bugün

işçi-köylü dayanışmasının politik kurumsallaşmasını simgeleyen en önemli,sembol olmuş kavramdır.Her ne kadar idealde "aaa ne güzel lan işçi sözcüleri tek yetkili" gibi gelse de, bu kavramla hareket ettiğini söyleyen her düşünce ya da topluluk, ''proletarya''yani "emekçi sınıf" kelimesinin anlamını öldürerek, mefhumu ''şahsi diktatörlük''haline getirilmiştir. Asla gerçekçi bir politik sistem değildir, olmamıştır, olamayacaktır da!
üretenlerin mutlak hakimiyeti.
(bkz: komünizm)
prolerteryanın tüm kesimlerinin sosyalizme geçiş aşamasında kuracağı,burjuvazinin tüm güçlerinin tasfiyesi ile sonuçlanacağı süreç.bu dönemde tüm toprak ağaları,büyük burjuvazi,orta ve küçük burjuvazinin belli kısımları tasfiyue edilir.topraklar devletleştirilir ve tarımda kollektivistleşme sağlanır.tüm sanayi işletmeleri işçilere devredilerek onların üretmesi sağlanır.(işçi sovyetleridir bunlar)işçi-tarım emekçilerinin burjuvazi üstüne uyguladığı diktatörlüktür kısaca.
marksist öğretide, komünizme geçiş aşamasından önce, proleteryanın mutlak hakimiyeti sağlamasıdır..bu süreçte, proleter kesimin burjuva üzerindeki bir diktatörlüğünden bahsedebiliriz..amaç, üretim araçlarının topluma ve proleter kesime devredilmesini sağlamaktır..proleter diktatörlükten bir sonraki safha da, komünizmaşaması olmaktadır..
Marksizme göre, bu dönem zorunlu bir tarihsel dönemdir. Bu dönemde proletarya sınıf olarak iktidarı elinde bulundurur ve adım adım sönümlenerek sınıfsız topluma geçişi sağlar.
Varsayımsal olarak sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma kendiliğinden geçiş sözkonusu olmayacaktır. Bir öznel irade devreye girmek zorundadır ve bu Marksist tarih anlayışına göre, kapitalist toplumun bağrında ortaya çıkmış olan proletaryanin iradesidir. Çünkü, Marksist tarih anlayışında tarihin öznesi proletaryadır. ayrıca Burjuvazi kendiliğinden iktidardan tamamen vazgeçmeyecegi ve her an iktidarı almaya çalışacağı için proletaryanın diktatörlüğü de zorunludur.
bunun dışında toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir.
meali amele diktatorlugudur efendim. ameleye proletarya, isci sinifi vs gibi cafcafli isimler uydurmak onu amelelikten cikarmaz. amele ameledir. Ha simdi amele dedik diye lafi kicindan anlayip emegiyle gecinen insanlari hakir gordugumu ima edicek tipler cikacagini bildigimden mutevvellit hemen su aciklamayi yapma geregi hissdiyorum ; Amele de insandir. Her insana ait olan temel hak ve hurriyetlere o da sahiptir. yanliiiiz ameleye hak tanimak baska, onun medeni bir toplumun hakimi olmasini istemek baska seylerdir. tarihin her doneminde oldugu gibi Toplumun hakimi daima adina burjuva denilen aydin ve yurutucu sinif kalacaktir. avam sinifinin hakimiyeti Milleti hotanto durumuna getirecektir. kaldi ki tarihin hicbir doneminde avam sinifinin medeniyet yapici ozelligine rastlanmamistir.
türkçesi: "bir ülke insanı köle haline getirmek". ha içinde yaşadığımız sistem çok mu farklı? elbette değil, ama bu sistemin panzehiri de amele diktatorlugu değil elbette!
proleterya diktatörlüğü lafı amele sınıfının iktadırı mıdır? evet bir bakıma öyledir, klasik diktatörlük anlayışı ile yargılanama fakat günümüz değerleri ile yaşama geçirilemez bir düşünce biçimidir. fakat bu sınıfın iktidarı, tek başına soyut bir iktidar değil, halkın ya da bir başka deyişle tüm ezilenlerin-emekçilerin- iktidarıdır. amele dediğimiz sınıf tersanelerde, fabrikalarda çalışılan cahil bırakılmış kesimler değildir artık. bu sınıf toplumun genelini yansıtan bir deyimdir artık. yani bir mühendis, öğretmen, küçük rütbeli bir asker ya da bir memur da pek ala günümüzde bu sınıfa yakındır. çünkü amele denen kısım emeğini satan kısımdır, burjuva denen kısım ise bu emeği satın alan kısımdır. günümüz dünyasının bize öğrettikleri somut veriler bunu destekler yapıdadır. klasik anlamda burjuva yada işçi sınıfı tabirleri geride kalmıştır. günümüz dünyasında gerçek iktidar bu sınıfın aydınlarındadır. 19.yy dünyasını günümüze taşıyan gözler elbetteki burjuva denen sınıfı ilerici sayacaklardır. fakat dinazor düşünceleri ve gericilik sonsuza dek süremeyecektir. günümzü anlamak için yüzeyselliği bırakıp, derine inmekte fayda var.
ilk entryme ek olarak halkinin ancak binde 1' i amele olan ve amele sinifindan cok baska sinif halklari ezilmis olan turkiye'de amele sinifinin haklarini mudafaa icin ortaya atilmak ancak beyinleri kafataslarindan disariya firlamis ahmaklara yarasir. canim ortaya atilmak dediysek oyle mertce, hayatin tam ortasinda mucadele etmeyi kastetmiyoruz tabi. sanal devrim pesinde kosan ahmaklar sizeydi bu tas.
proleterya diktatörlüğünü bir grup amelenin başa geçtiği ve kendisi gibi ameleleri yönettiğini zanneden guruhun kurulmasına köstek olduğu yönetim şekli.

