bugün

entry'ler (378)

füruğ ferruhzad

Simsiyah bir işarettir bütün varlığım
Çiçeklenmelerin sabahına ve sonsuzluğun filizlenmelerine götürecek
Seni kendinden tekrar ederek
Seni sayıkladım bu işarette,ah!
Seni bu işarette
Aşıladım ağaca,suya,ateşe

Belki hayat
Bir kadının elinde sepetiyle her gün geçtiği uzun bir cadde

Belki hayat
Bir adamın kendini dala astığı bir ip
Belki hayat
Okuldan eve dönen bir çocuk
Belki hayat
iki sevişme arasındaki rehavette bir sıgara yakmak

Ya da yanından geçen birine,
Şapka çıkarıp manasız bir gülümseyişle "hayırlı sabahlar"derken görmeden bakmak

Belki hayat
Bakışlarımın bakışlarında eridiği o gizli an
Ve bunda
Aynı kavrayışı ve karanlığın sezgisiyle harmanlandığım bir his var

Yalnızlık kadar büyük bir odada
Aşk kadar büyük kalbim
Göz gezdiriyor
Kendi mutluluğunun yalın sebeplerine
Vazodaki güllerin güzelliğinin tükenişine
Bahçemize senin diktiğin fidanlara
Ve bir pencere genişliğinde şakıyan kanaryaların ötüşlerine

Ah!
Bu benim kaderim
Bu benim payım
Kaderim
Bir perdenin asılmasıyla kaybolan gökyüzü
Kaderim
Terk edilmiş bir merdiveni bir basamak daha inmek
Kaderim
Uzak ve çürümekte olan şeylere ulaşmak
Kaderim
Hatıraların bahçesinde hüzünlü gezintiler yapmak
Ve
"Senin ellerine hayranım"diyen acıklı sesi duyduğumda ölmek

Bahçeye ekiyorum ellerimi
Gövereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum
Ve bırakacak yumurtalarını kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın dibine
Küpe takıyorum kulaklarıma,iki çift kırmızı kirazdan
Parmaklarıma süreceğim yıldız çiçeğinin yapraklarını

Bir sokak var
Bir zamanlar orda delikanlılar
Bana âşıktılar
Hâlâ
Aylak ve karmakarışık saçlarıyla
Zayıf boyunlarıyla
Çöp bacaklarıyla ordalar
Masum gülüşünü düşünüyorlar
Bir gece vakti rüzgârın alıp götürdüğü küçük kızın

Bu sokak çocukluğumun mahallelerinden
Çalındı
Kalbim tarafından
Hacmin serüveni zamanın çizgisince
Ve bu hacim,zamanın kuru çizgisinden gebe kalan
Hacim,aynadaki misafirliğinden dönen görüntünün bilinci

Ve böylece
Biri ölürken
Biri yaşamaya devam eder

inci avlayamayacak
Bir çukura dökülen küçücük derede
Hiçbir avcı

Ben okyanusta yaşayan
Dertli,küçük bir denizkızı tanıyorum
Sihirli bir flüte akıtıyor gönlünü
Yavaş yavaş
Dertli ve küçük denizkızı
Ölüyor gecenin öpücüğüyle
Sabahın öpücüğüyle doğacak yeniden.

w r misterije organizma

Psikiyatrist Wilhelm Reich'in cinsel özgürlük ve komünizmin beraber yürütülmesi gerektiğini savunurken dışlanması ve Amerikaya kaçması ve burada ölmesine tepki olarak çekilmiş bir kült film.Film politik hiciv'in en güzel örneklerinden biri ve komünist rejimi oldukça rahatsız etmiş.Bu yüzden Dusan makajev sürgün edilmiş.Yalnız sadece komünizmi eleştirmiyor Amerika burjuvazisini de eleştiriyor.Amerika vatandaşlarının nasıl ideolojilerle kandırıldığını ve insanlığa düşman edildiğini gösteriyor.Vietnam savaşını meşrulaştıran ve Siyahilere karşı insanları kışkırtan iktidarı da eleştirmekten geri kalmıyor.Film izlerken başlıklar halinde not aldım,filmi özetleyen.Ancak filmi izleyen kişinin bunları keşfetmesi filmden alınan hazı arttıracağı için yazmıyorum.

