bugün

yeni türkiye cumhuriyeti'ndeki bazı inkılapları istememiş, bu yüzden mısır'da yaşamayı tercih etmiş şairdir. kırgın ayrılmış.
kabri edirnekapı şehitliğindedir.
cumhuriyetçi değil islamcıdır ancak o dönemin osmanlısında bundan daha doğal bir durum da yoktur . merhum ata ile bu yüzden araları açıktır ama tam manası ile büyük bir vatanseverdir. yeri , yurdu , yatağı cennettir.
bu haftaki K Dergisi'ne konu olmuş trajik şairdir.

(bkz: safahat okuyucusuna) * *
istiklal marşı mızı her dinlediğimiz ve söylediğimiz de, hala yaşadığına inandığımız şair. bir istiklal kahramanı, öyle ki marşı yazdıktan sonra aldığı parayı bile bağışlamış.
"Saat beşe on var.

Kırk dakika sonra şafak
sökecek.
«Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak».
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde,
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti
ve onların genci, uzunu,
Darülmuallimin mezunu
Nurettin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynayarak
konuşuyor :
-Bizim istiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam,
Âkif, inanmış adam,
fakat onun, ben,
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Meselâ, bakın :
«Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.»
Hayır,
gelecek günler için
gökten âyet inmedi bize.
Onu biz, kendimiz
vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
zaferden sonrasına dair.
«Kim bilir belki yarın...»
Akif inanmış adam
Büyük şair..."

(nazım)
sürrealist şovenizm (ikisi aynıdı da pekiştiriyorum canlarım) de göstermiş büyük şairimiz.

"değil mi anasın sen?
değil mi alman'sın?
o halde fikir ile vicdana sahip insansın..."
(bkz: necid çöllerinde)
çanakkale şehidleri şiirini trenle şam'a isyancıları sukunete davet etmeye giderken yazmıştır, hiç görmediği bir savaşı adeta fotoğrafını çekmişçesine bu kadar güzel anlatabilecek kadar kuvvetli anlatıma ve kalp gücüne sahiptir, en çok etkilendiği şair Sadi'dir, Durmayalım adlı şiiri insandaki bütün tembelliği alır ve fevkalade bir azim verir;

Sa'di diyor ki: 'Bir gece biz kervan ile
Ağır ağır gitmekte iken yolumuz düştü bir çöle.
Hızla geçmek için o korkutucu ıssız çölü,
Bütün yolcular istirahati feda ederek,
Gitmektelerdi.Bir aralık bende yürümeye güç
Hiç kalmamış ki düşmüşüm artık uykuya yenik.
Avare bir yolcuyu bekler mi kafile?
Çaresiz yola devam edecek varıncaya dek konak yerine.
Bir de uyandım ki başucuma dikilmiş bir deveci şunları
söylemekte:
'Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kervan!
Uykum benim de yok değil ama bu çöl,
istirahat yeri olurmu ki bin türlü korku var?
Varmak istediği yere varıp durmayıp giden;
Yoktur kurtuluş ümidi bu çöller geçilmeden.
Yazık ki yolda böyle düşen uyku derdine,
Hep yolcular gider de kalır kendi kendine! '

Gerçi olayın kendisi önemsizdir, bunda haklısın, ancak düşün:
insaflı ol, bundan başka hikmet dolu bir prensip varmı bugün?
Varmak istersen -diyor Sa'di eğer maksada,
Tuttuğun yollar hiç bitmeyecek gibi olsada;
Yola devam et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın!
Azim sahibi insan için neymiş uzak, neymiş yakın?
Hangi güçlüktür ki gayrete gelince kolaylaşmasın?
Hangi korkunç şey varki insandan korkmasın?

edit:buna eksi veren insan olamaz!
neyzen tevfik'in bir zamanlar yakın arkadaşı olan, kurtuluş savaşının halk üzerinde yarattığı bağımsızlık ateşini köy köy gezerek körükleyen büyük şairimiz.
böyle bir kalem bir daha dünyaya gelmez. şiirlerini okudukça tüylerim diken diken olur.
http://www.milliyet.com.t...07/12/27/yazar/akyol.html
kahraman ordumuza (istiklal marşı) 'nı ülkemize kazandıran her okudunduğunda insana benliğini özünü hatırlatan şair.
71 yıl önce bugün ebediyete intikal eden yüce insan.
Meclis'in bir istiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı istiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi.Mısır'a Gidiş Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, daha sonra sürekli olarak Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve 27 Aralık 1936'da istanbul'da öldü.
herkez onun hastalığından habersiz olduğunu zannetmektedir ancak bir gün dostlarından birisine karaciğerinin fena olduğundan bahsederek; "ne mutlu bana, peygamberimin yaşında öleceğim." der.
ölüm döşeğinde bir gün istiklal marşı'ndan söz açılır, akif;

