bugün

ürtiker denilen aptal bir hastalığa yakalandım sözlük. çıldırmak üzereyim. çok hasta oldum sözlük ama ben böylesini görmedim. ben koca seneyi grip bile olmadan geçirirdim sözlük. bu da neyin nesi böyle. kolum bacağım kırılsa en azından üzüldüğüme deyer. bu nedir ya yeter. düş artık yakamdan. kalçadan yaptırdığım enjeksiyon bi halta yaramaz, serumla damardan versem etkisi 3 saat, e serum şişesiyle de gezemem ya tüm gün! ne yapayım sözlük? bana bir akıl ver. kaşınmak çok utandırıyor sözlük çoooookkk. daha ne kadar sürecek bu. yeter ulan yeter. delirecem ulan artık. bu ne be. allah belanı versin lan senin. ne biçim hastalıksın sen. siktir git bırak yakamı. kapının önünden geçmişini testinden su içmişini düdükleteceksin bana. steroit yemekten şişecem yakında. git lan başımdan. yeter be yeter.yeter.

e: ulan bunun nesini eksiledin anlamadım ki? sana mı yazdım sanki? seni rahatsız eden ne yani? bi bana özel mesaj at da konuşalım ya.
sigarada son nefes kadar özgür sevişmelerin, bir kadeh kadar yakın ve son bakış kadar kederli sevgilerin.
ben bu yazıyı sana yazdım.aslında anlıyorum ki sadece sana yazmıyorum bunu.sen yoksun biz varız diyorum, derin bir iç çekişle.özleminle dokunuyorum klavye tuşlarına, kalbimi döküyorum ortaya.hayatımda ki en güzel şeysin belkide ben yeni yeni farkına varıyorum aslında.sensiz geçen bir dakikayı bile düşman ediniyorum arsızca.yüreğim sana armağan ediyor bu yazıyı ve ekliyor, herşey için teşekkürler...
ayrıldığımız günden beri mide ağrıları çekiyorum sonunda ilaç başladım derken ishal oldum zayıfladım şimdi de saçlarım dökülmeye başladı. ruhu haliyetimi hiç sorma. gizli gizli fotoğraflarına bakıyorum. aynı şarkıyı aralıksız iki saat dinliyorum. hep dokuz çeyrek bir ifadeyle geziyorum. sense hala etrafta soruyorsun neyi var bunun...geberiyorum üzüntüden görmüyor musun. ben böyle perişan haldeyken senin mutlu olman beni kahrediyor.gerizekalı.
ben bu yazıyı sana yazdım.
ve sen hiç bir şeydin,hiç bir şeyimdin.. ne mealin vardı, ne mecalim artık.
bir şarkı çalıyor bize dair. ve sen uzaktasın.. inceydi parmakların, çok sevdiğin yüzük büyük gelirdi. acıtıyorsa elini tutarken takmayayım demiştin. ben gülümsemiştim sadece. incecik bir çizgin vardı. ölmek ve yaşamak arasında.
sen 'ölmek kolaydır sevmekten bundandır benim yaşamaya katlanmam' diyendin. ve sen zoru severdin. ve ben kolay biriydim, sırf sen zora gelme diye kolay biriydim.
bir kuşun kanadındaydı şimdi aşk. kanatlarım çokça kırılmıştı sana gelirken. tatmadan yorulmuştum sevmekten.. sana geldim ama kanatlarımı paramparça yap diye değil.
bir kuşun kanadındaydıya aşk.. kuş özgürlüğü çok severdi. bundandı sımsıkı tutmayışım elimde seni. ölürdün o zaman. ellerimdeydin sen.. ellerindeydi gitmek.
sen 'korkuyorum senden korkuyorum yansıra gidenden dediğimdin' evet korkuyordum senden, gitmenden.. ama ölmen daha çok korkuturdu beni.
sen zoru severdin.bu yüzdendi bunca zaman ölmeyişin. bir gün gidiyorum dedin.. sen zoru severdin, ölmedin bu yüzden ama biri ölmeliydi sen giderken.. öldürdün tüm aşkımı, tüm geçmişi tüm gele(meye)ceği gittin.. bunada birşey demedim hiç bir kararına karışmadığım gibi, sustum yine.. susmam kendi düşüncem olmaayışından mı seni incitmeyeyim diyemiydi bilmedin..
sen yoksun şimdi, sende de ben yokum.
bir şey kaybettin mi yokluğumda? -hayır.. çünkü sen zaten hiç bir şeysin.
ben bu yazıyı, bu yazıları hep sana yazıyorum.. ve sen hiç bir şeyimsin..

