bugün

uludağ üniversitesi, tarih bölümü hocalarındandır. http://ulu.so/u12rta
bursa'da vakıfların sosyo-ekonomik işlevleri adlı bir kitabı bulunan uludağ üniversitesi öğretim görevlilerinden bir tanesidir, birinci sınıfın birinci döneminde tarih metodolojisi adlı derse girmektedir kendisi. *
1973 bursa doğumlu. 1995 yılında uludağ üniversitesi fen- edebiyat fakültesi tarih bölümünü bitirdi. aynı yıl içerisinde uludağ üniversitesi enstitüsünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. eylül 1997'de ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsünde tarih (yeniçağ tarihi) ana bilim dalında doktora programına başladı ve ocak 2002'de bu programı tamamladı.



http://galeri.uludagsozlu...-%C3%A7ift%C3%A7i-393290/
ne zaman görsem, ne zaman dersine girsem hayranlıkla dinlediğim, izlediğim tek hoca. bu nasıl bir efendiliktir, nazikliktir, ya hu bu nasıl bir edeptir, her karşılaşmamızda bir heyecan alıyor beni, dilim tutuluyor oysa ki neler söylemek istiyorum, nasıl da konuşmak istiyorum, ah bir bilse! *
şu eğitim hayatım boyunca -hani herkesin aşık olduğu bir hocası vardır ya- sevdiğim, aşık olduğum, hayranlıkla izlediğim biricik hoca.

ilk dersine girdiğim zamandan bu yana duygularım hiçbir zaman değişmedi, dersinden kalsam da geçsem de hiç önemli değil, aynı mekanı paylaşıyoruz ya ben onu dinliyorum ya yeterli benim için.

onun yanına ilk gittiğim günü hatırlıyorum araştırma konumla ilgili ona danışacaktım, bir heyecanla, umutla, mutlulukla vurdum kapısına ve ne diyeceğimi bilemedim giriverdim içeri, insan bir sorar demi ''müsait misiniz hocam?'' diye ben unuttum işte. ''bir makale hazırlıyorum şimdi.'' dedi. ben de peki hocam sonra tekrar gelirim dedim ve çıktım.

bir daha gittim, lazlarla ilgili bir araştırma yapacağımdan bahsettim, konumu beğendiğini düşünüyorum, ayrıca benimle lazca konuştu inanabiliyor musun sözlük!? * lazcayı nasıl bilir diye düşünürken bir yandan da sevinç çığlıkları atıyordum, gerçekten çok sevinmiştim, uzun uzun konuştum o da yapacaklarım konusunda yardımcı oldu.

ben araştırmaya başlamıştım, çamlıhemşindeki, izmirdeki lazlarla görüşmeler yapmıştım, ses kayıt cihazındakilerin hepsini bilgisayara aktarmıştım temize çekilmeleri gerekiyordu; fakat bazı sorunlar ortaya çıkınca araştırmam yarım kaldı ve izmir'e gidip gelmek zorunda kaldım, ilgilenemedim ve cafer hocayla bir gün beklemediğim bir gün okulda karşılaştık ve bana araştırmamı sordu ona bu işin peşini bırakmadığımı söyledim, dersi bıraktığımı söyledim, sebeplerini anlattım o ban bu araştırmayı bitir dedi, biliyorum ya beğenmişti seçtiğim konuyu, biliyorum yaa işte *
neyse,

şimdi aradan bir tatil geçti ve ben onun seçmeli dersini seçtim tarihte araştırma ve sunma yöntemleri sadece sınıfta yedi kişiyiz, pek kimse seçmedi, keşke kimse seçmeseydi, bir ben olaydım iyiydi * yine gördüm, yine aynı dersteyiz, dinliyorum yine..

4 kasım'da sunumum var, gönüllü var mı diye sordu ben dedim, oysa ki o kadar utangacım ki nasıl anlatacağımı bilmiyorum; ama o sorunca kimseden ses çıkmayınca ben dedim işte *
bana soru sordum 4 kasım pazartesi değil m? diye bir an şaşırdım hayır dedim önce güldü sonra aa evet, evet hocam dedim.

ah bea, keşke asistanı olsaydım, ben sizi ilber ortaylı'yı sevdiğim gibi seviyorum. bir fark var, ben ilber ortaylı'yı görünce bayılmıştım, sizi görünce bayılmıyorum; ama bayılmaktan daha beter heyecanlanıyorum.

son olarak, giyimi de on üzerinden on, böyle süveter giymesi olsun, gömlek üstüne yelek giymesi olsun hep bir uyum için de. söylemeden geçmeyeyim dedim.
* *
bugün günlerden cafer hoca *...

hayır bu nasıl bir tevafuktur ya hu! inanabiliyor musun sözlük sunumum da çok uyumlu bir şekilde giyindik, sanki birbirimizden haberimiz vardı ben de kahverengi tonlarında.. o da mavi gömlek kahverengi ceket *
gelelim sunuma, benim deneyimim birinci sınıftan var tabii, tüm sınıfın karşısına geçip kavimler göçünü anlatırken bizim hunlar diyen, ostrogot kralını vizigot kralını yerden yere vuran, vururken de herkesin gülmesi.. Sezai hocanın ece bir ara heyecandan camdan uçacak diye ödüm koptu demesi.. ee heyecan var, utangaçlık ise haddinden fazla var.. ama bu sefer tabularımı yıktım * neden?

