bugün

devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi...

(bkz: tol)
It was the best of times, it was the worst of times...
(bkz: a Tale Of two Cities) *
(bkz: Charles Dickens)
bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti. *
(bkz: en iyi kitap baslangiclari)
* * *
burak özdemir / tanrinin doğum günü

Yeryüzünde işler hiç iyi gitmiyordu. Dünya gergin, insanlar mutsuzdu.

Artık zamanı gelmişti...

Tanrı, imajını değiştirmesi için bir reklam ajansıyla anlaştı.

Tanrı ile genç reklamcı, Messenger'da chatleşmeye başladılar.

Çocuk 'Nasıl olur da Tanrı insanla chatleşir? ' diye sordu.

'Musa ile çalılıklar üzerinden konuşmuştum, seninle de internetten yazışıyorum. Bunda şaşılacak bir şey göremiyorum' yanıtını aldı.

Çocuk 'Kuran, kutsal bir kitap. O varken islamın imajını değiştirmek neden bana düşüyor? ' diye sordu.

'Kuranı bir de benden dinlemeye ne dersin? ' dedi Tanrı.

'Bu, resim çizmeyi Picassodan öğrenmek gibi bir şey' dedi çocuk. Ve her şey ondan sonra başladı...

'Artık kütüphanende daha önce hiç okunmamış, kutsal bir kitabın olduğunu biliyorsun. Sır senindir' dedi Tanrı... Öğrendiklerine inanamayan çocuk sokağa çıkıp avaz avaz bağırmak, haykırmak istiyordu...

Elif, Lam, Mim... Bu harflere dikkatli bakın, yakında onlar dünyayı değiştirecekler.

Çünkü bugün, büyük gün... Bugün Tanrının doğum günü.

Bin yıllık suskunluk sona eriyor, dinler tarihinin en kadim sırrı gün ışığına çıkıyor...

Bugün... Bu büyük gün, tüm islam âlemine, insanlığa ve canlılığa hayırlı olsun...

Tanrının doğum günü kutlu olsun.

biraz uzun mu oldu ?
fiyodor mihayilovic dostoyevski 1821 yılında moskova'da doğdu. mutsuz bir çocukluk dönemi geçirdi. çocukluk yaşlarında, yoksul bir doktor olan babasından fransızca ve latince öğrendi.

dostoyevski-budala

peşinen edit: yauv romanın başlangıcı değilmiş, yazarın hayatıymış.
'adım sadık. Ama henüz bu bile kesin değil'

Dürüst yalancı.
Deneme, deneme. Bir, iki, üç.

Deneme, deneme. Bir, iki, üç.

Bu belki çalışıyordur. Bilmiyorum. Beni duyabilecek misiniz, bunu da bilmiyorum.

Ama duyabiliyorsanız, dinleyin. Ve eğer dinliyorsanız bulduğunuz, yolunda gitmeyen her şeyin hikâyesidir. Bu, sizin tabirinizle 2039 sayılı uçağın kayıt aleti. içinde geriye kalan her şeyin kaydını sonsuza dek saklayacak bir tel yumağı olan ve portakal rengi olmasına rağmen halk arasında kara kutu diye bilinen alet. Bulduğunuz şey tüm olanların hikâyesidir.

Eğer istiyorsanız, durmayın deneyin.

Bu teli akkora dönene kadar ısıtsanız bile size tıpatıp aynı hikâyeyi anlatacaktır. Deneme, deneme. Bir, iki, (iç.

Ve eğer dinliyorsanız, yolcuların evlerinde, sağ salim olduklarından hemen emin olabilirsiniz. Yolcular Yeni Hebrides Adaları’nda sizin tabirinizle karaya intikal ettiler. Daha sonra uçakta sadece o ve ben kaldık ve havalandıktan bir süre sonra pilot da bir yerlerde paraşütle atladı. Bir çeşit su birikintisinin üstüne, sizin tabirinizle okyanusa.

Tekrarlamaya devam edeceğim, ama bu kesinlikle doğru. Ben katil değilim.

Ben burada, yukarıda yalnızım.

Uçan Hollandalı.

Chuck Palahniuk - gösteri peygamberi
hikaye, sonunu size bırakıyor. sonra diyorsunuz, peki sonra ne oldu? ne yapacaksın sonra ne olduğunu? sana ne! diye tersliyor hikaye; hatta belki, sonunu ben bilmiyorum, ya sen biliyor musun? diye dalgasını geçiyor. ya da, peki sence ne oldu sonra? diye bir karşı soru soruyor. ya da, omuz silkerek: hepsi bu kadar, diyor. kusura bakma ama, hepsi bu kadar! tıpkı hayat gibi! hayatta da daha fazlası yok ki!
"...dicle'nin yakarışı sesler üzerine kurulmuş bir romandır. unutulmuşların unutulmuş sesleri üzerine. siz istediniz ben de anlatacağım. o vakit kandili yakın ve unutulmuşların sesine kulak verin. dicle'nin yakarışı'nın kilit cümlesi belki de bu cümle..."

Bu giriş cümlesini okuyupta mehmed uzunun DiCLENiN YAKARIŞI adlı romanını okumayan kişi yoktur bence.
eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. bu yüzden unutun gitsin. gidin buradan. hala tek parçayken hemen kaçın. kendinizi kurtarın. televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır. ya da madem bu kadar boş vaktiniz var, gidin bir akşam kursuna falan katılın. doktor olun. kendinizi adam edersiniz belki. kendinize bir akşam yemeği ziyafeti çekin. saçınızı falan boyayın. artık gençleşmiyorsunuz. burada anlattığım şeylere kafanız iyice bozulacak. sonra her şey daha da kötü olacak.

chuck palahniuk - tıkanma
"Bu kitap, sayfalarından ibaret değil. Seni kolları arasına alacak. Eline aldığın andan itibaren bil ki efendindir ve elinde tuttuğun sayfalar içine gireceğin maceranın sadece bir kısmıdır. Ben; anlatıcı, bu hikâyenin kölelerinden sadece biriyim. Onun izin verdiği kadarını sana anlatacağım. Kelimeleri hoyratça savurmaya, hovardalık yapmaya, tembelliğe, laubaliliğe hakkım yok. Söz veriyorum; hiç uzatmadan, hepsini sonuna kadar anlatacağım."

(bkz: bensen o bizsiz onlar) - celalettin baylan (neredeyimben)