edit: o insanı; yani bunu yazdıgım kişiyi kac kez daha her seyim kılmısımdır fakat suan hir seyim oldugu gayet dogrudur. zaman asımı bu olsa gerek, koydu baya okuyunca
gel dalgaya düşelim, sandalda rakı içelim, bir kötü arkadaş edinip peşinde uçalım...
dün, yaşadığın şehirden bir nefes getirdi, sevdiğim bir dostum,
getirdi ve hatırlattı seni bana için için,
düşündüm ve hissettim kendimi kaybedicek derecede,
o küçük nefeste senin nefesini aradım ve buldum.
sormaya korktum seni, duymak istediklerimden utanır gibi,
ama biliyordum yaşadıklarını, koskaca bi yalan dünyasında,
başkasına ait olduğunu, sırf yanında diye sana layık olduğunu düşündüğünü,
beni hiçten yere unutur gibi olduğunu,
herkes diyor çok buruk ve kırık aslında, ama inanmıyorum,
inanamıyorum, çünkü koca bir yalan,
yanıbaşımda benle, benimle sevişirken hayalini kurduğun erkek,
şu an yanıbaşında olanmış.
üzüldüm, sabah kalktım biraz daha olgun durdum dünyaya,
bu sabahta zehirli masallarınla büyüdüm.
yalan dolan tenlerde oylanıyor musun gerçekten,
ona değer veriyor musun yoksa,
kimsin sen, bunun adı ne olmalı biliyor musun?
hiçten bi' yok oluş değil mi?
evet güzel gözlü kadın bu masal gittikçe çirkinleşiyor,
direniyor musun yokluğuma, yoksa kandırıyor musun başkasıyla kendini,
ey çılgın yürekli ruhu yorgun kadın,
hatırlıyor musun eskisi gibi beni geceleri,
ağlamalarına şahitlik ediyor mu en sevdiğin yastığın.
sabahları beni düşünerek başka tenlere günaydın diyor musun?
yoksa umrunda değilmiyim. eskisi gibi ağlamıyor musun yada?
sormuyor musun kendine nereye gidiyorum diye,
kime ve ne umutla,
değerini biliyor mu gittiklerin, üzmüyorlar mı yoksa?
yeniden aşık olmaya alışır gibisin, öyle görüyorum rüyalarımda,
benim verdiğimi düşündüğün zararlardan, daha fazla acı çekiyormuşun onunla,
kandırıyorlar mı seni yoksa intihar yeşilim,
kullanıyorlar mı yada?
kiminsin söylesene, durma, bakma, ağlama,
konuşsana!
susarak yıpratırken kendini, ait mi oldun yoksa ona!
durma yorgun kadın durma, anlat hadi, anlat benim olduğunu yalan dünyaya.
utanma, giderken, yanıbaşımda düşlediğin erkek hiç mi yoksa sana.
küçük masum dünyamıza ihanet ettiğini hisseder gibiyim sevgilim,
üzülsende kana kana, ağlama!!!
gidişlerinde dahi ihanet kokuyordu,
bahanesi sonsuzluk kadar, hüküm kıyafetlerini giydirdin,
paylaştığımız onca zamanın nefesine rağmen,
bir iyi anı dahi gelmedi mi aklına ey sevgili!
içinde kimsenin bilmediği bir ben yaratıp yaşıyormuşun başkasıyla,
gerçekten sevmekten çok sevileceğine inandın mı?
bu son acı filmin, en uzun jeneriği,
görebildiğim sen ve ben,
öyle aşklar gördüm, yaşadım ki,
adını ölümle ansam, deymezmiş,
öyle ayrılıklar gördüm ki, hepsi senden bi parça.
düşünüyorumda, nefretine bile gün geçtikçe aşık oluyorum,
haberin olmadan küçük bi umut taşıyorum,
kafam iyi biliyorsun sevgilim,konuşturuyorsun.
konuşturdukça hoşuna gidiyorum belki,
başkasıyla kandırsanda kendini tutunacak bir dalın olmadan,
seni düşleyerek hayallerimin en güzelini yaşıyorum.
gidişlerinin bir önemi yok, gittiğin yerde mutluysan,
tasam, önceden düşlenen düşün içinde kaybolmak oldu,
kalbinde şüpheyle saklarken beni,
ruhumuzu, büyümüzü emanet etmen başkalarına...
ne acı değil mi sevgilim? ne acı.
içinde, benden bir parça iz kaldığını hissetsem,
gözlerim tüm heybetiyle bakardı gözlerine,
bu çığlık çığlığa isyanlar tükeniyor,
ruhum yorulmadan, bak gözlerime,
bak ve anla artık,
yanıbaşında olamamaksa eğer,
kalbine girmeyi yanıbaşındakilere emanet ettiysen eğer,
git yorgun kadın, git, korkma,