bir de şu şekilde düşünelim, halkın egemenliğini isteyen insanların oluşturduğu topluluğu, burjuva sınıfının emrinde çalışan cahil halk yönetebilir mi? haklarının bile bilincinde olmayan bir kesimi yönlendirecek bir kişiye ya da kişilere gerek yok mudur? en azından tarih kitaplarını karıştırın, bu durumun aksi hiç görülmüş mü?

proleterya diktatörlüğü olmasa da, kendi ülkemizde yapılan devrime bakalım yahu. yıllarca padişah boyunduruğu altında ezilmiş bir halk nasıl allah ın gölgesi saydığı halifeye ve onun maşalık ettiği işgal kuvetlerine karşı koyabilir? elinde gücü olsa dahi "işgal kuvvetlerine direniş gösterenler kafirdir." temalı bildirileri okuduktan sonra kim onları işgal kuvvetlerine karşı koymadığı için suçlayabilir?

zaten bu yüzden de, halkın yanında olan ve halkın için savaşan aydınlara gerek vardır. haklar ve özgürlükler geri alındıktan sonra onlarda halktan biri olur ve onlar gibi yaşar, onlar gibi davranırlar.

ama, siz hala her dönem halkın üzerinde bir kesim olacak ve onları yönetecek diyorsanız, temel ve hak özgürlüklerden haberi dahi olmayan, olsa bile yeri geldiğinde sırf kendi çıkarları amacıyla kullanmak için yalanlar uydurabilen birisiniz demektir.
(bkz: proleterya diktatörlüğü)
Tüm sosyalist dönüşümlerin kapitalist burjuva egemenliği altındaki tekelleştirilmiş , özelleştirilmiş hizmetlerin bir parti yolu gerçekleştirilmesi için kurulan bir diktatörlük. Amacına ulaştıktan sonra kendisini de yok edecek ve komunist bir toplumun inşaasını tamamlayarak misyonunu gerçekleştirecek olan partidir.
(bkz: Tkp)
(bkz: dikta)
(bkz: diktatör)
(bkz: negatif diyalektik)
teoride mükemmel olan her siyasi doktrin gibi mükemmel olan bir durumu tasvir eder bu kavram. ancak proleteryanın nasıl bu kadar bilinçli olacağı ve her şeyi bir robotmuş gibi çok az hatayla yaparak böyle bir düzeni kurabileceğini anlamak olanaklı değildir. proleter olarak tabir ettiğimiz kişilerin oluşturduğu kitle zaten yeteri kadar bilinçli olabilseydi elde edecekleri haklar onların emeklerine gayet yakışacaktı. ancak bu bilinç olmadığı için böyle bir durumda oluşacak karmaşa sadece anarşi doğuracaktır. proleterya diktatörlüğü içinde hakim kuvvetin tam olarak proleter kitlesi olmayacağı da varsayıldığında sadece pembe gözlükle bakılan bir dünyayı tasvir eder.
bu kavramla ilgili sık yapılan hatalardan biri geçmiş toplumlarda, üretim biçimlerinde etkili olan toplumsal yasaların bu evrede geçersiz olacağı sanılmasıdır. hayır, bu çok büyük bir hatadır. toplumsal formasyonlarda, üretim ilişkilerinde tezahür eden kavramlar toplum yasalarıdır ve geçmişin birer birikimine sahiplerdir. yani geçmişte insan toplumu şiddet uygulayarak iktidara gelip, iktidarı bir dönüştürme aracı olarak kullanıyorsa gene aynı biçimde kullanılacaktır. sonuçta sınıflı toplumların hepsinde iktidar kendisini bir diktatörlük olarak cisimleştirir.