çünkü ben bugün Cafer çiftçi'nin karşısında konu anlatacağım tabii bir de sınıftaki öğrencilere; ama benim için önemli olan biliyorsunuz.. *
anlatmaya bir başlamışım bir ara ben bile kendime inanamadım o derece, gerçekten bu özgüvenli, bu utangaçlığını yenmiş kız ben miyim? diye düşündüm, o an gerçekten hissettim benden hoca olur, üniversite ne ki bea *...

cafer hoca kapıdan içeri girdi, ben de bilgisayarımdan son hazırlıkları yapıyordum o gün bir de birisi daha anlatacaktı ama ben kararımı verdim ilk ben çıktım tahtaya, hiç de çocuğa sormadım * her neyse gülümsedi, güldü.. ben de güldüm kim anlatıyor dedi, ben hemen çıktım, ''ben'' dedim. bir cafer hocanın yanında böyleyim, çünkü seviyorumm.

peki dedi.. orta sıralardan birine oturdu, ben de slaytıma başladım ve lazların kökeninden başladım.. anlatıyorum efendim durduramıyorlar.. sonra lazca dilinden bahsettim, lazca konuşurken cafer hocanın gülümseyişini görmeniz lazımdı hele muhlamayı (cetağaneri lazca ismi) anlatırken nasıl da içten gülüyordu..

biliyorsunuz bir önce ki yazımda onunla lazca konuştuğumuzu söylemiştim...

neyse..

sonra konumu bitirdim, bitirirken de dedim ki: sorularınız varsa bilgim dahilinde cevaplayayım yoksa da dedimm demez olaydım çok güldüler.. ama o da güzel..

sonra yorum yaptı sınıfta, cafer hoca da.. çok beğendiler. hele cafer hocanın ağzından bunu duymak bir başka güzel.

tek sorunum var, şu: bir türlü onunla konuşamıyorum, utanıyorum oysa ki söylemek istediğim araştırmak istediğim, nasıl projelerim var.. bir de korkularım var..

neyse arkadaşlar, bu haftaki dersine gidemedim, rahatsızdım.. yoksa benden kaçar mı ya hu!

ama selçuklu dersine gittiğim zaman gördüm, dışarda çay içip muhabbet ediyordu, beni gördü ben de onu gördüm, o da yeter bea.
*
keşke okusa dediğim yazılarımdan bir tanesi de bu. çay yaparım, börek açarım, yerine kitap okurum, yazı yazarım, araştırma yaparım, olmadı derslerine bile yorulmasın diye ben girerim falannn filannn... * *
09.12.2013: yine utangaçlığımın zirve yaptığı, heyecandan her şeyi unuttuğum bir gün olarak tarihe geçendir. *
pazartesi günleri, cafer hoca'yı gördüğüm gün olması sebebiyle benim için çok mühimdir, bunu birçok insan bilir ve ayrıca bana o gün nasıl davranılması gerektiğini bilir... * tabi, diğer yazılarımda da belirtiğim üzere cafer hoca'yı çok seviyorum malum, bu yüzden de derslerini büyük bir ilgiyle ailecek takip ediyor ve beğenerek derslerini dinliyoruz... ailecek dedim, evet yanlış duymadınız kendisini aileme çok anlatmışlığım vardır, bizim bölümde bir hocam var şöyle iyidir, böyle efendidir, böyle de profesördür diye... *

bilirsiniz, insan sevdiğini herkese anlatmak ister; fakat kimseyle paylaşmak istemez... hayat işte...

her neyse, o gün güzel bir olay vuku bulmuş olmasından dolayı özellikle tarih attım, olayı kısaca anlatayım da, belki hocam da okur *
olaylar şöyle gelişti:

ben o gün dokuz kırkbeş dersi olan bir öğrenci olduğumdan dolayı erken kalktım Kamil doğancı'nın dersine gittim gerçi bu da başka bir olay konusudur; ama neyse onu anlatmak istemiyorum, kamil hoca'da iyidir; ama neyse... dersten sonra tekrar eve geldim; çünkü cafer hoca'nın dersi iki çeyrekte... geldim, hazırlandım veeee taaa rizelerden gelmiş olan balı da çantama koydum, -özellikle geçen haftasonu izmire gittim balı almaya, cafer hoca sever, severek de yer diye...- daha sonra da yola çıktım, yürüye yürüye gittim, hem nefes alırım dedim hem de heyecanım diner diye, okula gittim, sınıfa da girdim en ön sıraya -her zaman ki gibi- oturdum, bekledim... yine üç kişiydik... bir tanesi cafer hoca'nın yanına gitti sınıfta sunum yapacak kimse yok dedi, bunun üzerine cafer hoca'da dersi iptal etti... herkes gitti...