izlerin hep aynı, gözlerin gibi,
"şeref denilen kavramın uzağında duran yüreğime ,biraz da olsa leke sürdürmeden seni yad edecek,
seni sevmenin şerefli yanını, nefretimi yok sayarak hissedeceğim.
seni özlemek korkusuyla yaşamayacak,
bilakis inadına tüm içtenliğim ve sarhoşluğumla seni özleyecek,
seni içimde yaşatacağım.
biliyorum gideceksin ve gidişinle beni ardın sıra ağlatacak,
üzecek,
kendinden utanan bir yalnıza dönüştüreceksin.
biliyorum gidecektin ve gittin,
ve ben ömrüm boyunca gelişine yazılar yazacağım"...
"aşk dolu nefretimle...
bir daha bu yolları aynı hevesle yürürmüyüm.
(bkz: ben bu yazıyı yazacak kimse bulamadım) *
bana verdiğin boncuğun bir eşini başkasında gördüm.
(bkz: mavi boncuk)
farkındalık mutlu etmiyorsa mutlu edecek tarafından bakma özgürlüğünü kullan, farkındalıkla kal yine de.
ben kalbimden başka yerde, inan seni bulamadım.
mınako. aşk yok demenin bu kadar incesi koyar adama be.
ya da ben inceyim yine.
kenarda, köşede, kadehte şişede yokmuş işte. amerikayı bir daha keşfetmenin alemi yok.
yok amk. yok işte.
allahım sana geliyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=c93ObD3Y5qw
salihaaaa bu yazı sana. öyle recep ivedik gibi gülüyosun ya beni çıldırtıyorsun. bir olayı anlatmak için taaa m.ö sine geri dönmen beni hasta ediyor. lütfen gülmeden bi müddet sus, hayatındaki hiç bir hikayeyi dinlemek istemiyorum.
ayrılığın yıl dönümü, bu zamanlar tam bir sene oluyor,
kesin olarak tarihi hatırlamıyorum, ama 19 nisan olması lazım,
2009 kıbrıs seçimleri 19 nisan'da yapılmıştı,
seçim gecesi görmüştüm, erkek arkadaşınla sarmaş dolaş fotoğrafını seçim süsleri altında,
içimde bir yıldız kaydı sanki o anı görünce,
emre çok güzel anlatmıştı o zamanlar, hatırlıyor musun beyaz'ın programında çok masum bir şekilde "aldatıldım" demişti,
o zamanlar anlamamıştım onu, şimdilerde daha iyi anlıyorum,
emre yeni bir albüm yaptı bu aralar,
"inan pek yeni bişey yok, yaşlandım tabi biraz, seyrekleşti saçlarım.." diyor, kendimi buluyorum onun satır aralarında,
aldatılmış birisi olarak yakın hissediyorum kendimi sözlerine..
ihanetin bir senesi doldu, senden sonra büyük bir acı çekmedim,
hızlı ama yavaş bir sızıntı yaşadım hep,
yapmam gereken bir çok şeyi etkilemedin,
ayrılık istediğim gibi oldu, hayatıma girmene izin vermicektim vermedim,
bana ulaşamayacaktın, ulaşamadın.. biliyorum ulaşmayacaksın..
ihanetin bedeli sana kalmış artık nasıl çıkarırsan,
erkek arkadaşının sana tokat attığını, sokak ortasında "orospu" diye bağırdığını öğrendim,
hatırlıyor musun sana sormuştum;
"bir gün çok sarhoş olsam, sana bir tokat atsam ne yaparsın?" diye
sende bana,
"kesinlikle affetmem" demiştin,
şimdi hala aynı evde yaşıyormuşsun,
arada annem seni soruyor, "haberin var mı?" diyor,
ne zaman dizilerde kötü bir kadın karakter oynasa aklına sen geliyorsun,
sensiz geçirdiğin 1 senede, seninle geçirdiğim 5 seneden fazla zamanın mutluluğunu yaşadım,
arkadaşlık ilişkilerim daha sağlam,
görüşmemi yasakladığın, telefon numaralarını sildiğin insanlarla tekrar iletişim kurdum,
herkesle bir merhabam var artık,
hayatımda yalan dolan yok, herşey şeffaf biliyor musun,
özgürlüğümü kısıtlayan hiç bir şey yok,
kimseye hesap vermiyorum, açıklama yapmıyorum...
onlarca tende seni aramıyorum, hepsinin ayrı ayrı hikayesi var,
hepsinin ayrı bir güzelliği var,
böyle küçük hikayeler yaşıyorum arada bir,
sen yoksun, bir daha da olmayacaksın, çıktığın anda kapadım bütün kapıları sen benden daha iyi biliyorsun...
başka bir şey istemem - zeki müren *