" o şiir milletin o günkü heyecanının
bir ifadesidir. bin bir facia karşısında
bunalan ruhların ızdıraplar içinde kurtuluş
dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan
o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır.
bir daha yazılamaz. onu ben de yazamam...
o şiir benim değil, artık milletin malıdır." der.
sol cenahın gönlündedır nazım hıkmet, anlarım!
sağ ve muhafazakar kesımın gönlündedır necıp fazıl, anlarım!
mehmet akıf'e gelırsek, hızaya gellllllllllllllllll!
önce bır tıtrerım, sarsılırım ,laf soyleyecek *adamın ağzını yırtarım.
*
--spoiler--
Bacımın iffeti Batmakta Rezilin Gözüne...
Acırım Tükrüğe Billahi Tükürsem Yüzüne...
--spoiler--

yukardaki beyitleri ile fazla söze yer bırakmayan yüce türk insanı.
henüz ilkokul dönemindeydim, dersimiz türkçe idi.meşhur don kişot romanından bir parça işleyecektik o gün.. birden ögretmenimiz mehmet akif ersoy'dan bahsetmeye basladı ve ekledi..

'' mehmet ragif varken, cervantes mi işlenir ?''

işte bu söz, bu cümle acıklıyor herşeyi..

seviyor ve saygı duyuyorum....

allah rahmet eylesin , büyük şair idi..

yaşam tarzıda dikaktle incelenmelidir..

istiklal marşı'nı para icin yazmayı reddetmiş, üstelik sırtında ceketi bile yok..
arkadaşlarından biri parayı al diyecek olmuş, 2 ay konusmamıs..

böyle bi adam işte.
hayat hikayesinin kanal 7 tarafınca önümüzdeki yıl dizi yapılabileceğini öğrendiğim insan.
''-Ne fazilet mi? Çocuklar koşuyor aç cıplak,
Cepheden cepheye arslan gibi hiç durmıyarak.
Yine vardır bir ölüm korkusu aslanda bile;
Yüzgöz olmuş bu çocuklar ölümün şahsıyle!
Cephenin her biri bir Kıt'ada, etrafı deniz;
Kara desen daha dehşetli: Ne yol var, ne de iz.
Harekatın görüyorsun ya, Hocam, en kolayı,
yalın ayak kafkası tutmak,baş açık Sina'yı.
Yapılır zannediyorsan, bakalım, sende soyun...
Kıt'a kapmak köşe kapmak değil artık bu oyun.

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. ''

Mehmet Akif Ersoy


Kaynak: Safahat

bu yürek parcalayan şiirin, şairidir.
Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne
Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne.

****

Düşürdün milletin en kahraman evladını ye'se
Ne mel'unsun ki, rahmetler okuttun rûh-i iblise...

****

Eyvah!..Beş on kafirin imanına kandık,
Bir uykuya daldık ki, cehennemde uyandık...

****

Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey câni, bürün...
Hem bütün dünyayı ifsât et, hem de muslih görün...

****

ırzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan,
Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan...

****

Ötmeyin nâfile, baykuş gibi karşımda, susun!...
"Mürtecîsin be imam!..""mürtecîyim, hamdolsun..."
vatan sevgisini şiirlerine büyük bir hassaslıkla dokuyan şairdir. şiiri okursunuz o anda gaza gelirsiniz. şurda birkaç terörist gelse de uçursam psikolojisine sokar insanı yazdığı şiirler. türk olmanın verdiği gururla kanınızın her bir al ve ak yuvarının ay ve yıldız şekline geldiğini hissedersiniz o an, tabiki o beyazın ve kırmızının muhteşem uyumunu da.
* * *
-şiirleri sosyal içeriklidir. yaşadığı devrin toplumsal sorunlarını ele alır.

-şiirleri manzumelerden, diyaloglardan oluşur.

-aruzu mükemmel kullanır.

-şiirlerindeki dil çok sadedir.

-mesnevi yazım şeklini çok kullanmıştır.

-bir cerrah gibi içinde bulunduğu cemaati ayrıntılarıyla şiirlerine yansıtır. *

-şiirlerinde genelde şimdiki zamanı anlatır.

-tasvirleri çok kuvvetlidir.

-ilk özelliğini sadi'den almıştır. şiirlerinin sonunDA ders verir. sadi'nin tarzında manzum şiirler yazar.

-realisttir. toplumu gerçekliğiyle ele alır.

-şiirlerinde islâm ideali vardır.

-şiirlerini osmanlı devletinin yıkılışı besler.