die bleierne zeit

RAF'ın kurucu ve en önemli militanlarından Gudrun Ensslin'in hayatını kızkardeşinin gözünden anlatan film.Legal aşırı sol ve illegal aşırı sol arasındaki iletişimsizliği de gözler önüne seriyor.RAF aktif olduğu devirde sol camiada hakettiği değeri görmemiş daha sonra değeri anlaşılmış.RAF ile ilgili ayrıntılı bilgiler edinmek isteyen varsa Kızıl Ordu Franksiyonu adlı kitabı öneririm.Avrupadaki sol örgütlerle karşılaştırmalı ve sistematik incelemeye tabi tutulmuş bu kitapta.

seul contre tous

Nietzscheden sonra ahlak olgusuna tecavüz eden birini daha görmek istiyorsanız Gaspar Noeden Seul contre tous izleyiniz ya da izlemeyiniz.
not: yönetmenin carne adlı kısa filmi hikayenin başlangıcını oluşturuyor,ilk onu izleyin.

szerelem

sosyalist macaristanda eşi yargılanan(stalinin büyük temizliğinde olduğu gibi) ve eşinin annesine bakan kadının aşkla bütün zorluklara göğüs gerişini anlatan macar filmi.yönetmen karoly makk'ın altyazısı olan tek filmi bu da.çekoslavakya ve macaristan filmlerinin türkçe altyazılarının olmaması üzüntü verici,halbuki çok iyi yönetmenler var.

demanty noci

Savaştan kaçan iki kişiyi anlatan sürrealist Çekoslavak filmi.Yönetmen Jan Nemec'in tek altyazısı olan filmi.

şarkı söyleyen kadınlar

Reha Erdem'den A torinoi lo (Bela Tarr) ve Ordet (Carl T. Dreyer ) karışımı bir kıyamet filmi,izleyiniz efendim.

an unfortunate woman

richard brautigan'ın intihar etmeden önce yazdığı son kitabı.

chikamatsu monogatari

Kenji Mizoguchiden Japonyadaki sınıfsal farklılıklar ve kadının toplumdaki konumunu bir aşk hikayesi etrafında anlatan hoş bir film.

mandariinid

Gürcü Çeçen savaşı sırasında yaralanıp aynı evde Estonyalılarla kalan her iki taraftan askerin değişimini anlatan antimilitarist ve şiirsel bir film.Savaşın aslında kimsenin savaşı olmadığı ve ne olursa olsun bir cinayet olduğunu gözler önüne seriyor.Müzikleri de çok güzeldi.Yaşasın halkların kardeşliği.

zendegi va digar hich

Köker üçlemesinin ikinci filmi.ilk film "Arkadaşımın evi nerde?" filminin başrol oyuncusunu aramak için oğluyla beraber depremde büyük hasar gören Köker köyüne giden bir adamı ve depremzedeleri anlatıyor.Depremden kısa bir süre sonra insanlar normal hayatlarına dönüyorlar ya da en azından çabalıyorlar.
Filmin sonundaki yokuş metaforunu çok beğendim.Hayat düz yoldan ziyade yokuş gibi,yokuşu tek seferde çıkmak kolay değildir bazen araba gibi geri geri yokuş aşağı kaymak zorunda kalabiliriz,önemli olan tekrar yokuşu çıkmayı denemek.Yoldaki engellere rağmen; Ve yaşam sürüyor...

