bugün

gavur icadı.
geç meç gelmedi, 15. yüzyılda falan matbaa osmanlılarda mevcuttur, ekalliyetlerin hangi kitapları matbaalarda basıp basamayacakları dahi henüz o yüzyılda kanunnamelerle düzenlenmiştir. fakat osmanlıların eğitim sistemi ''kopya etme'' sistemine dayandığından, müslümanların matbaası için lale devrini beklemek gerekti. o devirde yazılmış kitaplara bakın, müellif ''bu kitabı okuyan öğrencilerim birer adet kopya etsinler'' diye başlar sözlerine.

talebelerin böylece kitabı ve içindekileri kavrayacakları düşünülmüş, matbaaya bu nedenle geçilmemiştir.

edit: he aq gâvur icadı diye gelmemiş, bunu da kimler uyduruyorsa... yenişehirli abdullah rumî efendiden alınmış fetva, kayıtlarda mevcuttur. şeyhülislâm matbaayı kullanmanın hayırlı ve makbul bir iş olduğunu yazmaktadır.
(bkz: martin luther)
''fikir'' denilen salgın hastalığın yayılmasından korktukları için.
günümüz türkiyesine bakınca boş yere korktuklarını söylemek mümkün. ülkenin yarısının interneti var ama hala fikri yok.
hattatların işsiz kalacağı korkusu.

zira bu sektörden çok ekmek yiyen vardı o dönemde. *

edit: swh'nin ironi amaçlı konulduğunu anlamayıp hemen oltaya gelmiş osmanlıcıklar.*
kuranı kerim el yazması olmazsa makine ile basılırsa günah olacağına dair fetva verdiler. bu yüzden osmanlı sıcak bakmadı .
gerici halk ayaklanmalarının musebbibi olduğu sebeplerin bir tanesi.
bir diğer tarih uzmanı olaraktan: öncelikle gericilikle bağlantı kuranlara sıfır verdim. osmanlı askeri teknoloji nerede olursa olsun anında getirten bir devlet idü, onun için bunlar kafirdir, bunların yaptığı şeyi almayalım gibisinden bir durum söz konusu değil.

asıl nedene gelecek olursak; hattatların sayısının fazla olması buna etken olabilir, ancak o dönemde matbaaya ihtiyaç duyulmaması temel neden diyebiliriz. okuyup yazan kitle çok çok düşük olduğu için matbaa avrupa'da olduğu kadar ilgi çekmemiş.
okuma yazma oranı çok yüksek değildi o çağda her yerde olduğu gibi. hattatların sayısı da ihtiyaç duyulan kitapları yazabilecek kadar fazlaydı. bu yüzden geç gelmiştir. hatta geldiği zamanlarda bile kullanılmamıştır. tarihsel olarak bir yanlışlık yoktur.
islam medeniyeti'nin islam kısmına takılmaktan. islam medeniyeti o zamanın dünyasındaki tüm bilgeleri, eski belgeleri, teknolojiyi falan toplar, bünyesinde daha da geliştirirdi. çünkü gücünü ve kalitesini islam'dan değil, medeni olmaktan alırdı. kültür alışkanlıklar mimari gibi hadiselerde islam'a takılırdı. yani dünyevi hadiselerin hakkını dünyevi olanla giderirdi. fantastik hadiseleri de masal kitabı ve yorumcuları ile çözerdi. bildiğin "medeni" işbölümü vardı yani. sonra haçlılarla didişmekten kendilerini koruyacak gücün dini olduğunu zannettmeye başladılar; karşı taraf haç taşıyor ya, birkaç yüzyıl bunlarla didişmekten dengeyi kaçırdılar. her iki tarafta yenişemedi elbette, bugün dahi savaşlarda "yenişme" diye birşey yoktur. ama ne oldu, senin avrupalı islam medeniyeti'nin aklını fikrini almaya başladı, islam kısmını ellemedi, ne de olsa onlarda da karanlık bir öğreti var, hem de daha eski ve kurumsal. elbette bu "medeniyet" şişede durduğu gibi durmadı, yüzyıllar içinde avrupa coğrafyasında hristiyanlığını da yedi, o bile ikinci dünya savaşına kadar can çekişti, zaman aldı yani. senin islam coğrafyası ise medeniyetten soyununca, bu da bir beşyüz sene aldı tabi, kaldı çöl masalıyla başbaşa. hadisenin inceliklerine bakmadan kabaca nedeni budur; hem matbaa için, hem de diğer medeniyet düşmanlığı örnekleri için.