buradan hareketle yapılan diğer hata toplumun önemli bir kesminin işçi sınıfına benzetileceği hatasıdır. bu durum önemli bir hatadır. nitekim proleterya diktatörlüğü bir geçiş aşamasını temsil etmekle birlikte işçi sınıfının diğer sınıfla birlikte iktidarı ele alması anlamına gelir. kapitalist toplum bir piramit biçimde hayal edilecek olursa en alttakiler ile ortadakilerin el ele verip üstlerindekileri devirmesi ve üçgenin uç kesminin törpülenmesi anlamına gelmektedir. bununla birlikte pratik sonuçlar bize gösteriyor ki; eğitimli kesimler ile kitlelerin öncüsü sayılabilecek parti komiserleri belli bir bürokrasi sağlamaktadır. ancak bunun klasik bir sınıf konumuna gelmediği de açıktır. nitekim sosyalizmin çözüldüğü ülkelerde kapitalist mülk sahibi sınıfları bu bürokratlar değil, sözümona aydınlar ile kahraman diye peydahlanan fırsatçılar oluşturmuştur. yani sosyalizmde de gün be gün kendini var eden küçük burjuvazinin uzantıları yeni mülk sahibi sınıflar olmuştur. o halde buradan çıkacak sonuç klasik anlamıyla var olmayan sınıflar bir azınlık tahakkümü kuramazlar.

sonuçları çok açıktır. bu sürecin ne kadar süreceği ve ya nasıl biteceği tamamen sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki sınıfsal dengelere bağlıdır. biri diğerine göre kat be kat üstünse zaten doğal olarak bu süreç hızlıca geçilecektir. ancak tek tek ülkelerdeki kopuşlar uluslarası egemen güçlerinde dengesine bağlı kalacağındn sınıfsal dengelerle birlikte uluslarası dengelerde bu dönemin ne kadar süreceğini belirler. sonuçta teorinin griliği yerine hayat ağacının yeşilliği belirler proleterya diktasını.
(bkz: amele krallığı)
demokrasiyi kullanarak iktidara geldikten sonra demokrasiyi ortadsan kaldırmaktır. amacı ve niteliği ne olursa olsun diktatörlüktür. diktatörlükler de tarihin çöplüğüne gömülmelidir.
demokrasiyi kullanarak iktidara geldikten sonra demokrasiyi ortadsan kaldırmaktır. amacı ve niteliği ne olursa olsun diktatörlüktür. diktatörlükler de tarihin çöplüğüne gömülmelidir.
tkp/ml tikko terör örgütünün demokratik halk devrimi ile geliştirmeyi esas aldığı komünizm sanrısı.
o kadar cici bir sistemdir ki, isminin diktatörlük olması mühim değildir.
2000 li yıllarda artık romantik solcuların dilinde kalmış olan çağdışı bir düzen. kulağa hoş geliyor çünkü "işçi" diktatörlüğü demek ama artık kapitalizm çöküşün eşiğinde ve sosyalizm dışında başka alternatifler de çıkacaktır ortaya. merkezden diktatörün ağzından çıkacak kelimelere bakan ve acaba ne vaad edecek diye merakla bekleyen bir işçi sınıfı, iktidar olduğu yalanına gerçekmiş muamelesi yaparak sürekli bir beklentiyle hayat süremez.
kendisi çoğu insan tarafından bilindiği üzere bir son değildir. yani amaç bu değildir. ve bunun sosyalizm ile ilgisi de yoktur. bir sürecin adıdır. sosyalizmden hemen önce kapitalist ilişkilerin sonlandırılması ve üretim araçlarının asıl sahiplerine verilmesi aşamasında yaşanacak olan geçiş döneminin adıdır proleterya diktatörlüğü ya da Dictatorship of the proletariat. burada diktatörlük popüler anlamında değil, romalıların adını koyduğu anlamda meşru, anayasal bir cumhuriyettir. bu cumhuriyette, amaç kapitalist ekonomik sistem ve onun sosyo-politik araç ve desteklerini devirmektir. başka türlüsü elbette kanlı bir şiddet yolu olmak zorundadır, şiddet yerine konan bir çözümdür bir yerde bu yönetim.