der baader meinhof komplex

"Ulrike Almanya'da çok tanınan bir insandı. Bir savcı şöyle bir itirafta bulunmuştu: "Ulrike'yi çıldırtmalıyız ki herkes bu örgütte deliler olduğuna inansın." Onun beyni üzerinde araştırmalar yapmayı bile denediler. Deli olduğunu ispatlamak için tabii. Daha önce de, Ulrike özgür olduğu sırada, illegalite koşullarındayken bir gazetede Ulrike'nin intihar ettiği haberi çıkmıştı. 1972 başlarındaydı bu olay. intihar nedeni olarak da Ulrike'nin arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşmesi verilmişti. Ama o sırada Ulrike benim yanımdaydı ve haberi beraber okumuştuk. Bu haberi çok tehlikeli bulmuştuk. Cezaevinde Ulrike ölü bulunduğunda da aynı haber gazetede çıktı. Haberde Andreas ve Gudrun'la ayrılığa düştüğü için intihar ettiği yazılıydı. Bu haber tüm gazetelerde ve ölü bulunmasının hemen ardından çıktı. Uluslararası bir araştırma komisyonu incelemeler yaptı. Kendisini astığı iddia edilen havlu ile yapılan denemelerde, bunun bir insanı taşıyamayacağı ve hemen koptuğu belirlendi. Yani Ulrike'nin kendini o havluyla asabilmesi mümkün değildi. Doktorların araştırmaları sonucunda Ulrike'nin boynunun asılmadan önce kırılmış olduğu ortaya çıktı. Davalar o dönem yeni başlamıştı ve deliller toplanıyordu. Ulrike'nin kendisini öldürmesi için hiçbir neden yoktu."

welat

ciwan haco'nun söylediği müthiş şarkı,diğer çoğu ciwan haco şarkısında olduğu gibi konusu yine vatandır.gurbetteyseniz daha çok dokunur bu şarkı.

gülden karaböcek

sevsen ne olurdu,dilek taşı,kırılsın ellerim,sürünüyorum ve sev yeter adlı şarkılarını az dinlemediğim kadın.

copie conforme

Film bir çok güzelliği içinde barındırıyor.Şöyle ki ; Oyunculuklar müthiş.Juliette Binoche bildiği üç dili de kullanıyor filmde ve hangi dili konuşuyorsa o ülkenin kadınını yansıtıyor.Kafede oturduğu sahnede dükkan sahibiyle italyanca konuşmaya başladı ve tavırları tam bir italyan kadınına döndü.Hatta daha ileriye gidiyim Giulietta Masina ablamızı izliyormuş gibi hissettim.Filmde küçük bir rolde Jean-Claude Carriere'ye verilmiş.Carriereyi Luis Bunuel'in senaryo yazarı olarak biliriz.Filmde küçük ama bir o kadar da güzel bir rol almış,tavırları davranışları tam bir Fransız beyefendisi.Gelelim filmin aslan payına.Abbas kiyerüsteminin ilk farsça dışındaki filmiymiş ve ilk defa ünlü oyuncularla çalışmış.Hadi bunu geçtim fakat diyaloglara şaştım kaldım bu kadar sağlam diyaloglar beklemiyordum.Açıkçası irandaki sansürden dolayı yönetmenlerin toplumsal konularda bolluk yaşamaları sayesinde şanslı olduklarını düşünürdüm.Abbas bey gösterdi ki iran dışında bir ülkede doğmuş olsaydı da harika bir yönetmen olurdu.Sansüre baskılara rağmen entelektüel alt yapısını kurmuş.Keza Cafer Penahi,Bahman Ghobadi de öyle.
Film sanatta orjinallik-kopya tartışmasıyla başlıyor karı koca ilişkileriyle devam ediyor.Basitlik üstüne güzel diyaloglar da mevcut.Benim en sevdiğim mesaj şuydu; insanlar ufak,basit şeylerden de mutlu olabilir.Karışık ve büyük şeylere ihtiyaç yok.Hayatın tadını çıkarmalıyız.Yağmur yağarken gerekirse hastalanalım hatta ölelim.Zevk alıyorsak filmdeki çocuğun yaptığı gibi annemizi dinlemeyip ee ne olmuş yani diyebilmeliyiz?

sözlük yazarlarının unutamadığı filmler

(bkz: tystnaden)
(bkz: nostalghia)
(bkz: eternity and a day)
(bkz: Werckmeister Harmonies)
(bkz: zerkalo)

l aveu

Film Arthur London'un otobiyografisinin uyarlaması.Arthur London Çekoslovakyada Dış işleri bakan yardımcısıdır.Bir gün Komünist Parti tarafından tutuklanıp suçsuz olmasına rağmen olmayan suçu çeşitli piskolojik oyunlarla itiraf ettirilir.O dönemde Stalin temizlik adı altında Komünizme emek veren binlerce adamını haksız yere yargılatıp cezalandırmış.Filmde geçen bir konuşma olayı özetliyor."Stalin Komünist Partide ne kadar zeki ve akıllı adam varsa öldürdü." Komünizme bu kadar emek vermiş adamların bu haksızlığa maruz bırakılması çok acı.Filmin sonunda da çok güzel bir duvar yazısı acı bir gerçeği de barındırıyor; Uyan Lenin bunlar çıldırdı.