(bkz: islam ı medeniyet yapan gücün kuran dan gelmemesi)
osmanlıda matbaa önceden beri vardır ancak hristiyanlar işletmektedir. osmanlı lale devrinde ilk müslüman matbaası kurulmuştur. matbaa hattatlık tezhipcilik gibi ozamanın önemli mesleklerini bitireceğinden bu mesleklerde ekmek kapısı olduğundan bu meshep sahipleri matbaayı pek istememişlerdir
harf devrimidir lan. guthenberg'den beri deli gibi kitap basan osmanlı matbaaları harf devrimi yüzünden öksüz kalmış, o zamana kadar başta çince, osmanlıca ve latince olmak üzere en az 3 dil bilen ortalama vatandaş bir günde cahilleşmiştir.
Hattatlarin issiz kalacak olmasi nedenlerinden birisidir.
yol uzundu.
akledip, düşünesiniz diye.
arz talep meselesidir. kitap, gazete, dergi okuyan olacak ki. gelsin.
kuranın harflerinin doğru basılması için.
El yazısı lobisi.

(bkz: Ota boka lobi uydurmak meşhur bu zamanlar)
patates baskının çok revaçta olmasındandır zira basıldıktan sonra yenilebilen bir ürün olduğu için çok makbuldü, tek kötü tarafı ahalinin mürekkepli patatesi yedikten sonra şirinler gibi dolaşmasıydı ama olsundu patates eyiydi, yiyilsindi gari...
doğrudan geri kalmışlık olmadığı garantidir. ya amk sultan abdülhamit han'ın opera bestesi var lan siz neyin kafasını yaşıyosunuz ? çoğu padişah 3 dilden aşşağı kalmaz, diksiyon hat safhadadır, günlük okudukları sahife sayısı 300den aşşağı düşmez ve çoğu şimdinin modern sanat dediği bir çok dalda üstadlaşacak kadar bilgiye sahiptir. bunları osmanlı hayranlığından söylemiyorum yanlış anlaşılmasın ama eleştirirken biraz zekanızı göz önünde bulundurun. o adamlar sizden daha a ptal değillerdi.
Fakirlik. Evet.
ağır olması olabilir. kolay mı koca matbaayı taşımak.
(bkz: imparatorluk egosu)
osmanlı coğrafyasına matbaa 1480'lerde keldaniler (nasturilerin katolik mezhebinde olanları) tarafından getirilmişti zaten. 1600lü yıllar itibarıyla izmir, halep, istanbul gibi şehirlerde sadece kitap değil günlük bültenler yada periyodik mecmualar levantenler ve azınlıklarca basılıyordu ve satılıyordu.

osmanlı türkçesi ve arapça metinlerin matbaada çoğaltılması ise sorundu. ayasofya ekolü diyebileceğimiz ve bu cami kompleksinde çöreklenmiş başını doğu karadenizli, arap ve mezopotamyalı ulemanın çektiği güruh kitap çoğaltma işinden kazanılan rantın kesilmemesi için kuşaklar boyunca matbaaya karşı çıktılar. el yazması bir kitap ortalama 1 - 2 yılda hazırlanıyor ve karşılığında oldukça yüksek meblağlar isteniyordu. ayasofya'nın karşısına sultanahmet süs olsun diye dikilmemiştir. her iki külliyeden doğan ekoller birer siyasi akımmışçasına osmanlıda abdülhamid'e kadar mücadele ettiler.

tam anlamıyla modernist diyemesek de sultanahmet ekolü ılımlı ve aydınlanmacıdır. ayasofya ekolü ise tutucu, bağnaz ve sertlik yanlısıdır... sultanahmet camisinin başimamı ve personeli için ayrıntılı bir kanun (nizamname) vardır. imamının atletik, dil bilen, ata binebilen ve daha bir çok özelliği bulunan birisi olması gerektiği kanunnamesinde detaylı olarak açıklanmıştır.

gerileme döneminde başkentte çıkan bir çok isyanda da ayasofyada kümelenmiş dini siyaseten kullanan güruhun dahli ve kışkırtması vardır.

matbaa işte o güruhun muhalefeti yüzünden yüzyıllarca türklerin istifadesine sunulamamıştır. aynı güruh bugün de türkiye'nin başına beladır. ayasofya ibadete açılsın diye ortalığı birbirine katmalarının ardında da neredeyse 4 asırlık bir kin vardır.

atatürk memlekette müze yok diye kapatmadı ayasofya'yı...
1. eşeğin ziki.
2. laleler...