http://www.youtube.com/watch?v=IfOGyAkBkSA
yarın kavuşuyoruz sevgilim..
eski basliklari dolanirken bir yazi gordum de aklima geldi.

aha bu sozlukte pislik, saygisiz, serefsiz, lafini bilmeyen, itin onde gideni biri var. sagci solcu catismasina ma$a olmadiginiz icin ana avrat duz gitmesini de cok iyi bilen, karsisindakinin bayan olup olmadigi umrunda olmayan, edepsiz biri var.

ki bu kisi bir zirvede herkes ona karsi oldugu icin 1 saat nutuk atip, kendini aklamaya calismisti vakti zamaninda ama gel gor ki ne bok oldugu ayan beyan ortada. sadece dedigini yapmadiniz diye, ma$asi olmadiginiz icin seovi olmus bu zavalli. hatta baslik baslik dolanip sizle polemige girmeye calisiyor.

ucuz insan olmayi birak artik. kalibinin adami olmayi dene.
sana kendimi anlatmak için beni buraya yazmak zorunda bırakma. lütfen!
kısa ve öz;

(bkz: götsün)
şu durumda efes şişeyi sana tercih ederim biliyor musun?

yanlış yaptın sadece bunu bil....
kalbindeki o son nota düşer de gözlerindeki sol anahtarına çarparsa bu şarkı neresinden incinir?
ben bu küfürü sana ettim ve bu yazıyı sana yazıyorum ya da sizlere.. diline önderimizi dolayıp onunla kafayı bozmuş olanlara.. amacınız zaten sinirlendirmek evet sinirleniyoruz ama sadece bir anlık çünkü bu kadar duygu bile size fazla. kimin sayesinde ne koşullarda yaşadığınızın bile farkında olmayan asalaklarsınız.. siz boktan evinizde oturup villalarda yaşayan insanın cdlerini izleyip ağlayın anca. size bu salya sümüksü yaşam bile fazla zaten... belki en baba torpillerle iyi bi iş sahibi olacaksınız çok itibar göreceksiniz ama insan olmanın ne demek olduğunu anlayamadan defolup gideceksiniz birgün.. hani sizler dini bizden çok daha bütün insanlarsınız ya ulan ölünün arkasından konuşulmaması gerektiği bile bilemiyorsunuz daha.. nankörlük sınırını aşmış artık iğrençliğe vurmuşsunuz..
sevgili bilge,
bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım.
bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklını başına topla.
ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi.
hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da
dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum.