etat de siege

1985'te yayınlanan Brazil Never Again'de yer alan,Ülke Araştırma Komisyonu'nun raporundaki mahkeme deliline göre,askeri yetkililer çeşitli acı çektirme yöntemlerinin anlatıldığı slaytlar izletilen askeri polis birliklerinde verilen 'işkence derslerine' katıldılar.Bu seanslar sırasında tutsaklar 'uygulamalı gösterimler'de kullanıldılar; yüz kadar askeri görevlinin bu uygulamaları izleyip öğrenmeleri sırasında vahşice işkenceler yapılıyordu.Rapora göre " Bu uygulamayı Brezilya da ilk defa gösterenlerden biri,Amerikalı polis şefi olan Dan Mitrione'ydi.Filmde isim değişikliğine gitmiş Costa Gavras.Dan Mitrione yerine Philip Michael Santore ismini kullanmış.
Filmin konusuna gelecek olursak; Uruguayda görev yapan Amerika vatandaşı Santorenin devrimci örgüt Tupamaro tarafından kaçırılışı anlatılmakta.Her ne kadar gizlemeye çalışsa da Santorenin işkenceci olduğunu ortaya çıkarırlar.Şu aralar Güney Amerika da uygulanan Amerika politikalarıyla ilgili bir kitap okuyorum.Kitapta da filmden bahsediliyor.işin ilginç yanı 1970'te oluyor bu olaylar 2 yıl sonra da Costa Gavras bunu filme alacak kadar devrimci ve cesur bir harekette bulunuyor.Ki Güney Amerika da insanlar korkudan gözleri önünde olan olaylara ses çıkaramıyor, o zamanlar halk arasında yayılan bir deyiş var;Kimsenin inkar edemeyeceği olayları görmedik! Ayrıca o zamanlar terörist ilan edilen ve işkencelere maruz kalan Tapumaro gerillaları şimdi ülkelerinin meclisinde şerefiyle görev yapmakta,emeklerinin karşılığını bir nebze de olsa almaları sevindirici.Eski bir Tupamaro üyesi olan José Mujica 2009'da devlet başkanlığına seçilmiş.

daire

Uzun zamandır izlediğim en kötü filmdi.Görüntüler dışında filmin güzel yanı yok,konu bütünlüğü sağlanamamış.Ne politik olmayı başarabilmiş ne de sanat filmi olmayı.ikisi arasında gidip gelmiş.Ucuz felsefi eleştiriler ve gerçekçi olmayan karakterlere bir de nazan kesal'ın iğrenç oyunculuğu eklenince ortaya bomboş bir film çıkmış.Süresi az olmasına rağmen sıkıldım,yanımdaki abla da sıkılıp sıkılıp telefonuna baktı,sonra bir de alkışlamaz mı. Ön gösterime gitmemi haketmeyen bir filmdi,tek güzel yanı film başlamadan Tayfun Pirselimoğlu ve Ercan Kesalı canlı görmek oldu.

korkoro

Bu filmi izlemeyen çok şey kaçırır.Taloş en sevdiğim film karakterleri arasına girdi,filmdeki gibi bir orman bulursam yorulup bayılana kadar koşacam Taloş söz.Özgürlüğü tasvir eden en güzel filmlerden biri.Sahi musluğa hapsedilen su özgür değil,özgür olmak; istediğin yere gidip olduğun yerden kimsenin haberi olmaması ya da Taloş gibi koşup doğayla sevişmek değil midir? Her Gatlif filmini izledikten sonra kendime ne kadar şanslı olduğumu söylüyorum.Tony Gatlif filmi izlemek şereftir benim için.