ben de yanına gideyim dedim; çünkü balı verecektim, odasının kapısını çaldım; fakat... telefonla birisiyle görüşüyordu, birazdan dedi ve ben de kapıyı kapattım koridorda volta atmaya başladım *... bekledim, bekledim... ve kapı açıldı, gelebilirsin dedi.

bekleyeceğimi biliyordu yaa biliyorduuu *
neyse,

ben girdim içeri, hocam ben hafta sonu izmir'e gitmiştim, rize'den de bal gelmişti size de getirdim diyerekkkk balı uzattım, hoca da niye zahmet ettin ne gereği vardı gibi şeyler söyledi; fakat ben o mutluluktan ne söylediğini tam olarak hiçbir zaman hatırlayamayacağım...

gülüyorum gözlerim kapalı

sonra, ne balı diye sordu, sizin oranın balları fazla yiyince adamı öldürüyor dedi, ben de hocam şu an ne balı olduğunu unuttum, çok heyecanlıyım da dedim... gerçekten o kadar heyecanlıydım ki, ne diyeceğimi bilemedim... *ok

ben de yok hocam, öyle şey yapmam ben dedim, günde bir kaşık yeseniz kafidir diyerek karşılık verdim...

daha sonra cafer hocam da benim de sana bir hediye vermem gerekiyor dedi, ben tabii hemen yok hocam benim içinden geldi o yüzden getirdim, gerçekten gerek yok dedim...

ama içten içe de hediye verse ne güzel olur yaaa demişliğim de vardı o dakikalarda... * o da kendi kitabını verdi, o kitabı ben de yoktu zaten iyi oldu, işte o kitap:

http://galeri.uludagsozlu...-%C3%A7ift%C3%A7i-548254/

http://galeri.uludagsozlu...-%C3%A7ift%C3%A7i-548253/

çok mutlu oldum, inanılmaz mutlu oldum, öyle böyle değil ya çok mutlu oldum. cafer hoca'nın inanamayacağı kadar çok mutlu oldum. çoooooooooooooooooooooook.

ve ardından ben de ona çok teşekkür ettim, o kitaba kimsenin elini bile sürmesini istemiyordum, hatta bunun için sıkı bir mücadele verdim, sadece o dokundu diye...

Allah'ım bu nasıl bir sevgidir. * henüz ona gidip de ben sizin yanınızda kalmak istiyorum asistanınız olmak istiyorum gibi düşüncelerimi kendisine söylemedim... gerçekten çok isterdim bunu... neyse işte... *
o günü hiç unutmayacağım ya hu... o odanın kapısından onun kitabıyla çıktım eve gidene kadar güle eğlene gittim, etraftaki insanlar deli sanmış olabilirler; fakat bu benim hiç umurumda olmadı; çok mutluydum.

çok mutluyum, gözünüz kalmasın, maşallah deyin din kardeşlerim benim. *
işte bu da böyle bir gündü...

gülüyorum gözlerim kapalı.
07.01.2014

evet bu tarih, tarihte araştırma ve sunma dersinin final tarihiydi aynı zamanda benim heyecanımı ve utangaçlığımı, çekinliğimi yenme adımımdaki ilk gündü. *
bütün sınav boyunca cafer hocanın kapısını nasıl çalacağımı düşündüm, kelimelerden cümleler kurmaya çabalıyordum, fakat ilginç cümleler ortaya çıkıyordu:

eğer müsait olduğunuz bir konu hakkında önemli bir zamanda sizinle görüşmek istiyorum vb. tarzda cümleler kurdum, zorlasan kuramazsın o ayrı bir mevzu...

yapmak istediğim şu idi: kapıyı çalacaktım ve merhaba hocam, nasılsınız? müsait olduğunuz bir zamanda sizinle bir konu hakkında görüşmek istiyorum diyecektim... fakat böyle bir şey ne yapabildim ne de söyleyebildim...

sınavdan sonra kapısının önünde tam iki saat bekledim, iki saat boyunca nasıl kapı çalacağım, nasıl söyleyeceğim diye durdum durdum durdum, düşündüm, düşündüm düşündüm... Allah'ımm...

o süre zarfında oradan kimler geldi kimler geçti... yeni araştırma görevlisi ben de o gün gördüm ve tanıştım ben koridorda her geldiğinde gördü dayanamadı yanıma geldi mevzuyu ona anlattım ben çekingen bir yapıya sahibim, konuşamıyorum diye anlattım... o gitti.. sonra tekrar geldi.. sen daha konuşamadın mı dedi.. sonra tekrar gitti... tekrar geldi... sonra yanıma geldi ya vedud ya allah de gir içeri dedi * ben yukarı çıkacağım şimdi, gelince görmeyeyim seni dedi... o gitti geldi ben de daha duruyordum...

