bugün

çıkış noktasını yakalayamadığım ya da mecazi anlamını alamlandıramadığım deyim. hayır araları bozulunca külahları mı değiştiriyorlarmış eskiden. al bu senin külahın, ver benimkini bakayım. o zaman da al takke ver külah oluyor, külahları değişmek de beynimdeki anlamsız deyimler klasöründe aynen kalıyor. sileyim bari boşa yer kaplamasın.
(bkz: al takke ver külah)
faklılaşmak, tavır değiştirmek, yön değiştirmek, bozuşmak anlamlarında kullanılır; keçe külahın insanları hem birbirine benzettiği hem de ayırdığı dönemlerden kalma bir sözdür;

osmanlıda türkmenlerin, rumların, ermenilerin, yahudilerin kıyafetleri ayrı ayrıydı, çok bir mecburiyet olmadıkça, kimse kimsenin girmezdi kılığına, ayrıca girmek de yasaktı. külah ise o dönemde iç içe yaşayan halkı birbirinden ayırmaya yarayan en önemli simgelerden biriydi, tıpkı hala şimdilerde de geçerli yapılmaya çalışıldığı gibi. külahları değişmek, belki de bir camianın içindeki bir kişinin, o topluluğa karşı savurduğu, kendisini o topluluktan ayırma tehdidi olarak da anlaşılabilir; kimi durumlarda da bu tehdidi topluluk da kişiye karşı kullanabilir: külahları değişiriz! yani seni bu camiadan atarız! camia burada, bazen mesleki bir grup, bazen coğrafi bir yöre, bazen de dini bir topluluk olarak anlaşılabilir.

işte bir örnek:

bektaşinin biri parasız kalmış havada çok sıcakmış
orda burda gezinmekten yorgun düşmüş
aç açına dolaşmaktan başı dönmüş
bir caminin önünden geçerken bakmış öğle ezanı okunmakta.

avluya girip şadırvandan kana kana su içmeye başlamış.
abdest alanları görünce: "bari ben de abdest alayım sonra
bu cemaatle birlikte namaz kılar çıkışta da mendil açarım"
diye düşünmüş.

o sırada bodos adındaki rum bakkal şadırvanda terazisinin
kefelerini yıkıyormuş, o da sıcaklanmış başındaki külahı çıkarıp
yanına koymuş.

dalgın bektaşi abdesti aldıktan sonra kendi külahı yerine
bodos'un külahını alıp başına geçirmiş.
namaz sırasında tüm cami cemaati başında rum külahıyla
namaza gelen bu garip adama bakakalmış.

namaz bitince bektaşi herkesten önce camiden çıkıp
kapı önüne çöreklenmiş. cemaatten bazıları:
"vay bakın hele şu rum'a müslüman olmuş hem de
ne güzel namaz kıldı" diyerek kesesinde ne var ne yok
bektaşi'nin mendiline boşaltmış.

bu durum bektaşi'nin işine gelse de pek bi garibine gitmiş.
mendiline sığmayan paraları külahına doldurmak için
başındakini çıkarıp bakınca "vay anam bu benim külahım değil.
şimdi iş anlaşıldı, bu cemaat beni rum'dan dönme müslüman
zannettiği için böyle mangır yağdırdı. demek külahları
değişmek lazımmış" demiş.
kırmızı külahları vardı *
kanlarının sıcaklığıyla yaşadıklarını simgeleyen
göçebeydiler, başıbozuktular
düzene girip kapıkulu olanlara
beyaz külah giydirdiler *
bundan sonra yola gelmeyenlere
külahları değişiriz seninle dendi
seni de yola getirmeyi biliriz anlamında.

(bkz: bunu okuyan bunu da okudu)
babamı sinirlendirdiğim zaman bana söylediği söz idi. küçülüğüm zamanında babamı sinir etmeye çalışıp külah denince akla sadece dondurma geldiği için babamı hep sinir etmeye çalıştığım ilginç kelime topluluğu.