marxın yaşamı boyunca paris komünü haricinde böyle bir deneme ve girişim olmamıştır olmadığı için de teoride kalmıştır sonradan lenin devlet ve devrim kitabında işin pragmatik açılımlarını belirtmiş, pratiğe dökülürse ne olacağını belirtmiş ve marksizmden çok uzakta konumlanmamış olsa da ayrı bir şekilde leninizmi yaratmıştır ve sonra dünyada yaşanan devrimlerin hepsi bu yolu izlediklerinden marksist-leninist hareketler olarak bilinmiştir. elbette başka proleterya diktatörlük önerileri ve farklı sosyalizmler de vardır. ben en çok bernstein sosyalizmini kayda değer bulurum mesela.

komunist devrim sırasında; işçi ve köylü devrimi bir süreçtir ve bu süreç içerisinde öncü bir partinin yetkin liderliği şarttır. rus devrimi sırasında bu görevi bolşevik partisi üstlenmiştir. bu sayede de bizim ekim devrimi dediğimiz ama aslında miladi takvimde kasımda yapılmış olan sovyet devrimi gerçekleşmiştir.

çünkü kimse bilmez genelde ama, kralcılar -rusya durumunda çarlık taraftarları- hariç, sol sosyalistler, sosyalistler, bolşevikler, menşevikler, ayrı bir kralcılar grubu -hangi kral bilmiyorum-, askeri yönetimciler, demokratlar, liberaller, sosyal demokratlar, cumhuriyetçiler, feodalistler (evet hepsi ayrı bir grup) 1916 yılında bir darbe ile çarlığı yıkmışlardır, aradan geçen bir sene boyunca da duma'da sürekli hangisine geçelim diye tartışırlarken, bolşevik partisi sovyetleri aracılığı ile gücü eline geçirip ekim 1917de de sosyalizme geçişi başlatmak için proleterya diktatörlüğünü kurmuştur. bu aşama 1977 ye kadar sürer 77 de de anayasaya artık sosyalizme geçtik, "proleterya diktatörlüğü amaçlarının hepsini yerine getirdi, sovyet devleti artık bütün insanların devletidir, şimdi komunizme geçiş aşamasına başlayabiliriz" yazılır. yani sosyalizm rusyaya bile 1977de gelmiştir.

yani kimse diktatörlük kısmına takılmasın, bildiğin anlamda varolan çoğu cumhuriyetten daha katılımcı bir demokrasi vardır.

stalin puşttur.
diktatörlüktür.

(bkz: çelişkili tanımlar)
tarihsel süreci tüm acımasızlığıyla ve yalın gerçekliğiyle bilimsel olarak değerlendirebilen marksizmin, bu noktada işçi sınıfını beklediği tarihsel duraklardan biri.