bugün

kitap denen şeyi totemleştirmektir. daha ziyade kızlarımızda görülen bir hastalıktır. sağda solda internette kitap okuduklarını vurgularlar ki onlara saygı duyalım. halbuki eğer saygı istiyorsan
okuduğun o sikko aşk romanını kendine sokmalısın ve videosunu da bana yollamalısın.
sürekli 'x pasajında, y sahafında, z fuarında' gibi durumlar güncellemek, bulamadıgı bir kitabı da gözyaşları içinde durum güncelleyerek aramaktır. genelde kızların taktığı itici maske.
(bkz: kahve içip kitap okuyorum)
kelime dağarcığını genişletmeye niyetlenen kişi heyecanın doruklarında sürükleneceği türkçe sözlüğe bayılacaktır.
"bir okuma disiplini yaratmak sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. okuma tinsel hayatın eşiğidir, yolu gösterir yolu oluşturmaz" diyor marcel proust. bence de böyle. insan okumaya kaptırdığında kendini amacını unutabiliyor. uzun zamandır görmediğin arkdaşlarınla toplanınca herkesi dinlemeye çalışırsın da her muhabbetten az az duyarsın ya hani, öyle bir şey oluyor. tamam kim ne yazmış niye yazmış olayını bilirsin, ancak mevzuların derinine inebilmek için üzerine düşünmek, aynı konuda başka sesler işitmek sonra yine düşünmek gerekir çoğu zaman. en zor aşama ise karara varabilmektir. "evet bu böyledir" diyebilmek, işte o zaman yolunu yapmışsındır. yoksa "şu bunu demiş, bu bunu demiş"ten öteye sana kalan birşey olmaz. konusu açıldıkça ortamdakilere laf taşırsın yani.

ikinci durumsa şudur: kitap fetişizmi kişiyi kitap koleksiyoncusu yapar. bu konuda da walter benjamin'in kütüphanemi düzenlerken diye bir yazısı vardı. kısacası artık kitabın ne söylediğinden çok ona sahip olma, onu meta olarak biriktirme hastalığına kapılma, kısacası bir kitap koleksiyoncusu olma durumuna düşürür.

"abi ben kitap okuyorum" ya da "şu kitabı okudum" söylemlerininse kitap fetişizmiyle alakası yoktur. dikkat çekmek, muhabbet etmek, karı kaldırmak adına edilen laflardan öte değillerdir.
'' kitap fetişizmi ''

böyle bir şeyde varmış. kitabı sırf rafları süslesin, efendime söyleyeyim böyle gezerken yanımda bulunsun da az entelektüel sansınlar edalarıyla takılan insanlara verilen sıfat imiş. yapılmaması lazım tabi. bunun en bilinen örneği bana kalırsa cahil dincilerde rastlanır. heriflerde ki mantık şu. kuranı havaya asalım, sandıkta tutalım, aman yere düşmesin, ne bileyim illa arapça okuyalım, okutturalım, '' okuyacaklar ama anlamayacaklar ''* akabinde, yırtılmasın çarpılırız falan. yahu ciğerim ? senin inandığın felsefeye göre, o kitap sana okunup-anlaşılsın diye gönderilmedi mi ? ee! nedir yani bu anlamamakta ki ısrarın, kitap sonuçta, bir mürekkep! bir nüsha! o kitabın ontolojik felsefesinde içeriği önemli değil mi yani ? niye bu nesne putlaştırmak ? o kurana göre yine ha keza bu bir putperestliktir bence! yapma, etme canım kardeşim, oku, anla, anlat, senden sonra ki nesillere öğret, ama gözünü seveyim mürekkebi kağıdı kutsallaştırma yahu, çekilmiyor bu tavrın..

sonra adamlar, (bkz: dincilerin cahil olduğu gerçeği) diye bir başlık fırlatınca; atayizlere ölümmm! demeyi biliyorsun ama, değiştir kendini, o kitabın içeriği önemli, boyası kağıdı değil.
bu güne dek alınıp okunulan kitaplar için kocaman bir kitaplık yaptırıp, kitapları raflara özenle dizdikten sonra uzun uzun kitaplara bakmak. yer yer kitaplığın önünden geçerken parmakları şöyle bir sürtmektir.
http://cdn.thegloss.com/f...011/06/photo9-640x478.jpg
kitaplara olduğundan daha fazla değer verenlerde ortak gözlenen fetiştir.

kitap okumanın ehemmiyetini bugün tartışmak yersizdir.kitaplar bilgiyi aktarma aracı olarak hala önemini korumaktadır ancak sürekli olarak kitap ve kitap okumayı yüceleştirmek, bilgiyi aktarma konusunda rakipsiz olarak görmek bana biraz popülist bir hareket gibi geliyor.

kitaplardan önce kültürel aktarım nasıldı ? sözlü kültürle.. sözlü kültürden yazılı kültüre bir evrilme olduysa, ileride de yazılı kültür kökten yok olmasa da değişebilir.