düşün oğlum hikmet. düşün ki bunlar başına gelmesin ha-ha. iyi şeyleri düşünmekten kaçın sadece. onlar başına gelsin. mesele bu kadar basit işte. daha önce bunu neden akıl edemedim?
peki, insan düşüncesini durduramazsa ne olacak? hiç durmadan kötü olayları düşün; iyi olayları düşünecek vaktin kalmasın. bunu da kimseye söyleme, büyüsü bozulur sonra. başıma kötü işler gelecek, başıma kötü şeyler gelecek.
bilge'yi bir daha göremeyeceğim, hiç göremeyeceğim. bilge beni ne yapsın?
sevmiyor işte, sevmiyor sevmiyor. mektup yarıda kaldı yahu, devam edelim.

kendimi iyi hissetmiyorum bilge. beni bir daha görmek isteyeceğini sanmıyorum. kendimi suçlu hissediyorum. doğduğum günden başlayan bir suç dizisi içindeyim. seni görmek istemiyorum, seni görmek istemiyorum. aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı.
beni unut -belki de unuttun- beni unut.
başıma gelecekleri düşünme. ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı merak etme. sana anlatması zor. sevmesini bilmeyenler, kaderlerine razı olmalıdırlar. oluyorum.
eyvallah. iyi değilim, fakat üzüntülü de değilim bak gülüyorum:
ha ha!

ben bu yazıyı oğuzcum atay' dan sana çaldım' da yazdım.
unutabilmek, güç gerektiren bir iş.
bundan birkaç gün önce, o güce sahip olduğumu düşünmüştüm. öyle bir güçtü ki, sana uzun uzun doya doya bakmamı, kokunu içime çekmemi, seninle konuşmamı engelleyebiliyordum.
sevinmiştim. seni unutabilecek gücüm vardı çünkü. kendimi sana ezdirmeyecektim. can acıtan cümlelerini duymak, onlara katlanmak zorunda kalmayacaktım. adını duyduğumda uzun uzun konuşmak istemeyecektim. önceden canımı acıtan cümlelerini duyduğumda kahkahalarla gülecektim. yanımda olduğunda sımsıkı sarılmak, ellerini tutmak, saatlerce dudağından öpmek, gözlerimi gözlerine sabitlemek istemeyecektim. "belki"lere veda edecektim.
ama yapamadım işte. istedim, sürekli istedim, halâ istiyorum. o güç hiç var olmadı. kocaman bir yalandı, kocaman. kendimi avutabilmek, mutlu olabilmek için uydurduğum bir yalan. lakin mutlu olamadım.
ve farkettim bazı şeyleri...
uyanıkken benim olma sevdiğim, peki. elimi tutma, gözlerime bakma, sevişme benimle. uyuyorken, düşlerimde, hergün elimi tutarken, sevişirken, birşeyler paylaşırken ne önemi var ki ?
işte bu yüzden sürekli uyumak istiyorum, mutlu oluyorum.
başka bir yolum daha var mutlu olabilmek için.
elimde bir kadeh şarap, seni düşlüyorum sevdiğim. işte en büyük mutluluk bu.
seni seviyorum.
HASRETiNDEN PRANGALAR ESKiTTiM

Seni anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürülgürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

ahmet arif.
arayıp sormasanda,
unuttum seni sanma,
dünya bir yana,
sen bir yana.
Sana hep dürüst davrandım, dürüstlük bazen acıtıyor, olsun, acıtsın.