bugün

el topo ve the holy mountain filmleri ile dünyada saygınlık kazanmıştır.filmleri katman katman çözüm gerektirir.yer yer freud a yer yer lacan a selamını çakan bu yönetmen hiç bir akımla tam olarak anlaşılamaz.özeldir ,tekdir biricikdir...
adım berg.uranüs gezegenindenim.ben başkanın finansal danışmanıyım.ülkenin geleceğini kurtarmak için gelecek 5 yıl içinde 4 milyon vatandaşı yok etmemiz lazım.gaz odaları, gaz okulları, gaz üniversiteleri,gaz müzeleri,gaz kütüphaneleri,gaz sınıfları , gaz diskoları, ve gaz genelevleri, hepsini gazlayın.
(bkz: the holy mountain)
2012de gösterime geçmesi beklenen yeni filminde marily mansoon oynayacak.evet
filmleri yüksek derecede analiz isteyen aşmış şilili yönetmen. Özellikle fando ve liz anlaşılması gerçekten çok zor bir film olmakla beraber üstadın en sevdiğim filmi santa sangredir. yinede holy mountain'in son sahnesi herhalde jodorowsky abimizin neyi anlatmak istediğini açıkca ortaya koymaktadır.
!f istanbul'a teşrif edecek usta yönetmen. merak ve hayretle bekliyoruz kendilerini.ne de heyecanlıyız Jodorow usta.
anlaşılmaz filmler yapan yahudi asıllı yönetmen. onun allah belasını versin. El Topo ruh sağlığımı bozdu; konusu oradan oraya atladığı için ambale olarak izlediğim Holy mountain'ın sonunda da bi 5 dakka taşak geçti ben dahil tüm izleyenlerle.

aq sapığı...

http://www.halileohalilei...jodorowsky-tarkovsky.html
psychomagic,psychogenalogy gibi terapi yöntemlerini,tarotu dönüştürerek geliştirmiş.Kutsal dağ'ın çekimleri sırasında bir guru olarak bilinen Oscar Icgazo'nun tavsiyesiyle LSD kullanmış ve onun rehberliiinde bu ruhsal aydınlanışı ve mistik yolculuğu deneyimlemiş yönetmen.
derin ve karanlık bir kuyudur bu adam. içine inseniz dibini bulamazsınız, hadi dibini buldunuz diyelim orada ne saklı olduğunu göremezsiniz. hal böyle olunca bu adamın filmlerini izledikten sonra kabuslarınıza girmesin diye dua edin.

(bkz: sanatın dibine vurmak)
lsd maddesini film seridine dokebilmis olan sukser direktor.

(bkz: sanatın dibine vurdurmak)

(bkz: the holy mountain)
en aykırı yönetmen, tartışmasız.
http://www.youtube.com/watch?v=V_k8oaeHsnc&feature=related
kendisinin izlediğim üç filminde de bulduğum sorun***, jodorowski'nin senaryolarının zayıf oluşu. çok güzel bir yerden yola çıkıyor fakat orada kalıyor, tüm filmleri kısa filmler olabilir. çok etkileyici sahneler çekiyor gerçekten onunla ilgili bir sorunum yok ama konular gerçekten banal ve en fazla bir hollywood filmi kadar derin (niye derin bulunduğuna dair hiç bir fikrim yok gerçekten). kendisi en nihayetinde çok iyi bir yönetmendir fakat kötü bir senaristir.
gelmiş geçmiş en rahatsız edici filmlerin rahatsız yönetmeni.
ha ! ben severim bu adamı o ayrı.
en psikopat,sadist ve bir o kadar da mükemmel yönetmendir.
vakti zamanında frank herbert'in dune kitaplarını filme almak için kendini yırtmasına rağmen piç kurusu film stüdyoları piçlik edip kendisine destek vermemişlerdir. birkaç yıl sonraysa başka bir yönetmene verdiler dune'u, adam sıçıp sıvadı.
(bkz: jodorowsky s dune)
"Kafeste doğan kuşlar uçmayı hastalık sanırlar"

görsel
bilinç ve bilinçdışı üzerine muazzam bir kısa konuşması vardır. bir bilge edasıyla konuşur adeta.
metin haline getirdim konuşmayı:

