anlatım biçiminin önemli olduğu ilk eserdir. metaforik ve imgeseldir ancak bir david lynch filmi kadar komplike de değildir. esasında konu gayet alışık olduğumuz, bizden bir öykü; postmodern leyla ile mecnun masalı desek çok da yanlış olmaz. aradaki fark sadece şuradadır; mecnun leyla' sız geçen çöl günlerinde onun hayaline aşık olmuş ve leyla yanına geldiğinde onu kovmaktan beter etmiştir. yani önce asıl sonra suret. oysa sevmek zamanı' nın esasoğlanı halil, meral' i görmeden kafadan resme aşık olmuş, o yüzden kızı terslemiştir. birinde esas oğlan hikayenin sonunda terslerken sevdiceğini, diğerinde olay terslenmeyle başlar. ama netice itibariyle başında yahut sonunda, leyla' nın da meral' in de kalbi kırılmıştır. buradan çıkarılacak sonuç; 'bütün erkekler öküz' dür. yalnız, o aşık olunan resim de ne resimmiş arkadaş? insanda kaçıp gitme isteği uyandırıyor daha ziyade. cadaloz gibi çıkmış güzel ablamız.

halil demişken; müşfik kenter ustamızın neden o adeta bir marka olmuş, ismiyle müsemma sıcak ve sevecen sesi yerine bir dublaj sanatçısı tercih edilmiş anlamakta zorlanıyoruz. aslına bakacak olursak halil karakteri o güne kadar alışılagelmiş tipik yeşilçam jönlerinin aksine içekapanık, buruk ve melankolik biri olduğundan, kendisinin gerçek sesiyle mükemmel uyuşmaktadır. eğer sevgili erksan (yönetmenle samimiyim, ona sevgili metin vb derim havası) halil' i jön olarak görmüş ve bu sebepten, o her filmde duyduğumuz davudi sesi seçmişse bu kez ona sorulacak soru; 'neden örneğin bir kartal tibet, ediz hun değil de müşfik kenter' i oynattınız' olmalıdır kanımca. bununla birlikte r harflerini -bir beyazıt öztürk, bir aziz yıldırım misali- söyleyemeyen meral' e de takılmadık değil. eğer bu, karakteri naif gösterme adına yapılmış bilinçli bir seçim ise, halil için bu kadar kasmak niye?.. yoksa bunların sebebi bilinçaltına yerleşmiş, olası bir 'zengin kız - fakir erkek aşkında fakir olanı yüceltmeye çalışma' obsesyonu mu?

halil ve meral; iki parça can. tüm zamansızlığı ve mekansızlığı içinde sevginin, bütün sınıfsal kaygılara boş vererek kırlarda umarsızca koşuşan yılkı atlar gibi aşklarını doyasıya yaşamaya karar veren dünyalar güzeli iki insan... halil bir deli oğlan, namuslu, aşkına sadık, yüreğine ve bileğine sağlam. yeter ki sevdiği yanında olsun, taş taşır yine bakar ona. şimdi ordan biri çıkıp da 'bu godoş resme aşık oldu. yarın öbür gün beşiktaş' taki barbaros heykeline de hallenir ehuehuehu' derse terbiyesizdir, sanat düşmanıdır hatta i. melih gökçek' dir. kardeşim film öyle izlenmez, ordaki duyguya bakacaksın. sen msn de skype da aşk yaşamıyo musun? yaşıyorsun di mi, o zaman halil abimin sevdası neden ters geliyo sana a denyo, a sığır? bütün filmi dikkatlice izledim, adamın tek falsosunu bulamadım. sütte hile var bunda yok. kız olacan, alıp evlenicen şerefsizim. bir de bizim ahmet emre diye bi arkadaş var, o da sağlam çocuktur.
gelelim meral hanıma. o zamana kadar karşılaştığımız zengin kızlarına hiç benzemez bu abla; sevginin değerini bilir, saygılı, mazbut, hanım hanımcık bir insandır. ' tenhalara çekerim de ellerim' düşüncesinde olan gafillere pabuç bırakmaz. öyle midir gerçekten? bir detaya dikkatinizi çekmek isterim: filmin başları, henüz giriş paragrafındayız. meral, yatağına uzanmış, üzerinde seksi bir gecelik ve elinde bir kitapla düşünceli düşünceli bakmaktadır. büyük ihtimalle halil' i düşünüyordur. peki elindeki neşriyatın üzerinde yazanı gördünüz mü? SEViŞME YOLU... (bkz: ovid) şimdi bunu gören ve akabinde 'ehehe bu hatun mokar hastasıymış yav' diyen arkadaşa ne cevap verebiliriz ki? halil' i bıraktı meral' e sardı gudik...

değişik bir kız babası ve üstelik zengin bir kız babasını da bu filmde görürüz ilk defa. genelde bu amcalar ' kızımın peşini bırakmak için ne kadar istersin' diye çek defterini çıkarırken, meral' in babası halil'i karşısına alıp ona öğütler vermiş, zengin kızı düşük hayat standartlarında yaşatmanın olası* sonuçlarını anlatmıştır. kalender adam vesselam... filmin en alışılagelmedik taraflarından biri de yardımcı roldeki, piçlik amiri arkadaş başar' ın kişiliğidir. şimdi bu gavat oğlu gavat diyesi terbiyesiz şerefsiz it; halil' i arkadaşlarına dövdürerek gerçek bir kötü adamın yapması gereken vazifelerden birini yerine getirmiştir. ancak biz ondan dayak sahnesinin akabinde 'debelenme sefil kadin, senin de hosuna gidezek' diyerek meral' e tecavüz etmesini beklerdik. o ise ne yaptı, kızı arabaya aldı evine götürmek için. sonra da ısrarlarına dayanamayarak dağın başında bıraktı. üşütmesin diye ayakkkabılarını vermesi de gösteriyor ki başar, romantik edebiyat dönemimizin etkisiyle sinemaya da yansımış olan tek taraflı, komple kötü bir arkadaş değil. iyisiyle kötüsüyle insan, tutkuları hayalleri var hepimiz gibi. o da bir can... bak acıdım lan şimdi adama, empati ne pis birşeymiş be arkadaş! zaten çocuk halil' in esamesi okunmazdan beri aşıktı meral' e. sonra gelsin elin badanacısı, alsın elinden gül gibi mitrayı. sen olsan kaldırabilir misin hafız?... en sonunda adam her delikanlının yapacağını yaptı (gerçi bayağı bi tereddüt etmedi değil hani, üçüncü seferde ancak ateşleyebildi tüfengi) ve namusunu kurtarmak adına hem nikahlısını hem de halil' i vurdu. bu sahne bize bir kez daha ispat etmiştir ki ; eğer bir filmin başında silah görünürse mutlaka kullanılır.

filmin fikrimce en başarılı yanlarından biri de müzikleridir. dikkatli kulaklar,pinhani'nin beni al şarkısının nereden esinlenildiğini anlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. uzun lafın kısası, izleyiniz izletiniz abicim. gayet başarılı...