bugün

hayattan iyice sıkılmıs, her seyden sogumus kisinin her yeni gün baska bir ugrasi birakmasi, yeni bir aliskanliktan kopmasidir.

alakali olarak:

"her gün yeni bir seylerden vazgeciyorum
dün de canimdan vazgectim sonuna kadar."
hayatın gerçeklerini uygulamalı olarak yaşamak.
en ufak, en önemsiz seçimlerin bile birer vazgeçiş olduklarını varsayarsak, hergün, mutlaka herkesin başına çok fazla sayıda gelen şeydir. bazıları büyük bazıları küçük çapta. hepsi de hayatın devam ettiğine dair birer işaret, gereksinim.
hayatın seçimlerden ibaret olduğunu anlayan kişinin, yaşamak için her gün bilerek ve mecburi olarak yaptığı istemdışı eylemdir. bilmiyorsa, tek fark habersiz olarak yapacak olmasıdır.
kendini tamamen yenilemekle sonuçlanan eylem..
(bkz: hergün)
(bkz: her gün)
vazgeçmek birdenbire, herşeyden vazgeçmek. sadece gökyüzü, sadece deniz, sadece sen ve ben, sadece sevgi. hepsi bu ...

(bkz: bulutsuzluk özlemi)
(bkz: can fazla gelir sen varken hücrelerimde)
tekrarlana tekrarlana sonuçta ortada vazgeçilecek bir şey bırakmayacak olan eylem. hayat devam ettikçe mutlaka bir şeylerden vazgeçilecektir. en sonunda hayatınız kalacaktır ellerinizde bir tek. onu da ölüm alacaktır.
feci halde anlatım bozukluğu bulunan şey. tanım yapmak istiyorum ama ne için tanım yapmam gerekiyor onu bilmiyorum. bir entry yazınca elime imla klavuzu alıp o entryi kontrol edesim geliyor bir yanlış yapar mıyım korkusuyla. bu rahatlığı alkışlarım. böyle de başlık açılmaz ki müdürüm!
sezen aksu'nun dediği gibi vazgeçtim gözlerinden, vazgeçtim sözlerinden bir ah de yeter...
bazen insan günlük koşuşturmadan sıyrılıp, yaşamın kıyısına saplanıyor. durağanlığın getirdiği depresiflikten kurtulmak için, tekrar akıntıya kapılmamı sağlayacak bir olayı çaresizce bekliyorum; hayatı yaşamak yerine, kıyıdan, akıntıya kapılanları seyrediyorum:

7. kattan ufacık görünen insanlar, her birinin ayrı bir dünyası var: milli piyango bayisi yine insanları trilyoner yapmak için tezgâhı kurmuş. simitçi de insanların açlığını giderme telaşında. bazı tırsaklar üst geçiti kullanıyor, bazı uyanıklar da ilk ezilen kendisi olmayacak şekilde yolun daha gerisinden karşıya geçiyor. istanbul;da öğrendiğim şeylerden biri de hiç bir şoförün beni ezebilecek kadar cesur olmadığı, en azından şu ana kadar karşılaştıklarımın; karşıya geçmeniz gerekiyorsa tek yapmanız gereken yola atlamak. en fazla yedi ceddinize söverler...

ellerde poşetler tüm hızıyla tüketim çılgınlığı; önümdeki bir dergide de bunu destekleyici bir yazı: hangi burca hangi hediye verilmeli?

büyükşehir çalışıyor. "istanbul artık rengarenk" şeklinde bir imaj empoze etmeye çalışılsa da gri renk hâkim her tarafta. yeşil olan sadece halk otobüsleri ve bir kaç çam fidanı; sarı lalelerdense eser kalmamış, aşkolsun mfö...

"...bir inansam, sevdiğine, dünya benim olurdu;" diyor biri. inanmak da yetmiyor a dostum yeri geliyor.

radyoda çelik "derdin ne anlamadım ki" diyo...
ben de soruyorum bu soruyu kendime: benim derdim ne ola ki? benim olayım ne bu gezegende.

ne güzel türkiye'nin iyi üniversitelerinden birinden çıkışlıyım ve öyle ya da böyle bir gelecek beni bekliyor.

" ya iyi de orta doğudaki genel seviyenin üzerinde olması iyi bir eğitim verdiğini gösterir mi?"
-"hem bu ülke insana gereken değeri vermiyor."
- peki sen bu ülkeye gereken değeri veriyor musun şaşkın kardeşim?

yalan değil. öğrencinin her şeyini kontrol etmeye çalışan gereksiz bir disiplin anlayışı, bilim adamı yetiştirme yerine protein ismi ezberleten moronlaştırma çabaları da cabası...
ve hep sorulan şu soru : "mezun olunca napıyosunuz abi siz???"
"florasan değiştirip, kumanda tamir ediyoz birader." (elektronik ve haberleşme mühendisi)

çocuklar ağlayınca emzik verip susturuyorlar. acaba emzik eksikliği mi yaşıyorum? bir sigara da ben mi yaksam herkes gibi?

"keşke çocukluğum bir gün dönseydi, büyümenin başıma neler getirdiğini haber verecektim." diyorum.

yoksa herşeyi bırakıp öğretmen mi olayım. ama çocuklar okuyup da ne yapacaklar? ben 17 yıldır okuyorum da ne oldu, adam mı oldum?
"senin adam olamaman onların da olmayacağı anlamına gelmez."
bak bak! neler de biliyormuş. ayda 800 milyonla sürünürken borç isteme ama, vermem..

hayatın anlamı filan beni aşar. kendime bazı saplantılar bulup bunlarla ugrasıcam.

"bilmek azaptır" ve "ignorance is bliss"
ve ben artık bilmek istemiyorum. anlamaktan vazgeçtim...
ertelemekten bikip usanmis insanin kulliyen kurtulma tesebbusudur. *
maçı kaybetme sinyalidir. artık asılmaktan, tutunmaktan vazgeçmektir. isteklerin iradeden uzaklaşmasıdır. gayesiz bir yaşama kucak açmaktır. surdibinde şarapçı olmaktır. yenikapı sahilinde berduş olmaktır. hayattan vazgeçmek ama ölüme direnmektir.
Hergun bırseylerden vazgecerek yasamıyormuyoruz aslında. Kesın degişiklere ne demeli. icinde yasamaktan vazgeçilen şehirler,vazgeçilen zamana yenilen arkadaslıklar gibi...Ama sonuçta hayat genede elindedir. kontrol sendedir cunku asıl olan yasamaktır....
osbir e daha çok vakit ayırmaktır. ne kadar az iş o kadar çok osbir. ayrıca nikotin tüketimi de artabilir dolaylı yoldan.
bezginlik sonucu, asla vazgeçilemeyecek şeylerden bile vazgeçilir, günün birinde. birden olmasa da adım adım çekilir insan.
simdi bir tek sey kaldi becerebildigim.
bir sevgi bir sevmek var, gönlümün icinde.

diye devam eden celik sarkisi. harikadir.
"ne mutlu ki hala vazgeçebileceğim yeni birşeylerim var" şeklinde yorumlandığında bizi ters köşeye yatıran içi dopdolu ifade.
zaten karasız oldugun bir şeyi hiç yapamama hali.