"Hayatım boyunca bilinci geliştirmeye uygun metotları veya araçları bulmanın zorluğunu yaşadım. buradaki temel sorun, herkesin farklı bilinç seviyelerinde olmaları, aynı anlayış düzeyine sahip olmamalarıdır. bunun da basit bir nedeni var: bizler ikili varlıklarız; bilinçli zihinlerimiz, "bilinçdışımız" denilen denizde yüzen küçük gemilere benzer. bu bilinçdışılık denizine yakın olmak kahramanca, mitik bir iştir, kendini tamamen tanıman demektir. Çok az kişi bu savaşın üstesinden gelebilir. Çünkü hepimiz kendi bireyselliğimize bağlıyızdır. bize bir ad verilmiştir, bir aileye ait olan psikolojik bir sistemde geçmişin tekrarı şeklinde doğmuşuzdur. ve bir toplum yasalarımızı ve inançlarımızı oluşturan dil ve kültür ile iz bırakır bizde. Oysa tüm bunlar geçmişe aittir.
peki, nasıl ilerleyeceğiz? Bunu başarmak için kendimize bakacak ve kendi üzerimizde çalışacak cesarete sahip olmalıyız. Üç ihtimal var. Birincisi, kendimizi bir anda bir rüyada veya başka bir şeyin içinde buluveririz. içinde bulunduğun durumu kavrar ve ani bir aydınlanma yaşarsın, böyle olabilir. ikincisi, çalışmaya başlarsın, okursun, tekrar okursun. dua edersin, Çalışırsın, bu yolu izlersin. bu şekilde çalışırsın ve nihayetinde onu bulursun. Son olarak ise bunları yapmış birini bulursun ve o sana yardım eder. işte tüm seçenekler bunlardır.
zihin nereden geliyor? ilkelerimizi genişlettikçe zihnimizi ve bilincimizi de genişletiriz. neden? çünkü olduğumuz şey olma ve başkalarının bizden istediği şey olmama özgürlüğümüzü kazanmak için.
durum gayet basit: aile, bir klan, yakın bir birlik görevi yapan topluma bağlıdır. bu yüzden bir klana ait olan bir insanın en büyük korkusu sürgün edilmektir. aile şöyle der: "değişirsen, bizim bir parçamız olmazsın. yani değişirsen, seni artık sevmeyiz." erken çocukluktan itibaren, ailemizin bizim için yaptığı bazı tahminler, çizdiği yollar ve yaptığı planlar zihinlerimize işler. yeni bir şeyler arayarak bu beklentilere ihanet edersek sevgisizlikle ve en nihayetinde klanımızın korumasını kaybederek cezalandırılacağımızı ve sürgün edileceğimizi hissederiz.
çoğu kişi adına bağlıdır, tıpkı milliyetine, diline, fikirlerine, dinine ve ona miras kalan politik görüşlerine bağlı olduğu gibi. bunu değiştirmek için her şeyi çözümlememiz şart, tıpkı kimya gibi. bu, gerçek egomuza ve gerçek benliğimize ulaşmak için elimize geçen her şeyin merkezinde bulunan bir ayrıştırma işidir. çünkü bizler kendi hakikat algımızda yaşayamayız, "yanlış" bir ego ile yaşarız. daha annemizin rahminde bir kostüm giyeriz ve bazen işe yarar olan bu kostüm, sonrasındaysa bir hapishane olur. şayet çevremizi saran tüm olumsuz şeylerden arınırsak geriye bir elmas kalır. ailemizden bize bir hazine kalır: bizim için hissettikleri doğal sevgi. seviliyoruz. sonra keşfediyoruz bunu.
biri söylemişti bana: "kendini bulduğunda, kendini dünyadan kesmiş olursun." "kendin" olamazsın aslında, "kendimiz" oluruz. bireysellikten ayrı olarak insanlığa geçmemiz gerektiğini söylüyorum. insanlığı düşünmek, birey olarak düşünmekten çok farklıdır. birey olarak benim amacım ne? başarı kazanmak, zengin olmak, övülmek, iyi beslenmek, zina yapmak, insanların, bireylerin istedikleri şeyler işte. mutluluk isterim, değil mi? zorluk istemem falan. sadece sevilmek isterim. peki, insanlık adına konuşan birinin amacı nedir? bu sefer işler değişir. akla ilk gelen, insanlığın hayatta kalmasıdır.
bilinçdışına mantıklı bir dil konuşmasını öğretemeyiz. ancak bilinçli bir zihne bilinçdışının diliyle konuşmasını öğretebiliriz. böylece bilinçdışı denileni anlamış olur. bilinçdışı, metaforu anlar.
şu basit ve saçma örneğe bakalım. yani gerçekten saçma ama durumu anlatıyor. aptal bir falcı tarot kartlarına bakar ve şöyle der: "sana yakın biri ölecek ve bu sana çok para kaybettirecek." bunu duyan kişi takıntılı hale gelecektir. aklımıza bir tahmin geldiğinde, bilinçdışı da bundan etkilenir ve o şeyin olacağına dair bir eğilim ortaya çıkar. eylem gerçekleşmediği sürece, kişi rahatlayamayacak ve hatta korku içinde kalacaktır. o kişiye şöyle dedim: "eylemi gerçekleştir o halde. bir canlının yanında ölmesini izle ve bu sana çok para kaybettirsin. pencereleri kapat(yaz vakti ispanya'dan biriydi), sinek ilacı sık ve yanındaki bir sineği ölürken izle. böylece kehanetin ilk kısmı gerçekleşmiş olur. sonra bir kağıda beş euro yaz, yanına altı sıfır ekle, beş milyon olsun böylece. sineği bu kağıda sar ve göm. böylece sana yakın biri ölmüş olacak ve bu sana çok fazla paraya mal olacak." kehanet gerçekleşmiş oldu ve kişi bunu gördü, böylece de takıntı gitti.
toplumlar nasıl yaratılır? rüyalar vardır, sonra bu rüyalar şarkı olur, sonra şarkılar mit olur, sonra bu mitler yazılır ve yasalar oluşur. yani toplumun temelinde mitler vardır. toplumu ayakta tutan dinsel mitlerdir. mitleri farklı şekilde yorumlayabiliriz, her zaman mümkündür bu. onları yenileriz ve toplumu tehlikeye atmaz bu. ancak bu kurucu mitlere saldırırsak, toplum sarsılır çünkü siz temeli tehlikeye atmışsınızdır. toplumun temelindeki bir şeye saldırırsanız toplum da size saldırır ve sizi ölüme mahkum eder. oysa kurucu miti alıp yeniden yorumladığınızda toplum değişmeye başlar."

konuşmanın video kaydı için:

https://www.youtube.com/w...?v=S8U9ldNZPIk&t=309s