Hasan basri öcalan geldi, gitti.. ben daha ordaydım... onun misafirleri geldi, bir tane de arap vardı bana niye beklediğimi sordu, anlattım durumu o da korkma, çekinme gir içeri istersen ben çalayım dedi... ama olmadı onlar da gitti... ben yine bekliyordum...

güvenlik görevlisi geldi o da bir ton nasihat etti... tamam dedim çalacağım kapıyı, sizin çalmanıza gerek yok dedim... o da gitti... ben daha ordaydım... sonra psikolojimi bölümünden bir profesör geldi... o da beni kapıda bir şeyler söylerken gördü, bir an arkamı dönünce onu gördüm bana gülüyordu... prova mı yapıyorsun sen dedi ona da anlattım.. çekinme çal kapıyı dedi, kolay gelsin dedi ve o da gitti... ben bekliyordum bir kere daha...

ardından bir temiz hava almaya çıktım, sonra tekrar gittim kapının önüne tüm cesaretimle, bismillah diyerek çaldım kapıyı ee bismillah her hayrın başıdır *
ne düşündüysem tam tersi işler oldu, merhaba hocam dedim, ardından telefonum çalmaya başladı. kapattım tekrar çalmaya başladı... hani benim hayallerimmmmm ulan ardından özür dilemeye çalıştım; fakat o çekingenlikle olmadı tabi, ardından söyledim söyleyeceğimi şu an müsaitim dedi, konuşabiliriz dedi, ben de yok hocam ben anca bunları toparlayabildim, şu an başka cümle kuramayacağım sanırım dedim..

güldü...

ardından tamam yarın saat on'da gelebilirsin dedi..

ve ben gittim, ama nasıl gittim... yolda nasıl ağlıyorum... nasıl titriyorum... böyle bir şey yok. gerçekten. bayılacaktım nerdeyse... aynı ilber ortaylı bursa'ya geldiği gün gibiydi her şey tek fark onun karşısında gerçekten bayılmıştım... burada zor tuttum kendimi, görükle'nin girişine kadar ağladım, ağladım...

neyse efendim... ertesi gün erkenden kalktım, saat on olana kadar kapıda bekledim, ardından çaldım kapıyı içeri girdim... allah'ım yok böyle bir heyecan, çekingenlik... oturabilir miyim diyerek oturdum, iyi ki de oturmuşum; çünkü bayılmam an meselesiydi...

önce tarihi nasıl sevdiğim bursa'ya nasıl geldiğimi neler yaptığımı anlattım daha sonra ilber ortaylı mevzunu anlattım, çekingenliğimden bahsettim dün için özür diledim...

ardından anlattıklarıma güldü... mutlu oldum tabii.. sonra şimdi burada da bayılırsan n'olur dedi, bir su vereyim iç istersen dedi, işte o su:

http://galeri.uludagsozlu...-%C3%A7ift%C3%A7i-559901/ * yıllar geçtiği zaman eğer iyi bir tarihçi olursam hocamı ziyarete gideceğim ve bu günü anlatacağım bu suyu göstereceğim... hayale gel..

suyu yavaş yavaş içerken konuştuk... sonra kan şekerinde düşmüştür, lokum ikram edeyim dedi, olur hocam dedim, bir de lokum yedim...

ricamı dile getirdim, bana bu yolda yardım edebilir misiniz diye , iyi bir tarihçi olmam için ne yapmam gerektiğini sordum... o da bana şu an için yapman gerekenleri söyledi... ardından bir sessizlik oldu, ben dedim ki siz bana kalk demezseniz ben kalkamam hocam kalkmak istediğimi de dile getiremem dedim, güldü... ben sana şimdi kalk, git mi diyeceğim dedi, güldü... öyle olmaz eğer kalkmak istiyorsan, işin varsa tabi ki kalkabilrisin dedi... ben de o zaman ben kalkayım, çok teşekkür ederim hocam dedim...

o da görüşürüz diyerek uğurladı...

o kapıdan ağzım kulaklarımda çıktım, sanki var ya okul bitmiş de yüksek lisans yapmışım da ilerlemişim de öyle bir mutluluk vardı işte içimde...

bir paylaşayım dedim *
öyle işte.. bu sefer görükle'nin girişine kadar gülerek geldim.. hayat işte...

dua ile..
güncel Önemli Başlıklar